Kainat ve Sevgi

Kâinatın mayası muhabbetle yoğrulmuştur. Kâinatın yaratılış sebebi muhabbettir. Kâinatın nuru, hayatı muhabbettir. İnsan kâinat ağacının meyvesi olduğu için, kâinatı içine alacak bir muhabbet, meyvenin çekirdeği olan kalbine yerleştirilmiştir. İnsan, kâinatı kuşatabilecek bir sevgi çekirdeği taşımaktadır.

İnsanın fıtratında cemâl, kemâl ve ihsana karşı sevme/muhabbet meyli vardır. Cemâl, kemâl ve ihsan derecesine göre muhabbet ziyadeleşir, aşkın en son derecesine kadar gider. İnsan bu meyli mecazi mahbublara sarf etmeden asıl gayesine yönlendirmelidir. Bu sonsuz muhabbete lâyık olacak, sonsuz bir kemâl/mükemmellik sahibi olabilir. Bu sonsuz muhabbet, hakikî sahibi olan Hâlık-ı Zülcelâl’e verilmelidir. O, bu hadsiz muhabbete lâyıktır. Bütün eşya O’nun nâmıyla ve O’nun âyinesi olduğu cihetle sevilmelidir.

İnsanın mahiyeti yüksek, fıtratı geniş olduğundan binler ihtiyaçlarla bin bir Esmâ-i İlâhiyeye, her bir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır. Şiddetli ihtiyaç, iştiyaktır; şiddetli iştiyak, muhabbettir; şiddetli muhabbet dahi aşktır. Ruhun mükemmelleşmesine, kemâle ermesine göre muhabbet mertebeleri, Esmâ mertebelerine göre gelişir.

İnsan için en parlak saadet ve en tatlı nimet Allah’ı sevmektir. Bütün hakikî saadet, hâlis sevinç, şirin nimet ve sâfî lezzet Allah’ı tanımak, bilmek ve sevmektir. Allah’ı bilmeden ve sevmeden hakikî anlamda saadet ve sevinç olmaz.

İnsan ebed için yaratılmıştır. İnsanın hakikî lezzetleri ancak marifetullah (Allah’ı tanımak ve bilmek), muhabbetullah (Allah’ı sevmek) ve ilim gibi ebediyet işlerindedir.

Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni sevgililere sarf edildiği vakit, ya o aşk kendi sahibini azap ve elem içinde bırakır veya o mecâzî mahbub (sevgili) o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâkî bir mahbubu aratır, mecâzî aşk hakikî aşka dönüşür. Bir insan muhabbetini Allah’a verirse, O’nun muhabbeti dolayısıyla Allah’ın sevdiği her şeyi sever; mahlûkata taksim ettiği muhabbeti, Allah’a olan muhabbetini azaltmaz, ziyâdeleştirir.

Allah’ı sevmek, O’nun istediklerini yapmaktır. İstedikleri ise en mükemmel bir sûrette “Levlâke levlâke lemâ halaktü’l-eflâk” (Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) sırrına mazhar olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’de (asm) görülüyor. Cenâb-ı Hakk’ı sevmek, Hz. Muhammed’e (asm) uymayı gerektiriyor.

İnsanın korku ve muhabbeti halka yöneldiği takdirde, korku bir belâ, bir elem olur; muhabbet bir musîbet gibi olur. Gayr-i meşrû bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çekmektir. Muhabbet, Cenâb-ı Hakk’ın zât, sıfat ve esmâsına sarf edilmelidir.

Dünya ve içindekiler mânâ-i harfîyle sevilmelidir. Yani Cenâb-ı Hakkın sıfat ve esmâsına âyine olduğu cihetle sevilmelidir.

Dünyaya aşk ve alâka pek mânâsızdır. Dünya bir kitab-ı Samedânîdir, mânâsını bil, al, nukûşunu (nakışlarını) bırak git. Bir mezraadır, mahsulünü al, muhafaza et, geri kalanına kıymet verme. Bir misafirhânedir, misafirhâne sahibinin izni dairesinde ye, iç, şükret; kanunu dairesinde hareket et. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle uğraşma.

İnsan, kâinatın Hâlıkını bütün mahlûkat üzerinde sevmeli ve sevgisini şöyle dile getirmelidir: “Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbâlarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celb et. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al, bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb’îd ile tâzib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu mutî raiyetini başı boş bırakıp idam etme. Yâ Rab! Resûl-ü Ekrem (asm) hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza bereket ihsan et. Yâ Rab! Kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanetinde emin kıl.”

Şüphesiz “Dua edin, cevap vereyim” buyuran Hâlık-ı Zülcelâl, duamızı işitecek ve mutlaka cevap verecektir.

İman ve Allah sevgisinin neticesi, dünyanın bin sene mesûdâne hayatı, bir saatine değmeyen Cennet hayatı ve Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat müşahedesine değmeyen bir kudsî, münezzeh cemâl ve kemâl sahibi olan Zât-ı Zülcelâl’in müşahedesidir. Allah, bizi bu neticeye ulaşanlardan eylesin, âmin…

(Yukarıdaki metin Risâle-i Nur Külliyatından bir derlemedir.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*