Merak duygumuzu nerelerde harcıyoruz?

Herşeyi merakımız sayesinde öğreniriz. Zirâ, “Merak, ilmin hocasıdır” denmiştir.

Peki, merak duygumuzu ilme mi, hayata lâzım olacak şeylere yönlendiriyoruz? Merak sermayemizi nereye yatırıyoruz? Neyi merak ediyoruz:

Filan takım kazandı mı, gol attı mı, yedi mi? Amerika’nın tavukları, Zühal’in halkaları…

Oysa, ebedî bir hayatı kaybetmek veya kazanmak dâvâsı başımıza açılmış. Kazanabilecek miyiz? Kur’ân öyle merakâver meselelerden bahsediyor ki… Berzah/kabir, Haşir/yeniden diriliş, Mîzan, Sırat, Cennet, Cehennem, Cemalullah ve sonsuza dek mutluluk, hûriler, gılmanlar, Kevser balları, şerbetleri…

Esma-i Hüsnâ’dan kaç tanesini biliyor, özelliklerini sayabiliyor ve yansımalarını anlayabiliyoruz?

Yaratılışın sebebi, sırr-ı ibadettir. İbadetin birinci anlamı, “iman”dır. İkinci anlamı ise: Namaz, oruç, zekât, hac vs.

“Ubudiyet, sebkat eden nimetin neticesi ve onun fiyatıdır. Gelecek bir nimetin mükâfat mukaddemesi ve vesilesi değildir. Meselâ, insanın en güzel bir surette yaratılışı, ubudiyeti iktiza eden sabık bir nimet olduğu ve sonra da, imanın itasıyla kendisini sana tarif etmesi, ubudiyeti iktiza eden sabık nimetlerdir. Evet, nasıl ki midenin itasıyla bütün mat’umat ita edilmiş gibi telâkki ediliyor; hayatın itasıyla da, âlem-i şehadet müştemil bulunduğu nimetlerle beraber ita edilmiş gibi telakki ediliyor.”1

Evet, yaratılışın sırrını, niçin gönderildiğimizi, bize yüklenen kulluk vazifemizi, nereden gelip nereye gideceğimizi merak etmeyeceğiz de neyi merak edeceğiz?

“Evet, haricî siyaset memurları ve erkân-ı harpler ve kumandanlara bir derece vazifece münasebeti bulunan siyasetin geniş dairelerine ait mesâili, basit fikirli ve idâre-i ruhiye ve dîniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine ait lüzumlu vazifesini geri bıraktırmakla onları meraklandırıp ruhlarını serseri, akıllarını geveze ve kalblerini de hakaik-i imaniye ve İslâmiyeye ait zevklerini, şevklerini kırıp havalandırmak ve o kalbleri serseri etmek ve manen öldürmekle dinsizliğe yer ihzar etmek tarzında, kemal-i merakla, onlara göre mâlâyâni ve lüzumsuz mesâil-i siyasiyeyi radyoyla ders verip dinlettirmek, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye öyle bir zarardır ki, ileride vereceği neticeleri düşündükçe tüyler ürperir.”2  “Hatta bir kısım dindar ve âlim insanlar, camii, cemaati, hizmeti vesâireyi bırakıp içtimaî, siyasî meseleleri takip eder.”3

“Siyasî geniş daireleri merakla takip edenlerin, küçük daireler içindeki vazifelerinde maddî ve manevî pek çok zararları olabilir. Ya aklını dağıtır, manevî bir divane olur; ya kalbini dağıtır, manevî bir dinsiz olur; ya fikrini dağıtır, manevî bir ecnebî olur.”4

Dipnotlar:
1-Mesnevî-i Nuriye, s. 177.
2-Kastamonu Lahikası, s. 35.
3-Şuâlar, On Birinci Şuâ, s. 184
4-Kastamonu Lâhikası, s. 34

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*