Belki de çocuklarımıza öğreteceğimiz en değerli şey, duygularını zamanında ve güzel bir dil ile ifade etmeleri olacaktır. Bunun içerisinde hoşlanmadığımız bir şeyi yapmak istemediğimizde söylememiz gereken ‘hayır’ diyebilmekte var elbette… Yaşadıkları ânı fark etmek, tahlil etmek ve ifade etmek… Bu da ancak insanın kendi hakkındaki farkındalığı ile olabilecek bir şey sanırım… Ne kadar olumsuz olursa olsun içimizdeki sesin aslında ne demek istediğini, neye ihtiyacı olduğunu ve ne yapmaya çalıştığını doğru okumanın büyütücü etkisini kaçırmamamız gerekli…
İçimizde birçok ses konuşur aynı anda. Nefsimiz ayrı konuşur, kalbimiz ve aklımız ayrı konuşur. Bazen de hepsi aynı anda sıkıştırır bizi. Her bir sesle tanışmadan ve onları ayrı ayrı tanımadan kendimizle de gerçek anlamda yüzleşmiş olamayız. Duygularının farkına varan, onları inkâr etmeyen, yüz yüze gelmekten korkmayan insan, onları kontrol etmeyi de, doğru ifade etmeyi de öğrenir. Yıllar sonra geriye baktığında, nice söylenmemiş duygunun, nice acının da yasını tutmaktan kurtulur.
Kandırılması en kolay olan kendimize rağmen, önce kendimize dürüst olmak… En aşağı duygularımızı önce kendimize itiraf etmek… Evet kıskandım, aslında ne kadar belli etmesem de çok korkuyorum kaybetmekten ya da kızgınım, öfkeliyim diyebilmek… Ama önce kendimize, sonra muhatabımıza… İtiraf edilen her duygunun, elektriği azalır, daha az zarar verir. Ne zaman ki abartsak, saçmalasak ve aşırılık yaşasak davranışlarımızda, akşamla sabah arasında değişir duygularımız. Akşam çocuğumuza kızmışsak ve öfkenmişsek, sabah olduğunda, hatta o uyuduğunda bile, çoktan pişman olmuşuzdur bile… Nice zamanlar başucunda ağlarız, neden kızdım ona, aslında bugün başkalarına ifade edemediğim şeyler yüzünden tahammülüm azalmıştı. Onun hiçbir suçu yoktu diye…
Enerjimi tükettiğim nice yalanlardan geriye kalan bir şey olmaması ne kötü… Asıl gereken yerde bir de bakıyoruz ki bitmiş, tükenmiş. Sonsuz bir hazine değilmiş, sabır ve tahammül. Ne gereksiz yerlerde tükettiğimiz duygularmış meğer… Çoğu zaman bu pişmanlıklar kalıcı sonuçlar doğurmaz, sabah aynı süreç yeniden başlar. İlk ertelediğimiz kendimiz ve çocuklarımız olur. En çok beklettiğimiz de çoğu zaman onlardır. İtiraf etmeden gerçek anlamda yüzleşemeyiz bu durumla. Ve bir gün çocuğumuzu karşımıza alıp, aslında abarttığımızı, ona öfkelendiğimiz ve dinlemediğimiz için ne kadar üzgün ve ne kadar pişman olduğumuzu söyleyebilsek. Bundan çok pişmanlık duyduğumuzu ve bunu değiştirmek için çabalayacağımızı itiraf etsek… İnanın gözünde küçülmeyiz, aksine büyürüz, kocaman oluruz. Sert bir kalıbın içindeki, mükemmel görünümlü bir anne, baba olmaktansa, duygusunu ifade eden yumuşaklıkta gerçek bir anne olmak her zaman daha etkileyicidir. Sahte bir doğruluk, gerçeği itiraf edilmiş bir yalandan daha kıymetli değildir. Zaten onlar tertemiz ve kocaman yürekleriyle hissederler, esnek ve güçlü olan kalpleriyle yaralarını çabucak tamir ederler. Yeter ki içimizdekini doğru ve güzel bir dil ile ifade edebilelim. Bu hem bizi büyütür, hem de onlara duygularını ifade etmek konusunda model oluşturur. Şu anda genç birer insan olsalar bile, geçmişte yaptığımız hatalarımız için, ertelediğimiz bütün sevgi sözcükleri için, dinlemediğimiz bütün zamanlar için önce kendimizle, sonra da onlarla yüzleşebilsek. Bundan dolayı pişmanlık duyduğumuzu ve bunu değiştirmek için çabalayacağımızı söyleyebilsek. Bilmeden ya da bilerek yaptığımız bütün davranışlarımız için, söylediğimiz bütün kötü sözler için üzgün olduğumuzu ifade edebilsek. Ne kadar zor olsa da, keşke yapabilsek bunu…
Aslında hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız…
Benzer konuda makaleler:
- Duygularımızı ifade edebilmek
- Duyguyu doğru ifade edebilmek
- Gönül Pınarımız Barla
- Cemre
- Hükümlü değil hükmedici olmak
- Çocuğumuzu yeniden fark etmek
- Ey gönül!
- İyi ki bana verilmişsin
- İnsan kaybettiğini, kaybettiği yerde bulur
- Allah’ı inkâr psikolojisi
İlk yorum yapan olun