Cennetin keyfiyetli hayvanları

De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’ âm 6/162)

Üstad Bediüzzaman varlık âleminin ezelden ebede gidişatını, birincisi Cennete, ikincisi ise Cehenneme, iki büyük nehir halinde akan, “iki seyl-i azam” olduğunu ifade edip, bu seyl-i şuunatı, “Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyâlenin iki havuzudur. Havuzun yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu ettiği yerdedir. Yani, habîsâtı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır.” (Birinci Mektup) sözleriyle özetler.

Her insan, bu iki azim nehre ömrünün saniyeleri ve yılları boyunca su taşıyarak (kişinin hayır ve şer bütün amaline işarettir) neticede iki büyük havuzu doldurmaya gayret eder. Burada kaybolan ne bir saniye, ne bir görüntü ve ne de bir emek vardır. Nehre taşınan suyun mahiyeti ise zaman ve mekâna göre keyfiyeten farklılık arz edip, bazen iksir-i Cennet, bazen de zakkum-u Cehennem haline tebdil edip; mahiyetine göre sahibini elmas ve kömüre kalbeder.

Risale-i Nurlar’da bayram hakikati ve onda yaşanan yüksek hissiyat ve kesilen kurbanın buraklık manası şöylece izah edilir: Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerîm ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük büyük, ulvî süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’amattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir.” (On Yedinci Söz)

Bu hakikatlere bakıldığında bayram olmayan an ve günümüz yok, yeter ki onun idrakinde olalım. Aslında bu iki nehir ve havuza akıtılan mevadd-ı hayriye ve şerriyeye göre kişinin akibetinin şekilleneceği ve sahibine ya Cennet bahçeleri, ya da Cehennem zakkumları halinde sunulup takdim edileceği ayrı bir gerçek.

Bu manada, her Kurban Bayramında Cennetlik hayvanları, bir kere daha, tahattur eyleriz.

Keyfiyeten Cennetin dünyadan giden mübarek hayvanlarının:

Salih aleyhisselâmın devesi, İbrahim aleyhisselâmın danası, İsmail aleyhisselâmın koçu, Musa aleyhisselâmın sığırı, Yunus aleyhisselâmın Yunus ismi verilen balığı, Üzeyr aleyhisselâmın merkebi, Süleyman aleyhisselâmın karıncası, Belkıs’a gönderilen hüdhüd, Ashab-ı Kehf’in Kıtmir isimli köpeği ve Hz. Muhammed’in (asm) devesi olduğu nakledilir.

Cennetin bütün şahşahasıyla ve Cehennemin de bütün dehşetiyle, keyfiyeten, kişinin yaşadığı dünya manzaralarıyla şekilleneceği göz önüne alındığında, diğer hayvanatın da yok olmayıp bu ebedî manzaralar içinde yer alacağını söylemekte bir beis yoktur.

Sahibine, sıratı salimen geçirmek, belki de beş yüz senelik bir Cennette buraklık vazifesi yapmak için ihsan edilen dünyada kurban ettiğimiz hayvanlar Cennet manzaralarının bir parçası olurken; kendisine verilen helâl rızıklarla yetinmeyip, masum ceylanın yavrusunu parçalayan vahşi aslan ve canavarlar da Cehennem manzaraları içinde yerlerini alacaklardır.

Rabbimiz fazlından, daha önce Kâinatın Efendisi (asm) için tahsis ettiği en hızlı binek olan burakı, hız cihetinden cesetlerin ruha tabi olduğu, Cennet ülkesinde rızasını tahsil eden kullarına da ikram ve tahsis etmek istiyor. Elbette akıllara sığışmayan büyüklük ve güzellikteki böyle bir ebed ülkesinde, seyr-ü seyahat için böyle mahiyetli bineklere ihtiyaç olacaktır.

Temsilde hata olmasın, Anadolu’da binek olarak kullanılan at, yeminin ve suyunun verilmesi nispetinde sahibine hizmet etmesi gibi, Allah için kestiğimiz kurbanların da, kurbanlarımızı rıza-yı İlâhiye uygun kesip sarfetmemiz oranında buraklık keyfiyetinde bulunacakları aşikârdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*