Sungur Ağabey’in son dersi

Geçen Pazar günü Rahmet-i Rahman’a uğurladığımız Sungur Ağabeyimiz hakkında çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı, çizildi. Onunla ilgili bilgiler paylaşıldı, hatıralar yâd edildi. Ama hiçbir yazı ve söz, onu tam olarak anlatmış olmadı. Herkes bir cephesini, kendi istidadı ve malûmatı nispetinde ifade etmeyen çalıştı. Çünkü Üstâd Hazetlerinin sitayişle bahsettiği bir şahsiyeti bütün vecheleri ile anlamak ve anlatmak kolay değildi.

Sungur Ağabeyin dersinde bulunmak, Üstâd Hazretleri ile ilgili hatıraları dinlemek, gerçekten büyük bir bahtiyarlıktı. Biz de 1970’li yıllarda ilk defa onun dersini dinlemek ve sohbetinde bulunmak bahtiyarlığına ermiştik. Son olarak da kendisini geçen yıl İstanbul Türk İslâm Eserleri Müzesinde açılan “Birinci Said Dönemi Sergisi” açılışında görmüş, yine kısa hatıralarını dinlemiştik. Son dersine ise, 2 Aralık 2012 Pazar günü Fatih Camii’nde on binlerle birlikte iştirak etmiş olduk. Bu derse sadece insanların değil, arzın ve semânın diğer sakinlerinin de iştirak ettiğini ihsas eden çok emareler görüldü.

Sungur Ağabeyin hayatını, hizmetlerini ve hatıralarını bir çok kişi bizden daha iyi biliyor. O konularda bir şeyler yazmaya kendimi mezun hissetmiyorum. Ancak, cenaze merasimindeki ihtişamı ve bu merasimden çıkan mesajları istidadım nispetinde ifade etmek istiyorum.

Kâinatın âlakalı olduğu Risale-i Nur’a ve Nur’un has talebelerine hava zerreleri kayıtsız kalamazdı. Nitekim, Sungur Ağabeyin vefatı ve defni esnasında atmosferde alışılmadık haller ve hareketler müşahade edilmişti. “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir” buyuruyor Sevgili Peygamberimiz (asm). Kâinat kitabını en güzel okuyan ve en iyi şekilde anlayan insanlardan birisi olan Merhum Sungur Ağabey de, âlimlerin ileri gelenlerindendi. O kâinat kitabını iyi bildiği gibi, kâinatın zerreleri de onu iyi biliyor ve iyi tanıyorlardı. Onun için ruhunu Rahman’a teslim ettiğinde gökyüzü sağanak sağanak ağlamıştı. Öyle ki bulutların ağlamaktan göz pınarları kurumuştu. O yüzden ertesi günü yorgun ve bitkin bulutlar dağılmış, güneş sıcak tebessümü ile Fatih Camii’ndeki misafirleri karşılamıştı.

O gün Fatih Camii bir cazibe merkezi olmuş, Türkiye’nin dört bir yanından ve Avrupa’nın bazı ülkelerinden Nur sevdalılarını kendine cezb etmişti. Kalbinde imanın nurunu, gönlünde muhabbetin huzurunu taşıyan on binlerce insan, pervanelerin Nura doğru uçtuğu gibi Fatih Camii’ne koşuyordu. Risale-i Nur bahçesinde yetişmiş ulu çınarlardan birisi daha bu dünyadan göçmüş, ebedî âlemde kök salmak üzere yola çıkmıştı. Ona koşan on binler ise, bu çınarın gölgesinden istifade etmiş, onun manevî gücünden güç almış insanlardı. Kendisine duydukları vefa borçlarını bir nebze de olsa ödemek ve son bir kere olsun bu çınarın gölgesinde bulunmak için bir araya gelmişlerdi. Bu toplantı, aynı zamanda Sungur Ağabey’den son bir ders almak, kendisine duâlar ve tekbirlerle veda etmek içindi.

Sungur Ağabey’in son dersini dinlemek için her kesimden, her meslek ve meşrepten insanlar bir araya gelmişti. Hem millet, hem devlet, hem diyanet oradaydı. Böyle bir birlikteliğe vesile olan çok az fâni gelip geçmiştir. Böyle bir uhuvvet, çok az kişinin etrafında meydana gelmiştir. Bu birliktelik, bir cenaze merasiminden ziyade, Risale-i Nur’un bir kongresini hatırlatıyordu.

Sanki Sungur Ağabey, Fatih Camii’nin musallasını bir kürsü yapmış, orada toplanan on binlere şöyle hitap ediyordu: “Kardeşlerim, hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez. Siz de feda etmeyiniz. Risale-i Nur gibi bir güneş varken, başka parıltıların peşinden gitmeyiniz. Üstadımız size kanaat etmişti. Siz de ona kanaat ediniz. Her derdinize, her müşkülünüze Risale-i Nur eczaları kâfi gelir. Onu güzelce istimal edip istifade ediniz.”

Sungur Ağabey, daha sonra Üstad Hazretlerinin şöyle söylediğini nakletti: “Evet, tevhid-i imânî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimâiyeyi iktiza eder.”

Sungur Ağabey, musalladaki kürsüsünde, ittihad, tesanüd ve müfritane irtibat hakkında pek çok mesajlar verdi. İslâm’ın cennetâsâ baharının geldiğini, bundan sonra âsude günlerin bizi beklediğini müjdeledi. ”Yeter ki siz aranızda nifak rüzgârlarının esmesine zemin hazırlamayın” diye de tembih etti.

Üstad Hazretleri, “Ben rahmet-i İlâhî’den ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek” demişti. Biz de Sungur Ağabey’in mevtinin hayatından daha ziyade hizmet edeceğine ve bu ehl-i iman arasındaki uhuvvet ve tesanüde vesile olacağını ümit ediyoruz.

Fatih Camii ve külliyesinde geçmişte çok dersler yapılmış, bu derslerden çok kimseler istifade etmiştir, ama Sungur Ağabey’in dersi kadar istifadeli bir ders verildiğini zannetmiyoruz. İnşaallah bu dersin tesiri tez zamanda ortaya çıkar da, hakikî uhuvvet ve muhabbet tam anlamı ile tesis edilir diye duâ ediyoruz.

Fatih Camii’nde gördüğümüz o muhteşem ve mübarek hava, gelecek için ümitlerimizi arttırdı. İnşaallah cenazedeki müsbet hava her tarafa dalga dalga yayılır da, surî ve sun’î olan tefrika görüntüleri ortadan kalkar.

Sungur Ağabey’in bu son dersinden milletçe ders almış olmayı temennî ediyor, onun mübarek ve muazzez ruhuna sonsuz rahmetler diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*