Deccalizmle mücadele

Dünkü yazımızda deccalizm cereyanının mahiyeti üzerinde durmuştuk. Bugün de onunla mücadele hususuna değinelim.

Ahirzamanda zuhur eden ‘deccalizm’e karşı muhakkak bir strateji geliştirmek gerekiyordu. Onun da, siyaset ve maddî güç olmayacağı şüphesizdir. Siyaset ve madde ile bu akımlara karşı cevap verilemez, mukabele edilemez.

Çünkü, hücumlar, “ilim, akıl ve fen”den gelmekte; münâfıkane bir siyaset, dessasâne idârî mekanizmalara ve teknolojik güce dayanmaktadır.

O halde, siyasetin hangi prensibi, hangi düsturu, hangi malzemesi, hangi esasları ile bu zihniyetlerin hücumları durdurulabilir? Üstelik siyaset değişkendir, hem de her siyasî akım, herkesi bağlamaz. Ancak Kur’ân nurları ve imân hakikatleri ile cevap verilebilir. Çünkü, cihanşumûldürler. Takip edelim: “Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı ahirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul’da tevilini söylediği hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının alem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbü’l-Kur’ân hakkında, ‘O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak mânevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir’ tavsiyesine müracaatla, Ankara’da teşrik-i mesai edemeyeceği için, kendisine tevdî edilmek istenen mebusluk, Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye gibi Diyanetteki azalığı, hem Vilâyat-ı Şarkıye umûmî vaizliği tekliflerini kabul etmez. Kendisini fikrinden vazgeçirmek için çalışan ve Ankara’dan ayrılmamasını rica için istasyona kadar gelen bir kısım mebusların da arzularına uyamayacağını bildirerek, Ankara’dan ayrılır, Van’a gider. Ve orada hayat-ı içtimaiyeden uzaklaşarak Erek Dağı eteğinde, Zernebad Suyu başında bir mağaracıkta idame-i hayat etmeye başlar.” 1

Şu halde, İslâma hizmetle tutuşan gönüller, birinci plâna imân esaslarını almak mecburiyetindedirler. Evvelâ fikrî ve itikâdî yapı, kültürel altyapı sağlamlaştırılmalıdır.

Bediüzzaman, siyaseti geri plâna atmasının sebebini şöyle açıklar:

“Şeriat ve hayat-ı içtimâîye ve siyasiye dâireleri ona (iman hakikatlerine) nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivâyet-i hadîsiyede tecdid-i din hakkında ziyâde ehemmiyet ise, imânî hakaikteki tecdid itibariyledir. Fakat efkâr-ı ammede, hayatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hakimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimâiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye, cihetleriyle daha ziyade, ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mânâ veriyorlar.”

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, s. 131-132.;

2- Kastamonu Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, s. 145.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*