British Library’de (kütüphanesinde) Bediüzzaman ve Risale-i Nur

-İNGİLTERE GÜNLÜĞÜ-

Dünyanın en önemli kütüphanelerinden olan British Library’de Üstad ve Risale-i Nur’la ilgili çok önemli dokümanlar var.

Geçen hafta İngiltere hizmetlerinden bir nebze bahsetmiştik. Bu haftaki yazımızda kaldığımız yerden devam etmeye çalışalım.

Bu defa gazetecilik yönümüzü kullanarak Londra’nın merkezindeki bir dev eser olan, tarihî ve kültür merkezi British Library’deki İslâmiyet, Kur’ân, Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman hakkında kaynak olup olmadığını araştırma merakına düştük. Bu münasebetle hafta başında bu dünyaca meşhur kütüphaneye Hüsameddin kardeşimizin rehberliğinde gittik. Dünyanın en önemli ilim ve kültür merkezlerinden olan bu sistemli, nezih ve kültürel ve tarihî değeri çok yüksek olan merkeze girmek için üye olmak gerekiyormuş. Giriş bölümünde bulunan yetkililer tarafından kütüphaneyi ziyaret ve inceleme amaçlarımızı sorup iki aşamalı ciddî bir sorgulamadan, pasaport ve diğer resmî belgelerimizin incelenmesinden sonra üç senelik resmî geçerliliği olan, fotoğraflı bir üyelik kartı almaya hak kazandık. Yetkililer daha sonra kütüphanenin genel yapısı, mahiyeti, sistem ve işleyişi hakkında bize detaylı bilgi verdiler. Genel prensipler hakkındaki bu doyurucu ve nazik rehberliklerine teşekkür edip araştırma yapacağımız bölüme geçtik.

Kütüphane içerisinde Müslüman ziyaretçilerin namaz kılmaları için ayrılan küçük ve dar bir mekânda öğle namazımızı kılıp, kimliklerimizi göstererek, “Hümanizm ve Din” bölümüne geçtik.

Benim gayem bu muhteşem kütüphanede; İslâmiyet, Kur’ân, Hz. Peygamber (asm), Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman hakkında hangi kaynaklar var? Bunların sayısı nedir? Bunlara nasıl ulaşabileceğim konusundaydı. İçerinin görünüşü muhteşemdi. Tam bir sessizlik hâkimdi ve kalabalık bir araştırmacı grubu bilgisayarlar, kitap ve ansiklopedilerle ciddî çalışma yapıyorlardı. Her masada bulunan bilgisayarlara verilen üyelik kartı ve özel şifreyle giriyorsunuz. İstediğiniz konuda size her türlü bilgi sunuluyor. Çok muhteşem ve muazzam bir sistem ve harika bir ortam. Üç saate yakın yaptığım araştırmada İslâmiyetle ilgili bu kütüphanede çok geniş bir arşiv ve kaynak olduğunu gördüm. Özellikle Risale-i Nur ve Üstad’la ilgili yazılmış kaynaklar bölümüne girdim. Üstada ait bölümde kayıtlı seksen sekiz adet yazılı doküman olduğunu gördüm. Risale-i Nur hakkında da otuz dört adet kitap ve doküman var. Risale-i Nur eserlerinin ve Hz. Bediüzzaman’ın dünya literatürünün en baş kaynağı olan bir yerde bu kadar dokümanla temsil ediliyor olması çok manidardı.

Bu kütüphanede Türkçe dahil; dünyanın her dilinden her konuda dokümana ulaşmak mümkün. Yalnız yazılı doküman üzerinden araştırma yapacaksanız bilgisayar üzerinden otomatik talepte bulunuyorsunuz, orada size kaynağın ne kadar zamanda size teslim edileceğini yazıyor, ona göre sıraya girip yetkililerin bulunduğu bölümden kaynağın kendisine ulaşabiliyorsunuz. Bunun yanında çok sessiz olmak şartıyla kendi laptopunuza ve sadece kurşun kalemle kâğıda not alabiliyorsunuz. Ceket, çanta, tükenmez kalemle girmek kesinlikle yasak. Bunlar ilk katta özel kilitli dolaplara bırakılıyor.

Gündüz bu tür gezi ve araştırma faaliyetleriyle meşgul olurken; geceleri de her gün ayrı bir dershanede Risale-i Nur dersimizi yapıp muhabbeti kuvvetlendirmeye, dost halkalarını genişletmeye gayret ediyoruz. Burada bulunan Türk kardeşlerimizin yanında; kısa zaman dilimi içerisinde tanıdığım ve sosyal ve kültürel konumları çok önemli olan; bir Mısırlı, bir Hindistanlı, bir de Yunan asıllı çok değerli ve önemli Müslüman kardeşlerin buradaki Risale-i Nur camiasıyla kaynaşması, onlarla beraber olması, derslere katılıp Risale-i Nur’u, Üstadı, dâvâyı, Nur Talebelerini takdir edip destek vermeleri istikbal için çok önemli hadiseler. Her derste yepyeni simalarla tanışıyoruz elhamdülillah.

Londra çok farklı bir şehir. İngiltere gibi çok köklü ve dünyada çok önemli bir ülkenin başşehri olmasına rağmen edindiğimiz bilgilere göre buradaki yerli nüfus azınlıkta. Londra’da yaşayan orijinal İngilizlerin nüfusa oranı % 40-45 civarındaymış. Londra’da ikamet eden yabancı ülkelerden gelenlerin oranı ise % 60-65’lerde olduğu söyleniyor. Bu durumu sokaklarda net olarak görmek mümkün. Başörtülüler, takkeliler, sarıklılar, siyahı, beyazı, çekik gözlü uzak doğu insanı, Afrikalısı, Asyalısı, Amerikalısı… Bu ülkenin en büyük öne çıkan sembolleri olan çift katlı otobüslerde, trenlerde ve metrolarda her an bu çok kültürlü manzarayı görmeniz mümkün. Her din, inanış, millet, renk ve çeşitten insan her yerde ama her yerde insanlar, gruplar var. Müthiş bir renk cümbüşü bu. “Demokrasi” denen ve insanlığın vahyin yardımıyla şu an için ulaştığı en iyi idarî biçimlerden olan çok değerli bir sistemin neticesi bu. Bu coğrafyada tam bir hürriyet ortamı var. Fakat bir eksikliği var. Bu hürriyet ve demokrasinin İslâmiyet gibi bir mukaddes değerle tam olarak süslenmesi lâzım. Değilse fertlerde sarhoşluk ve müstehcenliğe kapı açan ve insanların bizzat kendilerine çok zarar veren bir hal ortaya çıkıyor. Bu hali tamir edecek İslâmiyetin nuru ve asaleti gerekiyor. Buradaki “demokrasi” Müslüman ve inanan camiaya bir ferahlık getirirken kendilerine sefahat ve manevî yıkımı getiriyor. 

Geçen Cumartesi günü, Hüsameddin kardeşimizin ısrarı üzerine araştırmak için Bangladeş ve Pakistanlı kardeşlerimizin Müslüman çocuklara eğitim verdikleri bir okula gittik. Bu okul, Cumartesi-Pazar günlerine has özel eğitim verilen bir okul. Hüsameddin kardeşimiz aynı zamanda bu okulda öğretmenlik yapıyor. Benim bir eğitimci olarak bu farklı uygulamayı görmemi çok istedi. Ben de onun hatırına gittim. Benim için farklı bir ortam ve tecrübe oldu. Buradaki harika disiplin ve eğitime hayran oldum. Her türlü Müslüman milletten gelen ilkokul ve ortaokul çağındaki çocuklara okulun kapısından başlayıp 5-6 saat boyunca—hiç mübalâğasız söylüyorum—bir dakika bile boşluk olmayan muazzam bir itina, dikkat, disiplin ve yakınlık gösterilip çok kaliteli bir eğitim, öğretim veriliyor.

Sabahleyin çocuklar bütün öğretmeler tarafından okulun giriş kapısında karşılanıyor, sıraya geçiriliyor. Sıra halinde hep birlikte çok ciddî ve sessiz bir şekilde büyük salona geçiliyor. Ama tek tek, hiçbir kargaşa yok. Salona geçince tek tek o günkü rehber öğretmenin komutlarıyla sıraya göre oturulup, geçen hafta öğrenilen hadis, âyet ve duâlar tekrar ediliyor. Sonra tam bir intizam içerisinde sınıflara çıkılıyor. Sınıfların koridora bakan kısımlarında hiç duvar yok. Hepsi boydan boya cam. İçeride kimin ne yaptığını herkes görebiliyor. Okul süper donanımlı ve temiz. Burada “eğitim” alınır, yapılır ve verilir.

Teneffüse çıkarken aynı disiplinle çocuklar tek tek çıkıyorlar. Oyun sahasında bütün öğretmenler ve idareci kadro, müdür dâhil yine çocuklarla beraber.    

Hiçbir nahoş harekete meydan vermeyecek bir sistem bu. 5-6 yaşından 15- 16 yaşına kadar bütün talebeler okula İslâmî kıyafetle geliyor. Erkekler namaz takkeli, kızlar başörtülü! Evlerinden okula kadar öyle geliyorlar. Derslerde de öyle duruyorlar. O günkü bayan öğretmenlerden üç tanesi feraceli ders yapıyordu. Yüzlerini görmek mümkün değildi. Resmî okulda bu konuda hiçbir sıkıntı yok. İşte hürriyet, demokrasi dediğimiz şey bu.

Uzun yıllardan beri Fransa’da yaşayan ve buraya misafireten gelen Mustafa kardeşimiz de akşam dershanede bunları duyunca ve bu ülkedeki hürriyeti görünce hayretini gizleyemedi. Katı laikliğin iki ağa babası “Fransa ve Türkiye!” Garip memleketimin samimî ve saf insanları gerçek “demokrasi” ve “hürriyet” anlayış ve tatbikatını kendi öz yurdunda göremeyince nasıl böyle tatbikatlara hayret etmesin ki?!

Bir gün sonra bu defa durağımız meşhur British Museum’du. Birçok kültürün bileşkesini andırıyordu. Çoğu İslâm ülkelerinden farklı şekilde getirilen tarihî eserler burada sergileniyor. Batı medeniyetinin hâkim ruhu olan “heykel, put ve müstehcenliğin” öne çıkmasına mukabil İslâmî eserlerin bulunduğu bölümdeki vakar ve derinlik doğu-batı kültür, inanç farkını açıkça ve net olarak anlatıyordu.

Gezi turumuz esnasında Londra’nın meşhur Thames Nehri üzerindeki London Bridge ve Tower Bridge gibi köprüleri, Parlamento binası, onun bitişiğindeki meşhur Big Ben Saat Kulesi vardı. Genel görünüşü hakkında da bir bilgi sahibi olduk. Cuma namazını Türklerin yaptırdığı Valide Sultan Camii’nde kılmak nasip oldu. Akşam yine derste manevî muhabbet sofrasındayız.

Son pazarımızda da üniversitesiyle meşhur olan Oxford şehrine gittik. Pakistanlıların çoğunlukta olduğu camide öğle namazını cemaatle kıldık. Oxford’a bağlı küçük bir kasabada bulunan mübarek ve nazik Abdullah kardeşimizi ziyaret edip, onu da alarak Londra’ya döndük.

Artık her fani hadise ve varlık gibi sona doğru yaklaştık. Bu dünyadaki her iş gibi biz de bu işin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bir ayı aşan Avrupa gezimizde dört ülkeyi kapsayan ziyaretimizin son anlarında bu satırları yazıyorum. Siz bu satırları okurken kısa bir süre için güzel vatanımıza dönmüş olacağım. Kısa bir uğramadan sonra bir grupla bu defa Avrupa’nın en kuzeyine beş günlük bir yolculuğumuz daha olacak inşaallah. Bu ziyarette de üç ülkeyi mukaddes dâvâ uğruna ziyaret edip manevî sofraları oralara da sermek, serilen manevî sofraları paylaşmak ve katkıda bulunmak niyetindeyiz.  

Bu bir aylık gezinin şahsım, “şahs-ı manevî”, Nur camiası ve mukaddes dâvâmız adına ruh ve his dünyamda geniş kapıların açılmasına sebep ve vesile olduğunu tam bir kalp tatminiyetiyle söyleyebilirim. İnşaallah bu kazanımları camiamızın heyetlerinde değerlendireceğiz. Erbablarıyla, genç ve dinamik kardeşlerimize bu tecrübeleri ve bilgileri paylaşıp onları istikbale hazırlayacak geniş ufuklar açmalarına yardımcı olmaya çalışacağız. Bu dâvânın çilesini de, nimeti ve bereketini de onlara mal etmeye gayret edeceğiz. Duâ ve himmetlerinize muhtacız. Gayret bizden, tevfik ve netice Cenâb-ı Hak’tandır. Hâzâ min fadli Rabbî! 

LONDRA, İNGİLTERE.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*