Ezandan sonra Kur’ân ve Mevlit okundu

Günün Tarihi: 7-17 Temmuz 1950

Türkiye radyolarından ilk kez Kur’ân’ın tilâvet edilmesinin üzerinden tam yetmiş sene geçti. Temmuz 1950’ye kadar, radyodan dinî yayın yapılması, hatta Kur’ân okunması dahi yasaktı. Bu kahredici yasak 5 Temmuz’da itibaren kaldırılmış oldu.

Yasağın kalkmasından sonraki radyo programı, sessiz-sadâsız ve hiç gösterişe dökülmeden aynen şu şekilde yürütüldü:

Diyanet İşleri Başkanı A. Hamdi Akseki, Hafız Ali Güran ve Hafız Ali Osman Atakul ile birlikte Ankara Radyosu’na giderek, o zamanki sisteme göre plağa Kur’ân okudular.  Yapılan kayıt işleminden sonra, Ramazan ayının 21’inde, 7 Temmuz Cuma günü Ankara Radyosu’ndan Hafız Ali Osman Atakul’un sesinden Kur’ân-ı Kerîm’in İsra Sûresi yayınlandı.

Bu tarihten sonra, Ramazan’ın son 9-10 günü boyunca Pazartesi, Çarşamba ve Cuma akşamları saat 20.05 – 20.15 arasında 10 dakika süreli iki sayfa, diğer aylarda ise haftada bir defa Cuma sabahları radyodan aynı şekilde Kur’ân tilâveti yayınlanmaya başladı.

O günleri yaşayanların bize anlattıkları özetle şöyle: Devlet radyolarından Kur’ân-ı Kerîm’in ilk defa tilâvet edilmiş olması, ülke genelinde büyük bir sevinç ve heyecan dalgası uyandırdı. Öyle ki, çeyrek asırdır Kur’ân sesine hasret kalmış insanımız, Kur’ân okunan saati kaçırmamak için, diğer işlerini tehir edip radyonun başında toplanıyor. Tilâvet başlarken de, sevinç ve hasretli gözyaşları içinde dinleyip sonuna kadar hiç kımıldamadan bekliyorlar.

Yaklaşık yirmi beş yıldan (1924) beri Türkiye radyoları yayın yapmakta idi. Çeyrek asır müddetince her türlü yayının yapıldığı bir Türkiye’de, yüzde doksan dokuz vatandaşın mukaddes kitabı olan Kur’ân’dan hiç söz edilmemesi, hatta bir sûresinin dahi resmî olarak okutulmamış olması, Cumhuriyet tarihimizin ilk çeyrek asırlık tek parti dönemi hakkında çok önemli bir ölçü ve kanaat teşkil ediyor olmalı.

1950’den evvel, Türkiye sınırları içinde sadece Kur’ân-ı Kerîm değil, Ezan-ı Muhammedi’nin (asm) okunması dahi yasaklanmıştı.

Bu emsâlsiz yasak uygulaması o derece ileri safhaya götürülmüştü ki, bırakın ezanın cami minaresinden okunması, cami içinde gizlice, yani yavaşça okunmasına dahi müsaade edilmiyordu.

Meselâ, cami içinde sadece cemaatle namaz kılmak için gelenlerin duyacağı şekilde okunan ezan ve kamet şekline dahi müdahale ediliyordu.

Nitekim, böylesi bir vak’a 1932 senesinde Barla’da yaşandı. Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin gidip cemaatle namaz kıldığı bir mescide, jandarma tarafından baskın yapıldı. Orada müezzinlik yapan Şemî Güneş’le birlikte iki-üç kişi daha derdest edilerek Eğirdir Hapishanesi’ne götürüldü. Bu mazlumlar orada falakaya yatırılarak işkenceye çektirildi. Ardından, bundan böyle Arapça ezan ve Kur’ân okumamaları yönünde telkin ve hatta tehditlerde bulunuldu.

Yine aynı dönemin canlı şahitlerinden, bizzat görüştüğümüz 1913 doğumlu Hüseyin Bülbül, Barla’da çocuklara Kur’ân dersi veren Üstad Bediüzzaman ve talebelerinin defalarca karakola şikâyet edildiklerini, mani olamayınca da bu kez onlara iftira edilmeye başlandığını ifade etti.

İşte, Kur’ân-ı Kerîm’in Muhammedî Ezanla birlikte yasaklanması bu tarihlerde (1932) başladı ve bu emsâlsiz yasak tam 18 yıl sürdü.

Demokratların iktidara gelmesiyle birlikte (güvenoyu 20 Mayıs 1950), ilk etapta 18 yıldır yasakla hapsedilen Ezan-ı Muhammedî serbest bırakıldı. (16 Haziran)

Hemen ardından, radyodan Kur’ân-ı Kerîm okunması serbest hâle getirildi.

Serbestliği ötesinde, her hafta Cuma sabahları okunması rutin ve periyodik hâle getirilmiş oldu.

Bu meyandaki bir başka hizmet de Mevlit Kandili’nde yapıldı. Mevlid-i Nebevî, aynı yıl yine ilk kez olmak üzere Radyodan canlı şekilde yayınlandı. Gariptir ki, bundan da en çok CB Celal Bayar rahatsız olup ilgili bakanı fırçaladı; ancak, Menderes’in dirayetli duruşuyla bu kriz aşılmış oldu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*