Hayatımıza bakış

Üst komşum ile önceki gün ayaküstü biraz dertleştik.

Geçen ay, hanımı beyin kanaması geçirmiş idi. Hanımı yatalak, hayatî vazifelerini tam manasıyla yapamıyor. Fizik tedavisi de faydasızmış. Altına bez koyuyor, yemeğini zorla yediriyorlar, temizlik ve bakım işlerine ayrıca yardımcı kadın da geliyormuş. Kızı hariç diğer evlâtları bakamıyor veya bakmıyorlarmış.

Geçen haftalarda müşterim Cemal Amca ile de dertleşmiştik. Doksan iki yaşında idi. Hanımının sağlığının iyi olmadığını artık hayattan beklediği bir şey kalmadığını, hele özellikle seksen beşinden sonraki hayatında iş yapamadığını vs. anlattı durdu.

Gençlik ve ihtiyarlık; erkek ve kadın, dört kavram. Erkek ve kadının yani ailenin gençlik dönemindeki hayatları ile ihtiyarlık dönemindeki hayatları anlatılamayacak kadar farklı. Gençlik dönemini, hakikaten kullanılması gerektiği şekliyle kullanmış olsaydı Cemal amcalar, hâlâ şikâyetçi olur muydu? Kadere imanı, şu halinden biraz daha fazla olsaydı, tevekkülü tam yapabilseydi, evlâtlarını daha ana-baba canlısı yetiştirebilmiş olsaydı. Sadeddin Amcaların, acaba mevcut şikâyetleri daha az olmaz mıydı?

Korkuyorum, geleceğimden korkuyorum. Neye ne kadar hâkim olabiliyorum? Televizyonun düğmesini hangi gün gerektiği zaman kapatabildim? Namazı zamanında ve heyecan duyarak ne kadar kılabildim? Bol başaklı buğday tarlasına giren hayvanları kovalama heyecanıyla yatağından kalkan insan, sabah namazına da o heyecandan daha fazla kalkması gerektiğini anlatan benim de peki alarmdan sonra yan tarafa dönmeme ne demeli? Evlâdıma, eşime, işime ne kadar istikamet gösterebildim? Gözümü haramdan sakınma vacibini ne kadar yapabildim? İman hakikatlerini istikrarla ne kadar okuyabildim ve ne kadarını anlayıp yaşayabildim?

İmdat ya Rab! Ne oluyoruz? Bu araba nereye gidiyor? İçindeki sadece ben miyim? Yarınım nasıl olacak? İhtiyarlığım nasıl olacak? Çekecek veya çektirecek miyim? Ya ölümüm nasıl olacak? Beni neler bekliyor? Hâlâ dünyevî düşünceme esir olarak sorduğum şu soru beni kahrediyor: Kazandıklarımızın akıbeti ne olacak? Kime kalacak? Kıymetini bilecekler mi?

Nefsim, şeytanım ve çevrem beni bana ne kadar bırakacak ki? Düşman bir değil ki! Bazan üçü, dördü birden hücum ediyorlar. Rahmetli Prof. Dr. Saffet Solak’ın dediği gibi; muharremat, hevesat, şehvet ve şöhreti bırakmalıyım ki muvaffak olabileyim.

Ama imanım gereği katiyyen ümitsiz değilim. Bu kadar karanlık ve sıkıntılı gecemin elbette sabahı olacaktır. Bu sıkıntılı rüyalar elbette son bulacaktır. Çareyi ve derdi yaratan, çözüm ve derdi de yaratmıştır. Dert dışarıdan gelmediği gibi derman da dışarıdan gelmemektedir. O zaman içimize dönelim, enfüsî âlemimizde derûnî tahliller yapalım. Muhasebe ve murakabeler bizi doğru yola iletecek ümidindeyiz.

İnsanın önüne huzura götürecek iddiaları ile açılan yolda yürüyen insanoğlu, huzura edebildi mi? Erdi ise son andaki şikâyetler neyin nesi? Ölümü unutur ya da unuttururcasına icad edilen oyalamacalara ne demeli? Anlaşılan o ki bunlar da çözüm değil.

Yiğit düştüğü yerden kalkar hesabı, düştüğümüz noktayı iyi tesbit edip oradan ibret çıkarıp ayağa kalkmalıyız. Bırakarak boşluğa düştüğümüz, hâlimizin resmidir. Neyi bıraktık da boşluğa, huzursuzluğa düştük? Taptığımız ilâh, Allah olması gerekirken O’nun yerine ikâme ettiğimiz ilâhlara, hele hele sebeplere, korkulara, kaygılara ne demeli?

Hayatın geneline zaman zaman muhasebe adına yapılan bakış, çıkarılan ders yapılan hataların düzeltilmesi namına faydalı olacaktır. Hâdiseler karşısındaki âciz kalışımız, kuvvetliye ve ihtiyacın karşılanmasındaki fakir oluşumuz da zengin olana dayanma gerçekliğine götürür. Kendi gücünün yetmediği yerde devletin gücünü hisseden insanın duyduğu emniyet ve huzur, yaşanan bir vakıadır.

Bilirim; bu dertleşme yazısının ifadesi karışık, duyguları buruşuk, yelkeni kırık, ama ümidi dik tutmalı, yıkmamalı, işte onu bilirim!

İnsandaki korku ve endişe duygusu itidalli kullanılırsa uyanıklığa ve dikkate vesile olduğunu da unutmamak lâzımdır. Birisi tarafından sürekli kontrol edilmek, devamlı muhasebe altında olmaktan rahatsız olmanın ötesinde, bizim daha az hata yapmamız için bu kontrol ve denetimler yapılıyordur, bu ikazlar onun içindir, kanaati ise bu noktada ayrı ama sağlam bir dayanaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*