Şuranın kaderi izdüşümü

İslâm tarihinin ilk savaşlarından Uhud, başlangıcından itibaren kaderî ibretlik vakıaları ile ünlüdür.
Bedir Gazvesine katılamayan sahabeler bu defa çok ısrarcı olur. Bunun üzerine Resul-i Ekrem’in (asm) görüşü olan şehirde kalarak savunma savaşından ziyade, açık alanda saldırı savaşının yapılmasını bir kısım sahabe ısrarla ister. Mağlûbiyete uğranabileceği ön görülü endişesini ifade eder ve çoğunluğun görüşüne uyarak zırhını giyer ve savaşır. Okçular Tepesine yerleştirdiği elli okçuya, kendilerinin mağlûp olduklarını görseler bile yerlerinden ayrılmamalarını ısrarla tenbih etmesine rağmen harbin başındaki müşriklerin aldığı darbelerle ilk dağılmaları sonrası ganimete koşanların arasında o okçulardan bir kısmı da vardı ki sonrasında yaşanan hezimette en fazla şehit onlar arasında oldu. Şehir savunması görüşü ve tepenin savunması emrine muhalefetin kaderî neticesi O’na (asm) malûm olmasına rağmen ümmetin alacağı dersi, kaderî teslimiyet içerisinde sabırla bekledi, Resul-i Ekrem (asm).

O güne kadar yapılan savaşlarda en fazla ordu Huneyn Gazvesi’ne giderken ikmal edilir. On iki bin kişilik büyük bir hareketin karşısında dört bin kişinin bulunması, bazı sahabeleri gurura sevk eder ve bizzat yüzüne “Bu ordunun karşısında kim durabilir ki?”, gibi ifade edilir. Resul-i Ekrem (asm), başını önüne eğerken; savaşın başlangıcındaki hezimet ve büyük bir zayiat ile ümmetin o gururlanmama dersini yaşamasının kaderî izdüşümünü görüyordu, muhtemelen.

Damadı Hz. Ali (ra) ile torunlarının güreşinde Hz. Hasan’ı (ra) tutarcasına seyrediyordu. Ansızın Cebrail (as) gelir ve “Ya Resulullah! Hüseyin’i tutsana! Onu, ümmetin Kerbelâ’da şehit edecekler, kanını akıtacaklar.”, olan ciğer parçalayan haberi verdiğinde, bu mukadderat acıyı, kanayan kalbine gömerken; beş kuruşa bile değmeyen dünya menfaatleri, arzu ve ihtirasları ile kardeşinin kanını akıtan, gıybetleriyle etini yiyen ümmetinin kaderî izdüşümünü gözyaşlarıyla seyrediyordu.

Eskişehir ve özellikle Denizli Hapishaneleri’nde sadâkat ve tesanüd derslerini çok vermesine rağmen, özellikle Denizli’deki ayrılığın, kaderî izdüşümünü seyreden Bediüzzaman, talebelerinden hizmet değil sadece tesanüd beklediğini çok söylüyordu, çok.

İki cihanın Sultanı Resul-i Ekrem (asm), haberini aldığı o elim mukadderat için, Rabbine, değiştirmesini rica etmemiş, kaderine teslim olmuştu. Bir araya geldiği her fırsatta ümmetin bir ve beraberliği için, “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. 1, gibi en can evinden tavsiyeleri ediyordu.

Benzerî hâdiselerde İslâm âlimlerini, aynı minval üzerinde görürken bugün bizim de yapmamız gereken var, bu konularda.

Ve kaderin payı unutulmamalı, kader her şeye hâkimdir. Kader, zaman sahifesinde telifini adaletle yapar. Bu telifte kaderden ders alarak yer alırken bir sonraki telifte istikametle kalmak tesanüd ile mümkündür.

Hizmetin selâmetle sevk ve idaresi için, şûrâ öncesi tesanüd namına bütün hazırlıklar yapılmış. İnşaallah kendi vakar ve ciddiyetiyle bir ibadet havası içerisinde icra edilecek olan şûrâ ile hâsıl olacak kaderî izdüşümü yaşanırken, alınan kararlara uyup-uymamak gibi yeni bir imtihanın kaderî izdüşümünde hangi karede olunacağı şimdiden heyecanlandırmalı ve o ciddî sınavı da inşaallah karara uyarak hakkıyla verilmeli.

Öncesinden söylenen ittihad mevzulu ifade ve sunulan delillerdeki samimiyetin, ihlâsın, uhuvvetin kaderî izdüşümü de akıbetteki kararlara uyum sağlaması mihengine vurularak ayarı belli olacak.

Tesanüd tahribatının ziyade olduğu zamanlarda def-i ihtilâf, celb-i hizmete râcih olmakla beraber, bu fesadlı tahribat ve tarafgirâne lezzetin câzibedâr hevesatı zamanında, bu takva olan def-i mefasid ve terk-i hizip, ussü’l-esas olup, büyük bir rüchaniyet kesb etmiştir. Meşveret ve şûra, şahs-ı mane- vînin ruh-u manevîsinin vazgeçilmez prensibi olmuştur.

Vel akıbeti’l-il müttakin.

Dipnot:

1- Müslim, İman, 93.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*