Köln, Risale-i Nur Okumaları

Gelişmiş teknoloji, konforlu hayat, her türlü maddÎ imkân; ama bir noktada beş para etmeyen maddî her şey. Sebeplerin sükût ettiği zamanlar. İşte burası tam da insanın acizlik noktası.

Dünyanın gergin olduğu bir zaman dilimine rastladı Köln Risale-i Nur programımız. Çin’de ortaya çıkan Koronavirüsünün çok can yaktığı bir dönemde Risale-i Nur programında olmak, yaşananların hikmetlerini okumak anlamında çok da anlamlı oldu diyebiliriz. Çünkü hikmetleri okunmayan her şey insana azap verir.

Uçaklarda yolcular tedirgin vaziyetteydi, nefes almak bile artık güvenli değil diye düşünüyordu insanlar. ‘Soluduğumuz havada neler var kim bilir?’ diye düşünmemek kaçınılmazdı. Ama ilginç olan bir şey var ki, insan hep güvende olmak istiyor, hep sağlıklı olmak istiyor; buna da her zaman gücü yetmiyor. Gelişmiş teknoloji, konforlu hayat, her türlü maddî imkân; ama bir noktada beş para etmeyen maddî her şey. Sebeplerin sükût ettiği zamanlar. İşte burası tam da insanın âcizlik noktası. Gözle görülmeyen bir virüs, yerküre insanlarının rahatını kaçırıyor, dünyaya sıkı sıkıya bağlanmış insanın bağını zayıflatıyor, gözündeki değerini düşürüyor. Bu hikmet çok da kötü olmasa gerek. Zira hadislerde, dünya sevgisi bütün kötülüklerin başı olarak ifade ediliyor. Düşmanı çok, ihtiyacı sınırsız olan insan sığınacak bir güç peşinde. Bu haliyle dünya güven vermiyor. Gözle görülmeyen virüs dünya sakinlerini endişeye sevk etti. Oysa virüsün de diğer bütün varlıkların da dizginleri elinde olan Yaratıcı’ya dayanmaktan başka beşerin çaresi yok.

Şehrin korkusu da sevinci de şehre bir ruh oluşturur

Anlaşılıyor ki, programlar, gezmekler maddî ve manevî güvenle daha zevkli ve anlamlı hâle geliyor. Güvende değilseniz, gezmek de cazip gelmiyor, programlar da. Dayanak noktası yoksa zevk vermesi gereken her şey, birer azaba dönüşüyor. Böyle bir halette insan aldığı nefesten bile endişe eder hale geliyor. Bediüzzaman, beşerin umumî hatalarının umumî cezaları netice verdiğini, çare olarak da yine umumen yapılan yanlışlardan dönmek, tövbe istiğfar etmektir diye yol gösteriyor.

Gerçi insan gezdiği yerlerdeki insanların taşıdığı farklı duyguları da görmüş oluyor. Meselâ, savaştan çıkmış bir şehrin yorgun düşmüş hâline şahit olmak, felâketler yaşamış bir toplumun bitiş duygusuna şahit olmak ya da bir toplumun ulusal neşesine şahit olmak elbette çok anlamlıdır. Belki de o geziler o yaşananlarla anlamlı olur. Şahit olmak zaten gezmenin temel dinamiği değil midir?

Köln şehrini kış mevsiminde üşümüş, titrer hâlde hiç görmemiştim. Mart ayında beş günlük bir program vesilesiyle dâvet edildiğimiz Köln şehri, farklı bir kış elbisesi ile karşıladı bizi. Evet, her mekân her mevsimde bir başka güzeldir. Her duygunun her insana farklı dokunması gibi, mekân da öylece dokunuyor insana.

Mekân canlı, şehir hayat doludur. Onlar da soğuk havalarda üşür, yağmurda ıslanır; yakıcı sıcaklar onları da terletir, yakar, kavurur. Âciz kaldığında ağlayan, yalvaran, yakaran bir insan gibi mekân da yalnızlaşır, kalabalıklaşır, âciz kalır, bazen de kabına sığmaz. Yine deprem, savaş, afet, salgın hastalık gibi durumlarda terk edilmiş bulur kendini şehir. Mekânların da alın yazısı vardır, kaderi vardır.

Köln şehrinin 2. Dünya Savaşı’ndaki görüntülerini izledim. Bir şehrin bombalarla nasıl yerle bir edildiğini insan içi sızlayarak izliyor. Yaşanan musîbetten alınan dersin, insanın yavaş yavaş, ama kararlı bir şekilde düştüğü yerden ayağa kalkması gibi, şehri ayağa kaldırması bir o kadar güzel görünüyor. Belâ yaşamamak güzel, ama belâdan da öte güzel bir şey var ki o da, belâ ile gelen nimetlere de bakmak, hikmetini okumak ve ders almaktır.

Üzerinde giydiğin elbise, konuşurken tercih ettiğin kelime senin hakkında bilgi verir gözlemciye. Şehir de öyle. Fakirliğini, zenginliğini, kültürünü, medeniyetini bünyesinde yaşattığı insanların yüzlerinde bulursunuz. Onun için mutlu şehirler, mutsuz şehirler, kaygı taşıyan şehirler vardır. Aslında o şehirlerin o tanımlamaları alması, üzerinde yaşayanların ruh hâllerindendir.

Batı bir şeylere gebe gibi duruyor

Kış mevsiminde Almanya’nın Köln şehrinde daha önce hiç bulunmamıştım. Ülkelerin, şehirlerin mevsim görüntüleri hep dikkatimi çekmiştir. Her mevsimde her şehrin her insan gibi farklı bir görüntüsü, farklı bir duygusu vardır. Kış mevsiminde Köln’ü daha bir masum buldum. Kış mevsiminin insan fıtratına daha uygun olduğunu gözlemledim. Hırçın, kontrolsüz, kaba duyguların daha öne çıktığı yaz mevsiminde insanın kendine hakim olması zorlaşıyor. Akıldan ziyade hisler gezintiye çıkıyor. Kış ise, insanı kendine getiriyor, kabuğuna çekilmesine katkı sağlıyor. Kış, içe yöneltiyor insanı.

Batı insanı epeyce bir zamandır ruhî bunalım içinde. Doğu’da hayat, insanlar açısından Batı’dan daha dinamik. Yüksek bir hayat amacı ve idealler uğrunda yaşamak konusunda Doğu Batı’dan daha zengin ve daha renkli. Onun için Doğu’nun geleceği müjdeli, Batı’nın ise geçmişi müşevveş. Fakat aklı işletmek konusunda Batı daha becerikli. Bediüzzaman, ne Doğu’yu kurtulmuşlar diyarı olarak görür, ne de Batı’yı kaybetmişler memleketi. Adetullah kanunlarına kim riayet ederse, elbette gelecek onlara gülecektir. Bu noktada Batı âlemi, güzel şeylere gebe gibi duruyor. İslâmiyete hamile olan Batı idi değil mi? O zaman, erken bir kıyamet kopmazsa, doğum kaçınılmazdır.

Zaman değişiyor, asır başkalaşıyor; dün inanmayanlar bugün inanıyor. Şehir de insan gibi, anbean değişiyor. Sakinlerine kaş çattığı zamanlar olduğu gibi, onları tatlı hikâyelerle büyüttüğü, mışıl mışıl uyuttuğu, balla börekle beslediği zamanlar da olur. Şehirlerin de bir kaderi vardır. Onun da çocukluğu, gençliği ve yaşlılığı ve o dönemlerde yaşadıkları vardır.

Hatta bir zaman şehir açısından normal olan bir şey bir başka zamanda anormal olabilir. Değişim, kültürü de anbean şekillendiriyor.Nasıl bir zaman giydiğiniz gömlek belli bir zaman geçince size dar ya da bol gelmeye başlıyorsa, mekân da hem fizikî yapı hem de mevsimlik görüntüleri itibariyle sürekli değişmektedir. Bu değişim denilen şey aslında her yerde geçerli bir kanun gibi kendini hissettiriyor. Çocukluğunu gördüğünüz kişi ile bir zaman sonra karşılaşıyorsunuz, nerede ise tanıyamıyorsunuz. Anlaşılan bu yenilenme kanunu (teceddüd) her şeyde geçerli. Bebeğin çocuk, çocuğun genç, gencin ihtiyar olması gibi; şehir de, dağlar, taşlar da hep aynı değil. Bu durum manen de öyle. Dün inanmayan topluluklar bugün de, yarın da inanmayacaklar anlamına gelmez. İnsanlık ve âlemde her şey tekâmül kanununa tabidir. Her şey daha kötüye değil, daha iyiye gidecektir. Yaratılıştan maksat insan-ı kâmildir.

Risale-i Nur eserleri, insanın maddî ve manevî ihtiyaçlarına makul ve mantıklı cevaplar veriyor, insanı musîbetlere karşı teselli ediyor. Küçücük mikroptan vaveyla eden insan, bir dayanak noktasına muhtaçtır. İşte yine teselli Kur’ân hakikatlerinden gelmektedir.

İnsan nereye giderse gitsin, ne şartlarda yaşarsa yaşasın yaşamak duygusu hep dipdiridir. Uçakta, son model araçlarda, her türlü konforda da olsa insan insandır. Korkar, etkilenir, çekinir, hasta olur, iyileşir, ağlar, güler… İnsan budur. Güce, güçlüye dayanma, koruyup kollayana sığınma insan için bir gerçekliktir. Buna fıtrat denir. Er ya da geç beşer bu noktaya dönüp gelecektir. Risale-i Nur eserleri ise, insanın bu maddî ve manevî ihtiyaçlarına makul ve mantıklı cevaplar veriyor, insanı musîbetlere karşı teselli ediyor. Küçücük mikroptan vaveyla eden insan, bir dayanak noktasına muhtaçtır. İşte yine teselli Kur’ân hakikatlerinden gelmektedir. “Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan ta taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahim-i Hakim’in elindedirler. O Hakim’dir, abes işi yapmaz. Rahim’dir, rahimiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.” (İman ve Küfür Muvazeneleri)

Şehri nasıl gördüğü kişinin bakış açısıdır

Buraya kadar ki yazdıklarımız Köln şehrinin bizdeki çağrışımları idi. Şimdi de biraz şehir ve şehirde yaşananlarla ilgili gözlemlerimizi aktaralım. Elbette her gözlemci kendi bakış açısı doğrultusunda gözlemlerini paylaşır. Kimin arka planında ne varsa o unsurlar etrafında dikkatini çeken şeyler değişir. Kim neyi önemsiyorsa o perspektiften gördüğü unsurları değerlendirir. Bizim de gündeme getirdiğimiz gezi notları bu zaviyeden değerlendirilmelidir. Nurdan nuranî, nardan bakan alevli görür.

İnsan uçakta daha bir yolcudur

İnsan uçağa biner binmez üzerinde bir garip duygu hakim oluyor. İnsanın bir yolcu olduğu duygusu bu ortamda daha bir ağır basıyor. Bir de yurt dışı çıkış işlemlerinden sonra eşimle birlikte maskeleri takınca acizlik ve gariplik duygusu daha bir baskın gelmeye başladı. Ne var ki, yüksek amaçlar için çıktığımız manevî eğitim yolculuğu bu yoğun duyguyu üzerimizden kısa sürede atmaya katkı sağladı. İstanbul Hava Limanı’ndaki görevli personelin de ağzında maske olması, korona konusunda işin ciddiyetini göstermesi bakımından önemli idi.

Köln Hava Limanı’nda ise bir o kadar sakinlik olması bizi şaşırtmıştı. Neden İstanbul bu derece telâşlı, Köln ise bu derece sakindi?

Almanya’nın Köln şehrinde bulunan AKEV vakfının dâvetlisi olarak bir eğitim programı çerçevesinde bu şehirde bulunuyorduk. Çocuklara, gençlere ve büyüklere; aile, gençlik ve çocuk üzerine kitaplarımızın muhtevasını paylaşmak amaçlı burada idik. Eşim Yasemin Yaşar bayanlar programına ben de erkekler programına katılacaktık. Bizi her zaman olduğu gibi başka bir ülkeye, başka bir şehre gittiğimizde hep güler yüzle karşılayan insanlar vardı. Bu yapacağımız işe bizi motive eden güçlü bir faktördü. Çünkü yapılacak işi önemseyen insanların olması sizin o işi daha itina ile yapmanızı netice veriyordu.

Kalacağımız yere vardığımızda odamıza bir paket çikolata ile birlikte konulan ‘Hoş geldiniz Yaşar ailesi’ yazısı bizi daha program başlamadan mutlu etmişti. Anlaşılan mutluluk, kocaman şeylerde değil, küçük, ama içinde düşünce olan, incelik olan, ihlâs olan şeylerdedir.

Gurbette Cuma namazı, Bayram namazı gibi coşkulu

Doğrusu ne zaman yurt dışına gitsem, o gidilen yerlerdeki kıldığımız Cuma namazları bir bayram namazı havasında geçer. Ezan sesi duymak gurbette özlenen bir durum. Dış ezanın yasak olması, Müslümanlar açısından bir burukluk, ama Cuma günleri camiler Müslümanların bir buluşma sahnesine dönüşüyor. Şehirleri, ırkları, renkleri farklı da olsa Müslümanlar bir kardeşlik havasında bu ibadet mahallinde kucaklaşırlar, dertleşirler, yüzlerce, binlerce manevî bağlarını tazelerler. İlk Cumamızı, kıymetli hanım akrabalarımdan Ergün ve Erdoğan Koruk kardeşleri ziyaretimiz vesilesiyle onların semtinde bulunan, şatodan dönüştürülmüş bir camide kıldık. Bir sivil toplum kuruluşunun satın aldığı şato şimdilerde cami olarak hizmet veriyor. Yüzlerce mü’min bu mekânda kardeşlik duyguları içinde buluşuyor. Mekân, içinde taşıdığı duygu ile anlam kazanıyor.

Köln Merkez Camii, Müslümanların modern yüzü

Köln Merkez Camii Müslümanların buluşma merkezi gibi bir konumda bulunuyor. Özellikle Cuma günleri oldukça kalabalık bir Müslüman topluluk burada bir araya gelip hem Cuma namazlarını kılıyorlar hem de haftada bir, birbirleriyle görüşmüş oluyorlar. Ailece ziyaret edilen Köln Merkez Camii hem ibadet mahalli hem de sosyal bir buluşma merkezi hükmünde. Özellikle burada yeme içme gibi ihtiyaçlarını giderebileceği pek çok Müslüman kültür ile şekillenmiş mağazalar bulunuyor. Bu yönüyle merkez camii bir sosyal merkezi andırıyor. Cami içine girince insan oldukça farklı duygular yaşıyor. Mimarisi modern bir görünümde, şeffaf ve iç açıcı olan cami, pek çok Müslüman olmayan farklı din mensuplarının da dikkatini celp ediyor.

Parklar günlük yürüyüş için oldukça cazip

Ortamın yeşil olması ve temizliği insanı günlük yürüyüş yapmaya teşvik eden bir konumda. Ama burada da başka bir problem var, o da oldukça fazla olan köpekler, parklardaki kirliliğin temel sebebi haline gelmiş. Köpek pislikleri artık parkların cazibesini ortadan kaldırmış bulunuyor. İlginç olan da, yaşlı insanların büyük çoğunluğunda köpekler artık günlük hayatın bir vazgeçilmezi olmuş vaziyette. Köpek nereye çekerse o yaşlı insan oraya gidiyor. Köpek mi insanı, insan mı köpeği gezdiriyor çok anlaşılmıyor. Yıllarını çalışma hayatına vermiş, emekli olmuş ve şimdilerde bir cins köpeğe teslim olmuş hayatlar biraz dramatik görünüyor. Ama onlar hayatından memnun mu o da belli tam belli değil.

Yeni NESİLDE adaptasyon problemi yok

İlk nesil gurbetçilerin çocukları da biraz zorlanmış gittikleri yerlerdeki hayat şartlarına, ama artık torunlar yaşadıkları yerleşim yerlerinin dillerine, yaşama tarzlarına adapte olmuşlar. Hatta bu adapte biraz fazla bile olmuş denebilir. Çünkü bu sefer kendi kültürlerine biraz yabancılık oluşmuş. Kendi dillerini konuşmakta zorlanan yeni nesilden ciddî bir kesim var. Bir de erken yaşta çocukların kreşlere verilme zorunluluğu aile bağlarını ciddî etkilemiş görünüyor. Çalışan anneler için küçük çocukların devlete teslim edilmesi kaçınılmaz bir durum. Eğitim noktasında Türk çocuklar artık bir Alman gibi onların okudukları okullarda okumuşlar ve onların sahip oldukları imkânlara sahip olmuşlar. Onun için şimdilerde doktorlar, mühendisler, avukatlar var. Birlikte Köln turu yaptığımız genç üniversiteli hukuk okuyan Âkif gibi.

Köln şehri, Hıristiyanlarca kutsal kabul ediliyor

Köln ismi Roma İmparatoru Claudius’un şehre eşinin ismini vermesinden geliyor. Daha sonra Latince “koloni” anlamına gelen “Colonia” denmiş. Onun için bu şehrin kolonyaları meşhur.

Almanya’nın prestijli bir üniversitesi: Köln Üniversitesi

Şehir merkezinde bulunan üniversite kampusü oldukça ilgi gören bir konumda. Ulaşılabilirlik açısından insana yakın bir yerleşim. Köln Üniversitesi yüksek tahsil için yoğun tercih edilen bir eğitim kurumu. Bölümleri tam kapasite ile eğitim veren bir durumda. Köln Üniversitesi’nden mezun olmak bir prestij vesilesi. Öğretim elemanlarına ciddî değer veriliyor ve bilim takdir görüyor. Zaten bir şehri değerli kılan da, bilime verilen önemdir. Bir yerde bilim değerli ise istemez gelişmeler, ilerlemeler beklenen sonuç olur. Bilimsel ilerleme olmadan da zaten medeniyetin gelişmesinden söz edilemez.

Eskiyi korumak, tarihi unutmamak anlamında önemlidir

Bediüzzaman Vakıf merkezi, Köln şehrinin merkezinde ve büyük bir iş merkezinin bünyesinde bulunuyor. Oldukça fonksiyonel düşünülmüş olan merkezde haftada birkaç gün sohbet yapılıyor. Gençler için, çocuklar için ve genel sohbet için farklı günlerde sürekli hizmet veriyor.

Sevgili Akif’le Köln şehrini geziyoruz. Hemen yanına Muhammed Said’i aldı ve geziyi birlikte yapıyoruz. Bir faaliyette hemen birbirlerini aramaları güzel. Akif mekânı gezdirirken ilgili yerler hakkında bolca bilgi veriyor. Kendimizi adeta bir İstanbul sokağında hissettiğimiz bir mahalle gezisinde gerçekten neredeyse bütün esnaf Türkçe tabelâlarla dükkânını şekillendirmiş. Türkiye’den hangi markayı düşünseniz hemen karşınızda. Tabiî yurt dışında en önemli şeylerden birisi, kendi değerlerine sahip çıkabilmek ve onları yaşatmak. Bir bakıyorsunuz karşınızda ‘Harran Doy Doy’ diye bir tabelâ çıkıyor. Ya da Türkiye şehirleri hangi konuda meşhursa ona uygun isimleri hemen karşınızda bulabiliyorsunuz.

Gurbette bu görüntüler de ister istemez insanı mutlu ediyor. Yine konu ile alâkalı olarak 2. Dünya Savaşı’ndaki bombalama kalıntılarından olan eski evlerin bir kısmı halen muhafaza ediliyor ki, o izler, genç kuşaklara nereden geldiklerini unutmamaları anlamında hem yapı, hem de mimarî olarak bir gelenek halinde yaşatılıyor.

Köln turu deyince hemen ‘Köln Katedrali’ akla geliyor

Dom, Almanca’da katedral anlamına geliyor. Onun için her şehrin kendi adıyla anılan ‘dom’ları mevcut. Önünde bir şehir ismi yoksa bu, Köln Dom’unu gösteriyor. Yapımına 1248 yılında başlanan katedralin inşası 632 yıl sürmüş ve bir diğer ismi de buraya ‘bitirilmeyen inşaat’ denilmektedir.

Ne zaman gidilse inşaatı devam eden bir tarafı var. 157 metre uzunluğundaki iki kulesine ücretle çıkış mümkün. Devasa yapı şehrin pek çok yerinden yüksek binalar çok olmadığı için görülebiliyor. Yapı UNESCO tarafından koruma altında tutuluyor.

İnsanın duyguları ortak, ama beklentilerde adresler farklı

Dom çevresi, Köln şehrinin buluşma noktası gibidir. Sanki şehrin kalbi burada atmaktadır. Genelde gösterilerde, protestolarda tercih edilen bir yerdir. Hemen yanında tren garının bulunması ve günde yaklaşık 1200 trenin Ren Nehri üzerinden geçmesini sağlayan ve ‘âşıklar köprüsü’ adıyla da bilinen Hohenzollern Köprüsü, bu mekânı daha cazip hale getiriyor. Köprü üzerinde sonsuza dek birlikteliği simgeleyen on binlerce asma kilidin asılması insanların duygularının hurafelerle nasıl da karıştığının açık bir ifadesi. İnsan her yerde insan, ebedî yaşamak arzusunun coğrafyası, ülkesi yok. İnsan hep mutlu olmak istiyor, ama dünya da buna uygun bir yer değil.

E-Scootterle şöyle bir Rain Nehri sahilinde tur yapmadan olmaz dedik. Oldukça heyecanlı olan ve hızı saatte 30 km’ye kadar ulaşan küçük elektrikli bisikletler günlük hayata bir canlılık katıyor. Özellikle gençlerin tercih ettiği bineklere internetten bir program aracılığıyla belli bir ücret mukabilinde binilebiliyor. Tabiî bu küçük araçları günlük şehir içi ulaşım amaçlı kullananlar da yok değil.

‘Ev’ kavramı Müslüman kültüründe oldukça dinamik bir yapıdan haber verir

Köln gezimizi tamamlayıp evimize dönüyoruz. Neticede eve dönmek insanın bir gerçeği. Dönemeyenlerde hep bir boşluk var. Ev kavramı hiçbir toplumda belki bizimki kadar güçlü ve manevî besleyici ve etkileyici değildir. Müslüman evinde de dış dünya kadar çeşitliliği olan, renkliliği olan bir dinamik yapı var. Müslümanın evi, bir tahassüngâh, bir sığınaktır.

Ev, eğer hususiyetini kaybetmemişse, Cennetten izler taşır. Orada İlâhî bir ahlâk vardır. Haklar ve hukukların öğrenildiği yerdir. Bir eğitim ortamıdır. Onun için Müslüman ailesinin evi üzerinde pek çok dinsiz komiteler o yuvanın huzurunu bozmaya dönük ciddî bütçeler harcamaktadırlar ve yıkıcı adımlar atmaktadırlar. Şükür ki, Müslümanın evi, yuvası halen onun kalesidir, sığınağıdır, en temel eğitim ocağıdır. Ve gelecekte de örnek alınacak bir kutsal kurumdur.

Risale-i Nur dersleri hayata, hayat katıyor

Akşamları, aktivite merkezimiz olan Akev Vakfı’mıza dönüyoruz. Bediüzzaman Vakıf merkezi, Köln şehrinin merkezinde ve büyük bir iş merkezinin bünyesinde bulunuyor. Oldukça fonksiyonel düşünülmüş olan merkezde haftada birkaç gün sohbet yapılıyor. Gençler için, çocuklar için ve genel sohbet için farklı günlerde sürekli hizmet veriyor. Bizim ilk gün dersimizin konusu, Sünnet-i Seniyye oldu. Allah’ın sevgisini kazanmanın yolunun O’nun sevdiğine benzemek olduğu, dersin özetiydi. Manevî hastalıklarımızı tedavi edecek bir ünite olan sıdk ve doğruluk, iman ve Kur’ân hizmetlerinde en lâzım bir gereklilik olan kardeşler arasındaki tesanüd, ders konularımızdan birkaçı idi. Pazar gününün en kıymetli saatlerini gençlerle geçirdik. Her Pazar burada bir araya gelen gençler, nöbetle hem hizmet ediyorlar, hem de ders dinliyorlardı. Gençlerle hakikati perdeleyen bir hastalık olarak ülfeti okuduk. İnsanın Risale-i Nur okurken bile ülfete düşebileceği gerçeğine dikkatler çekildi. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur okunurken ‘dikkatsizlikle hürmetsizlik etme’ ikazı hatırlatıldı.

Avrupa, Nur dersine çalışıyor

Batı’dan Risale-i Nur hizmetlerine güçlü omuzlar geliyor. Batı disipliniyle yetişmiş, birkaç dile hakim yeni nesil, Nurlar’ın âleme neşri konusunda büyük katkılar sunacak inşallah. Köln programı içerisinde gençlerin Risale-i Nur hizmetlerinde şevkle bulunmaları ve Kur’ân hakikatlerini idrak etmeye çalışmaları tebrike şayandı. Nefse cazip dış dünyaya rağmen, nazarları hep iman ve Kur’ân hizmetlerine dönük olan gençler belki de zamanın Abdulkadir-i Geylanileridirler. Belki de gurbet ellerde kendini muhafaza etmenin başka bir yolu da yok. Bunun farkında olmak ne büyük bahtiyarlık. Küçücük çocukların ezan vakti girince ezan okuma heyecanı, namazdan sonraki tesbihat ve okunan Kur’ân sûreleri kim bilir meleklerin bile alkışlarına vesile oluyordur.

Nesebi kardeşten daha şefkatli, merhametli iman kardeşleri, Nur kardeşleri insana Cennetî duygular yaşatıyor. Köln’deki gençlerimiz Risale-i Nur dersleriyle manevî dünyalarını güçlendirerek, aydın birer Nur Talebesi olmuşlar.

Köln’de hizmet eden Nur Talebesi ağabeylerimizi, kardeşlerimizi, gençlerimizi, çocuklarımızı tanımak bizim hayatımıza güzellikler kattı. Risale-i Nur hizmetlerinin geleceği anlamında yeni yeni ümitler verdi. Aydın, şefkatli, merhametli, adaletli, hürriyetçi, demokrat bir gençlik geliyor olduğu konusunda ümitlerimiz bir kat daha arttı. İstikbalde en yüksek gür sedânın İslâm olacağı konusundaki inancımız daha da güçlendi.

Böyle bir programda emeği geçen Akev Bediüzzaman Vakfı üyelerini, kıymetli doktorlarımızı, avukatlarımızı, adaşım Sebahattin Ünal ve hizmet ehli evlâtlarını, sevgili Akif’i, Ferdi’yi ve diğer ismini hatırlayamadığım gençlerimizi böyle bir hizmet halkasında oldukları için yürekten tebrik ediyorum.

Rabbimin, güçlü bir şahs-ı manevide, tesanüt içerisinde, ihlâsla güzel hizmetlerden son nefesimize kadar bizleri ayırmamasını temenni ediyorum.

Hep bir dönüş içinde insan

Dönüş insanın fıtratında var. Şartları ne olursa olsun hep ney gibi inleyen bir tarzda geçiyor insan hayatı. Ne zaman ki, kavuşma kapısı aralanır, işte o zaman diner bu inleme de. İnsan dünyada hep gurbettedir. İnsan nereye giderse gitsin, hangi şartlarda olursa olsun, doğup büyüdüğü mekânı, hatıraları bulunan ortamları hep özlüyor. Hatıraların insan üzerinde derin izleri vardır. İman ve Kur’ân hizmetlerinde hatıra oluşturmak tam bir nasiplilik hali ve ikram-ı İlâhî. Değil mi ki, hatıralar birer kimlik gibi yapışır yakamıza, biz de işte onun için hep güzel hatıralar içinde olmak özlemi içindeyiz. Rabbim Nurlu hatıralarla süslesin hayatımızı.

Şefkat kahramanları ders başında

Bayanlar, 5 günlük Risale-i Nur okuma programını Köln’e 60 km uzaklıkta bir köyde yaptılar. 15 hanımefendinin katıldığı okuma programında Risale-i Nur’un pek çok konusu mütalâa edildi.

Aylar öncesinden planlanan programın muhtevasına bütün katılımcılar çalışarak iştirak ettiler. Bu program süresince de baylar ev işleri ve çocuklarla ilgilenmeyi ihmal etmediler. Beyefendiler de biliyorlardı ki, anneler iyi yetişirse, çocuklar da iyi yetişmiş olacaklar. Anneler Allah’ı iyi tanırsa çocukları da öylece tanımış olacaklar. Onun için erkeklere de böyle programlarda önemli işler düşüyor ve onlar da bu fedakârlıktan geri durmuyorlar. Bayanlar Risale-i Nur okuma programı tam bir eğitim programına dönüştü. Türkiye’den Eğitimci Yasemin Yaşar’ın katıldığı programda ihlâs, tesanüd, Risale-i Nurlar’ı daha derinlikli anlama gibi konularda seminerler verildi. Köln’de hem erkekler, hem de bayanlar beş gün boyunca Risale-i Nur okuma programından ve Risale-i Nur derslerinden istifade etmiş oldular.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*