Dünyevîleşme ve israf camilere de girdi

Sabah namazında orta büyüklükteki bir camide içeride ve dışarıda yanan lambaların sayısı tam otuz dokuz adet. Bir de sabaha kadar söndürülmeyen lambalar var… Bu bir örnek olmakla beraber hemen bütün camilerimizdeki durum üç aşağı beş yukarı aynı.

Halı üstüne serilen lüks halılar… En kaliteli mermer veya mobilyalardan yapılmış minberler, mihraplar… Duvarlarından tavanlarına varıncaya kadar süslü nakışlar… Milyarlık avizeler ve klimalar… Ve en modern ses cihazları…
Ve hemen her Cuma hutbesinin akabinde hoca efendinin; “Muhterem cemaat camimizin borcu çok… Borçlarımızı ödemekte zorlanıyoruz. Başka herhangi bir gelirimiz yok. Yardımlarınıza ihtiyacımız var. Mevlâm, yapacağınız yardımlarınızı kabul buyursun” şeklindeki yardım talepleri…
Camilerimiz içinde ibadetlerin yapıldığı dinî konuların öğrenildiği mübarek mekânlardır. Bu durumu göz önünde bulunduran ecdat, her gittikleri yerde ilk iş olarak oraya hemen bir mescit veya cami inşa ettirmişler. Ama unutmayalım ki onların yaptıkları camiler gayet sade, adeta üstü örtülü dört duvardan ibaretti. Devr-i saadette böyle idi, daha sonraki dönemlerde de mimarî yapısı sağlam, geniş, fakat her türlü süs ve şatafattan uzak bir yapıda olduklarını görüyoruz. Günümüzde de “selatin camileri”ne baktığımızda bunu görmek mümkün.

Bir çok konuda olduğu gibi dünyevîleşme ve israf marazı camilerimize, ibadet mekânlarımıza da sirayet etti. İşin aslı ve mahiyetinden ziyade, hiçbir faydası olmayan görünen zahiri yönü ile meşgul olmayı gaye edindik. Çekirdekten, özden ziyade; kışırla, kabukla iştigal etmeyi dine hizmet zannettik.

Ehl-i din olarak Efendimizin (a.s.m.); “Camilerinizi nakışlarla, mushaflarınızı da altın ve gümüşle süslediğinizde felâket başınızdadır” ikazını yeni baştan okuyup tefekkür etmekte fayda var.

Hadis-i Şerifteki mü’minlere yönelik ikaz ve uyarıları dikkate almayıp bu işin özünü, asliyetini kulak ardı erdip, işin zahiri yönüne odaklanıp, şimdiki gidişatımıza devam edersek, himmet ve gayretlerimizin boşa gitmesinden öteye; yapılan hizmetlerin samimiyet ve ihlâstan uzak bir nevî gösteriş ve riyayı akla getirdiğinden beklenmedik bela ve felâketlere sebep olacağından korkulur.

Hadis-i Şerifin bir de kudsî kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim’e işaret ettiği yönü var ki onu da dikkate almak durumundayız. Bilindiği gibi, Kur’ân çok okunup, doğru anlaşılıp ve hayatımıza geçirilmek için indirildi. Fiatını arttırmak gayesiyle en modern baskılarla lüks kâğıtlara basılıp, süslü kaplara sarmalanıp saklamak kesinlikle doğru değil. İşte böyle bir durumu Efendimiz (asm) bir musîbet ve belânın sebebi olarak haber veriyor. Bir süs malzemesi durumuna düşürmeden, lüzumsuz israflara girmeden Kur’ân’ımızın nezih ve güzel baskılarla mü’minlerin istifadesine sunulması elbette gereklidir ve bunda herhangi bir sakınca yoktur.

Aynı şekilde ehl-i dinin ibadetlerini rahat bir şekilde, huzur ve huşu içinde yapmaları için caminin gerekli olan bütün ihtiyaçları karşılanmalı, zarurî olan her türlü ihtiyaçları alınmalı. Lükse kaçmayan sergileri olmalı, kışın soğuğundan, yazın sacağından korunmak için serinletici ve ısıtıcı cihazları bulunmalı. Bu gibi ihtiyaçlar zarurî olan ihtiyaçlardır, bunların temininde herhangi bir beis yoktur.

Ama bunların hiçbirisi, camilerin birer ibadet mahalli, birer manevî mekân olduğu gerçeğini unutturmamamalı. Cami gibi manevî mekânlarda asıl olanın manevî hizmetler olduğu kulak ardı edilmemeli.

Buradan hareketle cami cemaatinin hem kemiyeten, hem keyfiyeten arzulanan seviyeye gelmesi için çaba gösterilmeli. Buna yönelik çareler düşünülmeli, plan ve projeler üretilmeli. Camiye gelen insanlara gerekli zarurî dinî bilgiler kazandırılmalı. Ayrıca camilerde lüzumlu kitapların bulunduğu birer kütüphane olmalı. Ancak bu şekilde camilerimiz asıl maksat olan ibadetlerin yapıldığı mekânlar haline getirilebilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*