Türkiye’nin yapması gereken

alt

“Suriye tasarısı”nın BM Güvenlik Konseyi’nde vetosu, uluslar arası gündemi altüst etti.
Tesbit şu ki, “Suriye tasarısı”nın maskelenmiş asıl amacının “yaptırımlarla askerî müdahaleye ortam oluşturması,” Suriye’ye dış müdahale endişelerini arttırıp çözümü zora sokuyor.

İlginç olan, Türkiye hükûmetinin, vatandaşlarının dindaş ve akraba olduğu, ortak tarih ve kültürü paylaştığı Suriye ile stratejik ve ekonomik ilişkilerden azade, “kraldan ziyâde kralcı” politikalarla “tasarı”nın çıkmamasına hayıflanması…

Van’da binlerce depremzedenin ayazda yazlık çadırlarda aşırı soğuklarda hayatta kalma mücadelesi verdiği bir zamanda, hükûmetin mülteci kamplarını Kilis’e kaydırarak, Suriye sınırında “özgür Suriye ordusu” için on bin kişilik prefabrik şehir inşa ettiği süreçte, Dışişleri Bakanının “Bütün Suriye halkını bekliyoruz” ifadesi tuhaf kaçmıyor mu?

Ne var ki, durum gittikçe çıkmaza girerken, Ankara’nın, daha baştan “taraf” olup, “silâhlı Suriye muhâlefeti”ne topraklarını açarak her türlü desteği vermesi, Şam yönetimi ile muhâlifler arasında “arabuluculuk” şansını elinden alıyor.

Halbuki Türkiye’nin çözüm inisiyatifini üstlenmesi ve kriz sonrasında rol alması için, öncelikle çatışmanın tarafı olmaması gerekiyor…

“YENİ İNİSİYATİF” NE?
Ancak Ankara’nın bu vizyondan uzak, iyi komşuluk ilişkileri ve uluslar arası hukuk normlarıyla bağdaşmayan tek boyutlu politikalarla Suriye’ye “yaptırımlar”a ve “müdahale”ye hahişkâr politikaları, “arabuluculuk misyonu”nun önünde en büyük engel.

Yanlış politikalar devam ediyor. BM’de “Suriye tasarısı’nın çıkmaması fiyaskosundan yakınan ve “uluslar arası câmia”yı Suriye’ye operasyona çağıran Başbakan’ın partisinin son grup toplantısında başlatılacağını duyurduğu “Suriye’ye ilişkin Türkiye’nin yeni inisiyatifi” de bu “taraflı” politikaların kıskacında kalmakta.

Altı gün sürecek resmî Amerika ziyareti öncesinde, Washington’la NATO’dan Kıbrıs’a ve Suriye’ye kadar birçok konuyu ele alacağız” diyen Davutoğlu’nun, NTV’den Nilgün Balkaç’ın sorularına verdiği cevapta, “Suriye’de Türkiye’nin yol haritası” olarak Arap Ligi ile BM Güvenlik Konseyi’nin içinde olduğu “Suriye’ye yaptırım ve müdahale cephesi”yle oluşturulacak “yeni temas grubu”ndan bahsetmesi, bunun ifadesi.

Başbakan ve Dışişleri Bakanının ortaya attığı “yeni Suriye inisiyatifi” henüz detayları açıklanmadığı halde neden Batı basınında övgüler alıyor?

İngiliz The Daily Telegraph, “Türkiye, yeni bir inisiyatif planlıyor” başlığı altında, “Ankara ve Washington’un ‘güvenli (tampon) bölge’ ve ‘uçuşa yasak bölge’yi değerlendirdiklerini” yazıyor. NATO ile Arap ülkeleri arasındaki “işbölümü”nü nazara veren gazete, Erdoğan’ın sözünü ettiği “Türkiye’nin yeni inisiyatifi”nin, “Suriye muhalefetinin silâhlandırılması ve isyancı grupları korumak amacıyla ‘tampon bölge’ ve ‘uçuşa yasak bölge’ projesinin Türk hükûmetinin önündeki en hayatî konu olduğunu” kaydediyor.   

Keza Los Angeles Times, diplomatlara atfen “Batı-Arap-Türk ittifakı” diye nitelendirdiği “yeni Suriye inisiyatifi”nin başlıca amacının, Şam’ın “savaş eylemi” saydığı, Suriye’yi kaosa sürükleyecek “iç çatışmalarda silâhlı muhâlefeti organize etmek” ve “güvenli bölgeler” adı altında “tampon bölgeler’ oluşturmak” olduğunu bildiriyor…

KOMŞULUK HUKUKU…
Oysa yanıbaşındaki komşusunda arabuluculuk ve hâmilik, ecnebilerden ziyâde en evvel Türkiye’ye düşer. Şam’la kardeşlikten “düşmanlık” raddesine varan Ankara, Washington, Londra ve Paris endeksli politikaları bir yana bırakıp, yabancı güçleri “yaptırımlara” ve “askerî müdahale”ye çağırmaktan vazgeçmeli. Bir an önce Suriye’de “arabuluculuk inisiyatifi”ni almalı.

Siyasî iktidar, Irak ve Afganistan işgalinden sonra, “Suriye silâhlı muhalefeti”yle birlikte işgalci küresel güçlerin bu ülkeyi işgaline resmen “dâvetiye” çıkarmamalı. BM’yi dahi aşıp yabancılar adına devreye girerek “ecnebi plânı”na aracılığa soyunmamalı.

Türkiye’nin yapması gereken, Suriye’ye “yaptırımlar”da ve “müdahale”de başı çekmek değil, başta İran olmak üzere Suriye’nin komşularının da katılacağı, Şam yönetimi ile Suriye muhâlefetini, ev sahipliğinde bir araya getirip, diyalogla çözüm arayışına öncülük etmektir.

Herhangi bir dış müdahale olmaksızın, Suriye’nin iç dinamikleriyle meselelerini çözmesine yardımcı olmaktır. “Taraf” olmak değil, taraflar arasında siyasî barış zeminini oluşturmaya çalışmaktır.

Kritik süreçte Türkiye’nin stratejik gerçeklikle inanç birliği hakkı ve komşuluk hukukuyla etkin ve yönlendirici bir rolü üstlenmesi, bölge barışı ve istikrarı açısından fevkalâde önemli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*