Hiç beklenmedik bir anda Irak’ta Başbakan Nuri El-Mâlikî’nin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Târık El-Hâşimî’yi bombalı terör olaylarından tutuklama teşebbüsüyle yardımcılarını ve korumalarını tutuklatmasına Başbakan’ın açık tepkisi ve Malikî’nin buna karşı verdiği sert mesajlar Ankara-Bağdat gerginliğini alevlendirdi.
Karşılıklı polemiklerin tırmanması Ankara-Bağdat hattını büsbütün kopardı.
Aslında herkes biliyor ki işgalcilerin tetiklemesiyle Irak kargaşa ve kaos bataklığına itildi. Irak anayasasına ve seçimlerine etnik ve mezhebî ayrımları ve kotaları koyması, bu ülkede ırkî tefrikayı körükledi, Sünnî-Şiî kutuplaşmasına ve çatışmasına teşne hale getirdi. Oysa işgalden önce kim Sünnî, kim Şiî, kim Türk, kim Türkmen bilinmiyordu.
Bunun da ötesinde, ABD ve işgalci müttefiklerinin Ortadoğu’da “Sünnî eksen”e karşı bir “Şiî kuşağı” oluşturup çatıştırma plânı meydanda.
Buna mukabil Ankara’nın bölgede “Sünnî-Şiî çatıştırılması” fitnesine dair haklı endişesini, muhatabını töhmet altında bırakmadan diyalogla yapması gerekirken, bizzat Başbakan’ın resmen “taraf” ve müdahil olması, ilişkileri bozdu.
Gidişat, Ankara’ya ülkedeki etnik ve mezhebî grupları barıştırma ve arabuluculuk yapma fırsatını da kaçırttırıyor…
Keza Türkiye’nin Suriye’deki kalkışmada muhaliflerle yönetim arasındaki çatışmalarda resmen “taraf” olması, “özgür Suriye ordusu”na her türlü açık desteği verip silâhlı muhâlefete alan sağlaması, orada da “arabuluculuk” şansını kaybettiriyor.
Böylece daha iki yıl önce İsrail’le Suriye arasında “arabulucu”luk yapmaya yapan Türkiye, Müslüman komşusundaki iç ihtilâfların çözümüne katkıda bulunma şansını dahi kaybediyor.
Ve ne garip ki Suriye’de arabuluculuk inisiyatifini, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye ağır ekonomik ve silâh ambargosu yaptırımlarını Çin’le birlikte veto eden Rusya üstleniyor.
Bundandır ki Şam yönetimi, Rusya’nın arabuluculuğunda muhaliflerle Moskova’da bir araya gelmeyi kabul ediyor.
Oysa Moskova’nın üstlendiği bu inisiyatifi herkesten evvel Müslüman komşusu Türkiye’nin üstlenmesi gerekirdi. Çünkü İskenderun’dan Nusaybin’e Suriye’yle 510 kilometrelik en uzun sınıra sahip olan, ortak inanç, tarih ve kültür bağları bulunan, halklarının akraba olduğu Türkiye’nin, yaşanan gelişmeler dolayısıyla uğradığı ve uğrayacağı maddî ve mânevî kayıplar, Rusya’dan kat kat fazla.
Sınır ticareti ve turizm tamamen durmuş. Bölgedeki ticaret odalarının tesbitiyle yörede sınır ticareti kaybı sekiz milyar doları bulmuş. Suriye ile daha bir yıl önce ortak bakanlar kurulu yapılacak derecede en üst düzeye varan dostluk ve kardeşlik, krizin 10. ayında iyice zedelenmiş.
Türkiye’nin en önemli iki komşusuyla ilişkileri bu durumda.
Ve Ankara’nın bir an önce bu cendereden kurtulması gerekiyor…
Benzer konuda makaleler:
- Türkiye’nin yapması gereken
- Dış politika nereye?
- Suriye’ye “müdahâle” ihâlesi!
- Bediüzzaman’ın Türkiye-Suriye sınırı tesbiti…
- “Sünnî – Şiî çatışması” fitnesine dikkat…
- Soru işâretleri…
- Ve Türkiye “üçüncü cephe”de…
- Taşeron…
- Bu mu “başarılı diplomasi”? (2)
- “Komşularla sıfır sorun” bu mu?
İlk yorum yapan olun