Ha, bir de parlamento var…

Türkiye yönetiminde yeni bir sisteme girildiği, 9 Temmuz 2018 akşamı ihtişamlı bir törenle yüksek perdeden ilân edilmişti. Bu sistemle yola devam edecek olan Türkiye de “Yeni Türkiye” olarak vasıflandırılmıştı..
Yeni Türkiye’nin yeni sisteminde Cumhurbaşkanı’nın atadığı bakanlar, yeni kurullar ve ofisler açıklanırken; son anda spikerin aklına parlamento geldi ve “Ha, bir de parlamento var.” deyiverdi.

Yani, milyarlarca lira harcanarak yapılan seçimde milyonlarca seçmenin seçtikleri parlamenterler son anda akla geliverdi. “Ha bir de millet var” dercesine bir şey..

Meğerse, tek adamın hünerleriyle tatbikata konulan sistemde, parlamento zaten en son akla gelen bir şey olacakmış. Bugün bunu yaşayarak görüyoruz. Şöyle bir bakın bakalım; ülkeyi, milleti ve devleti alâkadar eden en mühim meselelerde bile parlamentonun hükmü nedir, neye yarıyor?

Yaklaşık on yıldır devam eden Suriye politikamızda parlamentomuz milletin emrinde bir duruş sergileyebilseydi, ülke olarak bu kadar ağır bedeller ödemek zorunda kalınacak mıydı acaba..

Meselâ, Amerika’nın Irak’ı işgalinde 1 Mart 2003 tezkeresinin parlamentoda reddedilmesiyle Amerika büyük darbe yemiş, Irak’ta sebep olduğu yıkımda büyük zayiatlar vererek, yıkımdan payına düşeni o da almıştı.

HA, BİR DE YENİ ASYA VAR..

Acaba bu Yeni Türkiye ile bizim Yeni Asya’nın arası nasıl olacak ve nasıl devam edecekti..

Yeni Türkiye ve yeniden şekillenmiş devlet yönetiminde de, Yeni Asya’ya düşen; menfîlikten ve tahrikten uzak, müsbet çerçevede yanlışa yanlış, doğruya doğru diyerek yoluna devam etmek olacaktı..

Ve öyle de devam edegelmiştir.

Menfaat ve dünyevî çıkar olarak Yeni Asya’nın devletle ve hükümetlerle hiçbir dönemde hiçbir alış verişi olmamıştır.

Ama neşriyatiyle vatan sathını mektep yaparak ilim ve fikir sahasında büyük hizmetlere imza atmıştır. Devletin ve hükümetlerin işini kolaylaştıracak asayiş ve emniyete büyük katkılarda bulunmuştur. Yarım asırlık arşiv ortadadır.

Elbette devlet; devlet olma vasfıyla, hükümet hükmetme edasıyla ve her vesileyle kendini göstermiştir ve gösterecektir.

Ama bir Üstad Bediüzzaman gerçeğini de göz ardı edemiyecektir. Bir asra yakın mücadeleli bir ömür içinde mahkeme kürsülerini ders kürsüsü, hapishaneleri mektep yapan bir Bediüzzaman. Yazdığı eserlerinin müdafaalarını da ders kitapları halinde tarihe mal eden bir Bediüzzaman..

Ta o zamanlar mahkemelerde yaptığı müdafaalarla sanki bugünkü Yeni Asya’nın hakkını da müdafaa ettiğini görüyoruz.

Şöyle diyordu: “Elbette ve elbette, hikmet-i hükûmet ve kanun-u siyaset ve düstur-u adâlet bana ve benim gibi kardeşlerime ilişemez. Ve ilişen, her halde ya evhamından ya garazından veya inadından ilişir.” 1

Yine diyordu ki: “Âsâyişe ve idareye ilişmeyenin hürriyet-i şahsiyesi her hükûmette vardır ve ilişilmez. Ve hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz.” 2

Ve talebelerine de son vasiyeti olan son dersinde şöyle diyordu:

“Haricî tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dahilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir şekilde mânevî tahribata karşı mânevî, ihlâs sırrıyla hareket etmektir. Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır.” 3

Unutmayalım ki, buradaki “dahil”den maksat sadece ülkemiz dahil değil, İslâm coğrafyasıdır. Ve bu coğrafyada savaşın olmasına değil, olmamasına çalışmak, ülkemize Bediüzzamanca biçilen misyondur. Hutbe-i Şamiye’de bunun esasları açıkça beyan edilmiştir.

Bugün takip edilen Ortadoğu siyasetiyle gelinen noktada, Cengiz ve Hülagûvarî, “Omuzlar üzerinde baş kalmayacaktır” tehditleriyle yol almak isteyenlerin yoluna Said Nursî desteği asla mümkün değildir.

Ve Said Nursî’nin hedefinde şahıslar olmamış, partiler olmamış, hükümetler de olmamıştır. Bu sebepledir ki; hakka, hukuka, adalete ve genel ahlâka aykırılık nereden gelirse gelsin, Yeni Asya’yı karşısında bulacaktır.

Dipnotlar:

1- On dördüncü Şuâ.

2- Şuâlar, s. 336).

3- Emirdağ Lâhikası’ndaki son ders.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*