Süfyânî dessasların yapmaya başladığı ve ileride de yapacağını hissettiği dinsizliklerine karşı çıkarak ve onların o alçakça inkâr kokan fikirlerini darmadağın ettiği bir eserdir Tabiat Risâlesi. 70’li yılların hemen başındaydı. Ahmed Özdemir, Lütfü Taşçı gibi kardeşlerimizle beraber, Ankara Bahçelievler’deki bir dershanemizde Cumartesi öğleden sonra Ali Vapurlu’nun yaptığı derslere giderdik. O zamanlar 20 yaşın altında birer gençtik. Ali Ağabeyin sıklıkla okuduğu derslerden biri de, Yirmi Üçüncü Lem’a olan Tabiat Risâlesi’ydi. O yıllarda komünist hareketlerin de hızla yayıldığı dönemler olduğu için, inkâr-ı uluhiyete karşı sıklıkla okunuyordu. Hatta yakınlarda Ali Ağabeyle bir araya geldiğimiz bir-iki zeminde bunu dile getirerek, “Eskiden çok okuyordun, şimdi okumuyorsun” falan demiştik. O da, “Artık dinsizliğin beli kırıldı kardeş” demişti. Bu muhaverelerimizi bir-iki yazımızda da belirtmiştik. Şimdilerde Elhamdülillah o dinsizliklerin çoğu zâil olduysa da, yine o fikriyâttakiler cemiyetimizde yok değil. Bilerek veya bilmeyerek yine hata ediyorlar. Hatta, geçtiğimiz aylarda muttalî olduğumuz bir hadise üzerine, yine yazdığımız bir yazıda dile getirmiştik bunu.
Coca cola’nın çıkardığı Cappy diye bir meyve suyu var. Onun kutusunun üzerinde yazdıkları küçük bir ibare dikkatimi çekmişti, onu yazmıştık. İbare şöyleydi: “Bu üründeki meyve suyu; cömert meyve ağaçlarının, o ağaçlara kucak açan toprağın, su veren yağmurun ve onlara yaşam veren güneşin sayesinde üretildi. Doğa, ona hak ettiği saygıyı göstermenin, emek harcamanın ve onu sabırla beklemenin karşılığını bize birbirinden güzel, birbirinden olgun, birbirinden tatlı meyvelerini sunarak verdi. Cappy’nin lezzetinin kaynağı olan doğaya, sonsuz teşekkürlerimizle…”
Yerinizde durabilirseniz durun, bu; buram buram şirk kokan hezeyanın karşısında. Demek ki, zayıflasa da, bu fikirde olanlar hâlâ mevcut. İşte bu fikirdekilerin hezeyanlarını yerle bir eden Tabiat Risâlesi’ni, Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği Tabiat Risâlesi’ni, onun bir hadimi olan Yeni Asya gazetesi, bugün sizlere gazete ile birlikte ücretsiz veriyor.
Benzer konuda makaleler:
- Said Nursî de ‘Eyvah’ demişti!
- Deccalizm cereyanı
- Bu yazıyı okurken sıkı durun!
- Zafer şükür ister
- Zafer şükür ister
- Deccalizmle mücadelede metod
- Emevî Camii’nde…
- M. Kemal’in yazdırdığı tarih kitabında Peygamberimiz (a.s.m.)
- Bediüzzaman’ın ilmî yönü – 3
- Kainatın idaresinde suhulet var
İlk paragraf biraz muğlak olmuş. Dahâ anlaşılır olabilirdi..
1) Bedîüzzamân Gönüllü Miliis Alay Kumandanı olarak Birinci Dünyâ Harbine iştirak etmiş, İstiklâl Harbine fi’len katılmamış ma’nevî destek vermiştir.
2) İlk Meclisin açılışı 23 Nisan 1920, Bedîüzzamân’ın Ankara’ya gellişi 1922’dir.
” Simirnavi” rumuzuyla yorum yapan kardeşim ! Haklısınız, biraz daha ifadeyi açık tutabilirdik ama, 41 senedir üstadımızın hayatını iyi-kötü biraz da olsa bilen bir kişi olarak size cevap vereyim.Tavzih manasında olduğundan yazıyorum.
1-) “Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, kendisinin de bizzat gönüllü alay kumandanı (albay) olarak iştirak ettiği bu vatanın İstiklâl Muharebesi sonrası…” dediğimiz kısımda ,bu vatanın işgalinden hemen sonra, ecdadımızın istiklal mücadelesine giriştiği kasdı vardır. Yani doğu vilayetlerinin işgalinden sonra, hemen istiklal mücadelesi başlamış, ama istiklal savaşı dediğimiz, Yunan’ın denize dökülerek neticelendiği ve üstadımızın cihad fetvası verdiği savaş kastedilmemişti. Dediğim gibi, biraz daha ifade açık olabilirdi.
2-) “ilk meclisin açılışından sonra geldiği Ankara’da…. ? şeklinde olacakken maalesef orada da bir atlama olmuş ve mana, tabii ki anlaşılamamış, o da bizden kaynaklanan bir sehiv. Yazdığımız ile aktardığımız arasındaki bir hata. Yoksa dikkat ederseniz 1338 in yanına parantez içinde 1922 yazmışız. Dikkat ve ikazınızdan dolayı teşekkürler. Allah’a emanet olunuz,bu davanın şuurlu yolcuları