Kemalist Cumhuriyet = Zümre Cumhuriyeti

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde resmî adında “Cumhuriyet” tabirini tasarlayan ilk siyasî taşkilât, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”dır.

Kısaltılmışı TCF. Partinin kuruluş tarihi: 17 Kasım 1924. Kuruluş çalışması ise, aylar öncesinden başladı. Partinin başkanı İstiklâl kahramanlarından Kâzım Karabekir Paşadır. Ayrıca, partinin isminden de şu hükmü çıkarabiliriz ki: TCF, asla Cumhuriyet karşıtı bir siyasî teşekkül değildir.

Lakin, TCF ismiyle yeni bir parti kurulacağını önceden haber alan Mustafa Kemal, 9 Eylül 1923’te kendi başkanlığında kurmuş olduğu “Halk Fırkası”nın ismini değiştirdi. Bu ismin önüne “Cumhuriyet” tabirini koydurarak, bir nevi ön almış oldu.

Netice itibariyle, iktidardaki CHF’ye karşı bir ana muhalefet hareketi manasında TCF kurulmuş oldu. Şu var ki, Meclisi tekeline alan CHF’nin hiç bir muhalefet partisine tahammülü yoktu. Bu sebeple, rakip partiyi ortadan silip yok etmeyi planladı.

Meselenin bu boyutu ayrı bir inceleme konusudur. Bugünkü konumuz ise, Cumhuriyetin ilânı esnasında yaşanan bazı garipliklerdir.

*

Mustafa Kemal ve ekibi, Lozan Antlaşmasından sonra kurulması beklenen Cumhuriyeti kendilerine mal etmek için, siyasî muhaliflere karşı garip planlar hazırladı.

Kendisi Meclis Başkanı olduğu için, Cumhuriyetin ilân edileceği günü de haliyle kendisi belirleyecekti. Nihayet, kuruluş gününü tasarladı ve ilk iş olarak siyasî muhalif olarak gördüğü meşhurları Ankara (Başkent) merkezinden uzak tutma planını devreye soktu.

Meselâ, Karabekir Paşa, 29 Ekim (1923) günü, yurt gezisinin Trabzon etabındaydı. Dahası, aynı gün vazife değişikliği yapılarak, kendisinin I. Ordu Müfettişliğine tâyin edildiği emrini aldı. (Günlükler: 882)

Aşağıda ismini göreceğiniz muhalif grubun diğer şahsiyetleri ise, 29 Ekim günü İstanbul’da bulunmaktaydılar:

İleride TCF’nin kurucuları arasında yer alacak olan Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve Dr. Adnan Adıvar İstanbul’da idiler. (Bkz: TTK Kronolojisi, s: 399)

TCF’de aktif rol alacak olan diğer isimler de yine Ankara dışında olup muhtelif merkeze gönderilmiş idiler.

Neticede, Cumhuriyeti kendi grup ve zümrelerine mal etmek, hatta tekellerine almak isteyen Meclis’teki I. Grup, hiç hazzetmedikleri II. Grubun Cumhuriyetten mahrumiyetini sağlayabilmek için komitecilik yapmış ve bunu da başarıyla tamamına erdirmiştir.

*

Evet, Cumhuriyetin kuruluş günlerinde Ankara’daki gelişmelere yakından bakıldığında, ortada apaçık bir entrikanın döndürüldüğünü görmek mümkün.

Bu entrika, Cumhuriyet rejimini kurarken, hem cumhuru, yani halkı hiçe saymak, hem de demokrasinin olmazsa olmaz şartı manasındaki başka siyasî teşekkülleri ortadan kaldırmak gibi çok acip-garip bir plan dahilinde yürütülmüş gibi görünüyor.

Netice itibariyle, olup bitenlerden şunu anlıyoruz ki, cumhurun arzu ve iradesine göre bir Cumhuriyet kurulmuş falan değil. Tamamıyla “istibdad-ı mutlak” manasında kurulan Cumhuriyet, ne yazık ki, belli bir ekibin, bir grubun, yani ideolojik karakterli bir zümrenin inhisarında olacak bir şekil ve plan dahilinde kurulup ilân edilmiştir. Bundan dolayı da, kuruluş safhası itibariyle buna bir “zümre cumhuriyeti” nâmını vermek, normal ve gayet yerinde bir tabir olarak görülmeli diye düşünüyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*