ANAP’tan AKP’ye Neobiberal belediyeciliğe kısa bir bakış

İnsan nisyandan geldiğinden unutkandır. Hele zamanımızın teknolojisiyle zihin coğrafyası, Moğollarca ayaklar altına alınmışsa… İşte o zaman, tek zaman diliminde bir tezgâhta kendisine takdim edilen yalan ile hakikati ayıramayacak hale geliyor. Sonra da, “Neme gerek, herkes benim gibidir.” Diyerek, içine düştüğü bataklığı sıradanlaştırmaya gidiyor.

Tarafgirlik, inat, korku, menfaat veya anlayamama refleksleriyle, mevcut iktidar partisine müsbet bakanların dışındaki ahalinin feryad ü figanlarını duyuyorsunuz. Gel gör ki tepkilerini TEK ADAM’a veya günümüz AKP’sine yönelterek, felaketin boyutlarına, sebeplerine ve çarelerine bakamıyorlar. ”AKP belediyeciliğinin” mahiyetini renkli örtülerle gizleyen neoliberallerin oyuncakları haline gelmiş insanlarımızın sosyal veya siyasi mücadeleleri de netice vermiyor. Belki de, içinde bulundukları perişaniyeti şiddetlendiriyor.

AKP’nin, kendisinden önceki ANAP’ın uyguladığı programlarla çalıştığını bilemediğimiz zaman, oklarımız hedefini bulamıyor. Zira hükümetin diğer icraatlarında olduğu gibi, belediyecilikte de yaptıklarının bir program gereği olduğunu, şikâyetçiler bilemiyorlar. Yani, küresel sivil Marksistlerden ANAP’a yapılan devasa yardımların AKP’ye de yapıldığını, mahalle muhtarlarına uzanan propaganda giderleri zincirinden anlıyorsunuz. Yine, ancak büyük hükümetlerin yapabilecekleri vaatleri, sıradan iktidar partisi belediye başkan adayları ilan ediyorlar. Yani mevcut iktidar partisinin mali olarak sırtını global sermayeye dayadığını anlayamamak, ya aşık ya sarhoş olmayı gerektiriyor. Daha doğrusu, bütün dünyayı hegemonyasına almayı hedeflemiş sivil Marksist cereyanını, Latin Amerika’daki seçimler kadar Türkiye’mizdeki seçimler de ilgilendiriyor. Bir maden şirketinin, bir anda dünyanın yedi beldesinde dünyamızın bedenini bıçakladığını düşündüğünüzde, o şirket sahiplerinin, dünya siyasetindeki ve milli devletlerin siyasetlerindeki vazifelerini düşünmemek, elbette cahillik olur.

Şayet komünizmin/Marksizmin öldüğüne inanıyorsanız, kapımıza dayamış bu işgalci global “yeni Bolşevizm”i tanıyamayız. İşte bu hakikate binaen, 1970’lerden itibaren tam anlamıyla tatbike konulan “global sivil Marksizm”in, ABD’den ve İngiltere’den başlayarak önce Latin Amerika’daki, sonra Avrupa’daki ve Türkiye’mizdeki gizli işgalini takip edemediğimizden, ne düçar olduğumuz hâlin tarifini yapabiliyoruz, ne hırsızları tanıyabiliyoruz, ne savaşların gerçek sebeplerini biliyoruz… Ve müşevveşiyet, dört bir yanımızı çaresizliğe teslim ediyor. Düşmanını tanıyamayan nasıl cihad edebilir ki…

AKP siyasetçilerine azıcık teşekkür borçluyuz. Adamlar, ihtilâl ürünü ve Neoliberallerin ilk aleti olan ANAP’ın devamı olduklarını gizlemiyorlar. Maliye bakanından ta Merkez Bankası’nın başkanına kadar bütün elemanlarını bu neoliberallerden aldığını iftiharla söylüyor. Bir eli Londra’da ve diğeri Körfez’de olduğu halde, yirmi küsur senedir yetmiş sente muhtaç olmuyor. Kemal Derviş zamanında anayasa kitapçığını fırlatanlar, bu zamanda, Papaz’ı kullanarak, fukara milletin servetini global efendilerine transfer ediyorlar. O zamanda bankaların hortumlanması ve bu zamanda açıktan piyasadaki döviz hareketleriyle aynı neticeye ulaşılmadı mı? İki sene önce 8 TL olan Euro’nun otuz dört liraya çıkışını birlikte seyretmiyor muyuz? Peki neden? ANAP’ın, demokratların ülkeye kazandırdıkları eserleri efendilerine satışını takip eden AKP, daha zekice davranıyor. Arazileri, vadileri, dağları, henüz planlama aşamasındaki köprü ve benzeri eserleri global sermayeye aktarıyorsa, günahın hepsi AKP’ye yüklenmemeli, değil mi?

Sözümüz hem muhalefete hem de cezbe ile AKP’ye bağlananlaradır. ANAP’a dua edip AKP’ye bedduaya kalkışmanın, aklî izahı olamaz. Zira mevcut hükümetin, kırk sene önce başlamış bir proje gereği olarak iktidarda olduğunu düşünmeden yapılacak itirazlar ve gösterilecek tepkiler, maalesef bizi kurtaramayacaktır.

Turgut Özal’ın anayasayı çiğnediğindeki mazeretini hatırlarsınız: Bir defa delmekle bir şey olmaz… AKP’liler de: “Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi; bağımsız oldukları iddia edilen adli kurumlar, Neoliberal programa aykırı hareket edemezler. Bu iş kırk küsur senedir böyle geliyor.” diyor. Haklı değiller mi?

Netice itibariyle, AKP’nin global sivil Marksist programı takip ettiğini,

Bir proje partisi olarak şimdiye kadar; vatan, millet ve İslâmiyet aleyhinde çalıştırıldığını,

Başarısının yarısı neoliberal sermayeye ait olsa da, diğer yarısının da cehaletimizden kaynaklandığını,

Ve bu global, sivil ve Marksist cereyanın mahiyetini anlayamadan da hürriyete ve demokrasiye kavuşamayacağımızı bir tarafa not edelim, diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*