Şeytanın ilk vesvesesi “sonsuz hayat”

İnsanda fıtrî olarak ebedî yaşama arzusu vardır. Lokman Hekim’in “ölümsüzlük iksiri”ni bulduğu efsanesinden bugünkü tıp teknolojisinde gelinen noktaya kadar; insanın en büyük ihtiyacının, varlığını sağlıklı ve mutlu bir şekilde sürdürmek olduğu ortaya çıkıyor.

Şeytanın insanı en çok aldattığı mesele de insanın bu hevesi olmuştur. İnsanlık tarihinin en başına gidecek olursak, Hz. Adem’e ve Hz. Havva’ya da, şeytan bu konu üzerinden yaklaşmıştır. Allah, onlara: “Cennette istediğiniz gibi yiyin için, ancak şu ağaca yaklaşmayın, meyvelerini yemeyin.” diye emretmişti. Şeytan onları, insanın en büyük arzusu olan “ebedî yaşamak” üzerinden yanıltmıştı. “Bu meyveden yiyerek ebedî olarak cennette kalmak istemez misiniz? Ben sizin hayrınızı isterim.” manasında birtakım konuşmalarla onları kandırmıştı. Kur’ân’da bu mesele şöyle geçiyor: “Şeytan, Adem ile Havva’nın kalbine vesvese vererek dedi ki: Rabbiniz size bu meyveyi ancak bir melek veya sonsuz hayat sahibi olmamanız için yasaklamıştır. Allah şahittir ki bunları sırf sizin iyiliğiniz için söylüyorum.”1

Böylece insanın dünyadaki çetin imtihanı başlamış; iyilik ile kötülüğün mücadelesi, şeytan ve taifesinin insanlara vesveseleri bugüne kadar devam edip gelmiştir. Kıyamete kadar da bu imtihan devam edecektir.

İnsanın cennetten kovulması kıssasını okuduğumuzda belki çoğu zaman, yasak meyveyi yiyen insanın midesine veya anlık lezzetlere, hazlara düşkünlüğünün neticesinin onu günaha sürüklemesi olarak düşünmüşüzdür. Ancak, bu meseleyi bir de şeytanın insanı hangi konuşmalarla, ne ile ikna edebildiği üzerinden düşündüğümüzde karşımıza “sonsuz hayat, ebedî yaşamak arzusu” çıkıyor. İnsanı, en çok muhtaç olduğu ve en büyük isteği üzerinden vuruyor.

Bugün gelinen teknolojiyi ve bilimsel gelişmeleri düşündüğümüzde; insana daha genç kalmayı, daha uzun yaşamayı, daha da ileri giderek –mümkün olamayacağı halde– ölümsüzlüğü vaad eden ve pazarlayan şeytanî projeler var. Bu da demek oluyor ki, şeytan insanın bu zayıf damarından hâlâ istifade etmeye devam ediyor. İnsana dünyada konfor ve rahatı, canının istediğini yapmasını, daha uzun süre genç ve güzel olabileceğini, daha çok yaşayabileceğini telkin ederek, cazip göstererek çoklarını kandırabiliyor. Normal şartlarda bilim ve teknolojinin gelişmesi; Kur’ân’ın desteklediği, inanan insanın imanını ve şükrünü artıran, Kur’ân’a ışık tutan önemli bir faktördür. Din ve fen birbirine kuvvet verir. Ancak, insanın aceleci ve sabırsız olması, kendi menfaatine olan ne varsa anında varını yoğunu verip onu elde etmeye hazır olma çabası, ne yazık ki ahiret hayatı ile arasını açıyor. Burada tattığı hazır lezzetler, lüks ve konfor, ahireti ona çok uzak gösteriyor. Ahirette sonsuz bir hayatta, her şeyin aslına ve en iyisine, en güzeline kavuşacak olmasını unutturuyor. Geçmiş zamanlarda zor hayat şartlarına rağmen iman, sabır, tevekkül ve teslimiyet ile “ahiret var” diyen büyüklerimizin yerini bugün daha çok yaşayacağını düşünen, dünyada her türlü rahat ve konfora sahip olmayı, daha çok mal-mülk sahibi olmayı, daha çok kazanmayı planlayan insanlar aldı. Şeytan adeta, tıpkı ilk vesvesesinde olduğu gibi: “Ben sizin iyiliğinizi düşünüyorum, sonsuz yaşamanızı istiyorum.” diye fısıldamaya devam ediyor. Bu vesvese ile insanın Allah ve ahiret ile arasını açıyor.

Halbuki ölüm insana çok yakın. Ahiret çok yakın. Bizi yaratan Allah bize öyle bir kıymet vermiş ki, kendi ruhundan üflemiş. En değerli, en şerefli varlık ilan etmiş. Şeytanın insanı küçümsemesine rağmen bize itimat etmiş. Ona karşı bizi müdafaa etmiş. Hak yolda sebatla devam edenleri ebedî cennet hayatı ile müjdelemiş.

Bizler inşallah şeytan ve avanelerinin vesveselerine ve yalancı cennetlerine aldanmayacağız.

Dipnot: 1. Araf suresi 20. ayet

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*