İnsanı insan eden kalbindeki imandır

Kâinatın varoluş sebebi bir insandır (asm)
İnsana hayat veren, damarlardaki kandır,
Bir kalpte iman yoksa, insan da yok demektir.
İnsanı insan eden, kalbindeki imandır.
A. Y.

Dünyamız kâinat denizinde bir damla hükmünde iken, dünyanın en muteber misafiri olan insan da dünyaya nispeten bir zerre hükmündedir. İnsan bu küçüklüğü ile beraber, kâinata denk bir değer taşımaktadır. Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle, “insan küçük bir kâinat olduğu gibi, kâinat da büyük bir insandır.” Cenâb-ı Hak, en küçüklerin içine en büyükleri yerleştirdiği gibi, dünyaya nispeten çok küçük bir cüsse taşıyan insanın içine bir kâinat yerleştirmiştir.

Dünyamızın kâinatta müstesna bir yeri vardır. Bir çok âyette semâvat ve arz birlikte zikredilirken, arzımızın semavata denk olduğu anlaşılır. Âdeta dünya kâinatın kalbi mesabesindedir. Yâni kâinattan çok küçük bir parça olan dünyayı çıkarıp alsanız, kâinatın dengesi bozulacak, kalbi duracak, bir kıyamet kopacaktır. Bunun gibi, insan da dünyanın kalbi hükmündedir. Belki insanlığın kalbi de, Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır ki (asm), kâinatı onun için yaratılmıştır. O’nun (asm) nuru dünyadan çekilse, dünyanın kalbi duracak ve dünyamız ölecek. Uzay boşluğunda bir cenaze olarak dolaşırken, başını bir yıldıza çarpacak ve yine bir kıyametin kopmasına sebep olacaktır.

İnsanı, eşref-i mahlûkat olarak yaratan Rabbimiz, küçücük bedenimizi mükemmel bir saray yapmış, her hücremizi bu sarayın canlı bir yapı taşı olarak hikmetle yerleştirmiştir. Sonra da insan denen bu sarayı, çok çeşitli aza ve duygularla süslemiştir. Başka hiçbir canlıya vermediği müstesna ve murassa cihazlarla donatmıştır. Vücut sarayındaki bu zinetlerin ve nakışların görünmesi için de, kalp denen merkezde bir iman ışığı yakmıştır. İnsan gafletinden veya dalâletinden bu ışığı söndürürse, yani kalbindeki imana sahip çıkmazsa, o mükemmel saray zifiri karanlıkta kalacak, eşsiz nakış ve süsleri kaybolup gidecektir. Böylece muazzam saray, bir virane olacaktır.

İşte, insanı kâinata denk tutan özelliği, kalbinde taşıdığı imandır. Çünkü insan, iman ile Cenâb-ı Hakk’a intisap eder. Bu intisapla Rabbine muhatap olur ve eşref-i mahlûkat makamına ve âla-yı illiyine çıkar. Yoksa, esfel-i sâfilîne inerek hayvandan daha aşağı bir derekeye düşecektir.

Bazı insanların ne kadar cesur olduklarını ifade etmek için, “mangal gibi yüreği var” denilir. Eğer bir kalpte iman cevheri yoksa, mangal kadar yüreğin hardal kadar değeri yoktur. Çünkü, her şeyi kudret elinde bulunduran bir Allah’a inanmayan bir insan, gök gürlemesinden korkar, kuyruklu yıldızdan titrer, bir mikroptan ve virüsten ödü kopar. Halbuki, “tam münevverü-l kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki onu korkutmaz. Belki, harika bir kudret-i Samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecek.” (Üçüncü Söz)

Peki, imansız ve ateist insanlar insan değiller mi diye bir sual akla gelebilir. Evet, onlar da insandır. İnsanlar arasında makamları, mevkileri, itibarları olabilir. Ama, Allah katında hiçbir değerleri yoktur. Allah’ı Rab ve Mâbud olarak bilmeyen, O’na secde edip, verdiği nimetlere karşı şükür ve duâ etmeyen bir insana, Allah da rıza nazarıyla bakmaz. Ona hiçbir değer vermez.  Ancak Allah’a iman edip ibadet edenlerin kıymetli insanlar olduğunu, kalbinde imanı ve duâsı olmayanların ise, hiçbir ehemmiyeti olmadığını Cenâb-ı Hak şu Âyet-i Kerime ile ifade ediyor: “De ki: Eğer duânız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan Sûresi: 77. Ayet) İman olmayan kalpten de duâ yükselmeyeceği için, öyle insanların Allah katında hiçbir değeleri de olmayacaktır. Demek ki, insanı insan eden imanı, ibadeti ve duâsıdır.

Bediüzzaman Hazretleri, “İman insanı insan eder, belki de sultan eder” diyor. Bunu elmas ile kömürün yapısına benzeterek izah edebiliriz. Bildiğiniz gibi, elmas da, kömür de karbon elementlerinden meydana gelmiştir. Ama moleküllerinin diziliş farkları, birisini değerli bir mücevher yapmış, başların tacını süslemiş, ötekini de siyah bir taş haline getirmiş, ateşe lâyık bir hale düşürmüştür. İşte kalbinde iman cevheri taşımayanların durumu da Cenâb-ı Allah katında bir kömür gibidir. Neticede cehennemde yakıt olarak yanmaktan başka bir işe yaramayacaklardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*