Kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez

Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir.

Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis

“Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî zahirîne ale’l-hakkı hattâ ye’tiyallahü bi emrihî.” [“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.” Bu hadis-i şerif, hadis kaynaklarında bu lafızlarla rivayet edildiği gibi, aynı mânâyı ifade eden farklı lâfızlarla da rivayet edilmiştir (Buhari, 9: 125, 162; Müslim, 1:137)]

Ramazan-ı Şerif’te onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. “Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî” [Ümmetimden bir taife devam edecektir]—şedde sayılır, tenvin sayılmaz—fıkrasının makam-ı cifrîsi 1542 ederek nihayet devamına ima eder. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah. [Gaybı Allahtan başka kimse bilemez.]

“Zahirîne ale’l-hakkı” [Galibane hak üzere]—şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra ta 42’ye kadar gizli ve mağlûbiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder. Ve’l-ilmü indallah, lâ ya’lemü’l-gaybe illallah. [Gerçek bilgi Allah katındadır (Ahkaf Sûresi: 23). Gaybı Allahtan başka kimse bilemez.]

“Hattâ ye’tiyallahü bi emrihî.” [Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)]—şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah.

Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette 1506’dan ta 42’ye, ta 45’e kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir. Fatiha’da, “sırat-ı müstakîm” ashabının taife-i kübrâsını tarif eden “Ellezîne en’amte aleyhim” [“Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kimseler.”] fıkrası, şeddesiz 1506 veya 7 ederek, tam tamına “Zahirîne ale’l-hakkı” [Galibane hak üzere] fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa “Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî” [Ümmetimden bir taife devam edecektir] fıkrasına üç mânidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı, bu hadisin imasını teyid edip remiz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddit âyât-ı Kur’aniyede “sırât-ı müstakim” kelimesi, bir mana-yı remziyle Risaletü’n-Nur’a mânâca ve cifirce ima etmesi, remze yakın bir ima ile, Risaletü’n-Nur şakirtlerinin taifesi, ahirzamanda o taife-i kübrâ-i âzamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işâret eder diye def’aten birden ihtar edildi. El-ilmü indallah, lâ ya’lemü’l-ğaybe illallah. [Gerçek bilgi Allah katındadır (Ahkaf Sûresi: 23). Gaybı Allahtan başka kimse bilemez.]

Kastamonu Lâhikası, Mektup No: 21, s. 51

LÛGATÇE:
makam-ı cifrî: Cifrî hesaba göre.
âşikârâne: Açıktan.
vazife-i tenviriye: Nurlandırma, aydınlatma vazifesi.
rem(i)z: İşâret, alâmet.
sırat-ı müstakim: Kur’ân’ın gösterdiği istikametli, doğru yol. Şecaat, iffet ve hikmetin karışımından meydana gelen olgun ruh hâli.
taife-i kübrâ: En büyük taife, topluluk.
tetabuk: Uygunluk, uygun ve muvafık düşmek.
cifirce: Cifir ilmince. “Harflere verilen sayı kıymetiyle, ibarelerden geçmişe veya geleceğe ait işâretler çıkarmak, tarih düşürmek” ilmine göre.
taife-i kübrâ-i âzam: En büyük ve en azim taife, topluluk.
hizb-i makbul: Makbul hizip, kabul görmüş bölüm, grup.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*