Tat bırakan acılar!

Dün, her ne kadar dünde kalsa da, bu günlere rayihası sızıyor. Yaşananlar hoş şeylerse insan hoşnut oluyor, efkârı da alelekser diniyor; yok değilse, kasavet, dünyasına doluyor.
Televizyonda programını izlediğim bir psikolog, “Dünü, unutun! Düne dair olayları, olanları zihninizde taşıyarak, kafanızın içini çöp konteyneri yapmayın” tavsiyesinde bulunmuştu. Söylenenler, insanın ruh dünyasındaki tortuları gidermek, huzur-sükûn açısından doğruydu; gelgelelim dünsüz bugün, ne gezer ki dünyada?

Unutulmaz nice günler, nice hâller ve nice hatıralar senden hariç sanılsa da, seninle yol alıyor.

Peki, buna ne diyeceğiz?

Çünkü bugün, her ne varsa elde olan, düne dair değerler.

Mazi ile istikbal, birbirine mukabil. Yani, hayat denen köprünün karşılıklı iki ayağı. Aradaki mesafeyse, ömür denen günlerin, ümit dolu süresi.

İnsan bu zaman aralığında, bu hayat yolculuğunda neler yaşıyor, neler… Nelere şahit oluyor fotoğrafı silinmeyen, “keşke”leri bitmeyen.

Tat bırakan, acılar; iz bırakan, sancılar…

Yaşanan acıların da bir cihette tadı olduğu ve insan psikolojisinde işe yaradığı söyleniyor, konunun uzmanları tarafından.

Bu, tıp ilmiyle alâkalı ilmî bir tesbit.

Pandemi öncesiydi, her şeyin sütliman olduğu.

Saadetli gecelerden bir gece…

“Dostlar ile iğne deliğinin meydan kadar geniş” olduğu gece.

Sıra gecesi değil, ama sıradan bir gece de değil; ruha şifa, Nur-u Kur’ân Sohbetleri gecesi.

Tevafuk bu ya, bendeniz de, Mustafa Sungur Küçükoğlu’nun hânesinde bulunduğumuz haftalık akşam derslerinden bir derste, ikram edilen -edile gelen- çiğköfteden birkaç lokma alınca; yakınımda bulunan kardeşimize, eğilerek ve hafif sesle, “Acı, ‘acı’ olunca; tadı, tatlı oluyor!” demiş, beğenimi, bu cümleyle belirtmiştim.

Elbette ki lezzet veren, yiyip içilen şeyler değil; dostluğun, muhabbetin tadıydı.

Meğer biz, bilmeyerek bu cümleyle, tıp literatüründen bir manaya parmak bastık demek ki.

Bu kelâmı, kayda geçtim sonradan.

Hayat denen gökkuşağı, işte, bu!

Gül ile diken, bir bedende beraber. Özlem ile hüzün ise, birbirine muâvin.

Dostluklar, ucuz; hatırlar ve hatıralar, çarçabuk solan değer değiller.

Yeter ki, doğru algılansın.

Yeter ki bir dâvânın ekseninde, maksûd menzil alınsın!

O zaman, gönüllerden puslar kalkar; tat bırakır, acılar.

Umulur ki, şifa bulsun, yürekteki sancılar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*