Harîsin akibeti hüsrandır

Fransa’nın AB anayasasına hayır demesi, haklı olarak AB projesine gönül verenleri tedirgin etti. Hadiseyi yakından ve doğru okuyanların “tepkinin” mahiyetini çözmeleriyle tedirginlik yerini şimdilik daha fazla çalışmaya ve sağlam duruşa bırakıyor.

Yanlış bilgilendirmelerle AB’nin ekonomik sıkıntıların kaynağı gösterilmesiyle bağımsızlık ve milliyetçilik refleksleri harekete geçirilen halk, başta hükümet olmak üzere birçok şeye “hedefsizce” tepki gösterdi. Ders veren, ufuk açan ve yarına yardımcı bir tepki olmadığı ortada.

İktidar partisinin idaresinde ve hatta hükümet içinde bulunduğu halde, AB’ye, Avrupa’nın temel değerlerine ve Fransa-Almanya ittifakına gizli/açık savaş açan bir kısım Fransız politikacının kamuoyunu tahribiyle gelinen bu sonucun ne Fransa’ya, ne de AB’ye bir hayır getireceği ayrı bir vakıa… Çözüme karşı kaos üreten politikacıların mahiyetini efkâr-ı âmme zamanla öğrenecektir.

Söz konusu neticeye, uç vermeye başlamış bir çatışmanın müşahhas başlangıcı olarak da bakabiliriz. Dünyayı, menfaatleri ve arzuları istikametinde zulüm ve keyfilikle idareye kalkışan 11 Eylül çetesinin karşısına, AB insanî değer ve barışçı projeleriyle çıkınca, İkinci Avrupa dinamiklerini harekete geçirdi. Şaron ile Sarkozy’nin meşhur Paris dansı tazeliğini korurken, neo-con’ların işaretiyle belli sermayedarların yatırımlarını batı Avrupa’dan doğu Avrupa’ya kaçırmaları ve nihayet Petrol Adam’ın Soros’un ekibiyle Bratislava’daki gövde gösterisi bugünkü çatışmanın öncü belirtileriydi… 11 Eylül’cülerin rüşvet, yalan vaad ve hafif korkularla Irak savaşında bazı AB üyelerini yanına almaları da bu gizli savaşın tamamlayıcı parçalarıydı. Fakat zaman şimdilik çetenin aleyhine cereyan ediyor. Neo-con’lar, başta Afganistan olmak üzere hiç bir ülkeye verdikleri sözde durmayınca, AB’nin yeni ülkeleri Amerika sevdasından da vazgeçmişe benziyorlar.

Fransa hükümetlerinde içişleri ve maliye bakanı olarak çalışırken şiddetle Fransa-Almanya ittifakına karşı çıkan Sarkozy’nin üzerindeki örtü de bu referandumla uçmuşa benziyor. Euro’daki düşüş, bir türlü Fransa’ya ayak basmayan Amerikan sermayesi ve Fransızların Avrupalıların gözündeki kötü imajları gibi faturaların kime çıkarılacağını merak etmeden önce, Sarkozy’nin ihanetle suçlanıp suçlanmayacağı daha fazla önem kazanıyor. Bizim medya, komünist hükümet partisinin eski propaganda şefi Merkel, ahlâkî sorunlu Westerwelle ile Beckstein’ın Sarkozy’ye kuvvet vereceklerini yazadursun.

Yüzyılların en büyük sosyal projesi olan AB’nin dağılmasını beklemek abesle iştigal değil mi? Çok zor ve sorunlu günlerden bugüne gelen Avrupa, neo-con’ların bu salvosunu da bertaraf edecek. Yalnız, sıkıntıyı yine Almanya ile Fransa çekeceklerdir. Fransa’nın bugünkü refahını sağlayan yalnızca AB şartları olduğuna göre, AB’nin zayıflaması Fransa’nın gerilemesi anlamına gelir. AB’nin teşekkülünde en büyük fedakârlığı yapmış Alman devleti ve halkı, inşallah bir kaç basit politikacı yüzünden daha fazla bedel ödemek zorunda kalmaz.

11 Eylül hadisesiyle birlikte, Avrupa ve Amerika’da bir saflaşmanın olacağını, asıl çatışmanın Batıda cereyan edeceğini ve İslâm âleminin de ancak Hıristiyan Birinci Avrupa’ya yardımcı olarak bu dehşetli global fitneyi başından savuşturabileceğini Yeni Asya mükerrer defalar yazmıştı. Kadîm Mısır’da firavunların ehramlarında çalışanlar arasında o zamanlar gönüllü olup olmadığını bilemiyoruz. Fakat bugün deccaliyet ehramlarının inşaâsında dünya hırsı için canla başla çalışanların akibetlerinin pek de hayırlı olmayacağını düşünüyoruz. Zira Peygamberimiz (asm) haber vermiş: “Hırsla hareket eden zararla karşılaşır.” Menfaatleri uğruna dünyayı kaosa sürükleyenlerin maksatlarının aksiyle karşılaşacaklarını birlikte göreceğiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*