Kuraklık sebepleri

Image
Gariptir ki, müstesna olarak her tarafta yağmura ihtiyaç varken, bu Emirdağına mahsus şiddetli bir yağmur ve emsali görülmemiş fındık kadar taneleri büyük ve ekinlere çok faydalı bir dolu geldi. Şimdi yanımda iki Nurcu kardeşler diyorlar ki: “Hem mu’cizâtlı Kur’ân’ın gelmesi ve Afyon dan bir nüsha Zülfikar’ın müsaderesi münasebetiyle ehemmiyetli bir hücum beklenirken, takdirle Emniyet Müdürü tarafından okunmuş.

Ve üçü İsmail namında üç ehemmiyetli memurun aynı vakitte Nurlara tam şakirt ve naşir olmaları bu yağmura vesile oldu.”

Çünkü şimdiye kadar çok tecrübelerle, Risâle-i Nur’un serbest intişarıyla belaların ref’i ve ona ilişmek ve susturulmakla belâların gelmesi sabit olmuş, hatta mahkemede ispat edilmiş. Anlaşılıyor ki, bu bahar fırtınasında iki haricî, iki dahili dört cereyan, herbiri bir maksada göre ve Nurcuların şevkine ve sa’ylerine ilişmek ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemelerinden kuraklık başladı, inşaallah yakında ref olur.

Emirdağ Lâhikası, Mektup No: 171, s. 200

***

Beşinci nokta: Risâle-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor; onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belaların def’ine çok emareler ve çok hadiselerle tebeyyün etmiş. Hatta Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sure-i Ve’l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risâle-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risâle-i Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risâlelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.

Altıncı nokta: Yağmursuzluk bir musibettir ve cezâ-yı amel bir azaptır. Buna karşı, ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddî nedamet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve sünnet-i seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeriatın tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye ilticâ etmek ve duâ ve o hâle mahsus ubudiyetle mukabele etmektir.

Hem böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekserî (kısm-ı azamı) tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def olur.

Biz Risâle-i Nur şakirtleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risâle-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte, Denizli’de mahkemeye verilen cüz’î bir kısım Risâle-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zatlar yazmaya başlamaları aynı vaktinde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risâle-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’î kaldı. İnşaallah, yakında benim de risâlelerim iade edilecek, tam serbest ve intişârı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak.

Emirdağ Lâhikası, s. 32-33

***

Risâle-i Nur’un vasıta-i neşri olan Üstadımızın camii, Barla’da seddedildi. Risâle-i Nur’u yazacak hariçteki talebelerinin yanına gelmeleri men edildiği hengâmda kuraklık başladı. Yağmura ihtiyac-ı şedîd oldu. Sonra yağmur başladı, her tarafta yağdı. Yalnız Karaca Ahmed Sultan’dan itibaren, bir daire içinde kalan Barla mıntıkasına yağmur gelmedi. Üstadımız bundan pek müteessir olarak dua ediyordu. Sonra dedi ki:

“Kur’ân’ın hizmetine sed çekildi, bu köydeki mescidimiz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki, yağmur gelmiyor. Öyleyse, madem Kur’ân’ın itabı var. Yâsin Sûresini şefaatçi yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.”

Barla Lâhikası, s. 7

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. [b]Kuraklık ve Nurcular[/b]

    20 Ağustos Çarşamba günü Lâhika sayfamızın “Risale-i Nur´dan iktibaslar” bölümünde “Kuraklık sebepleri” başlığı altında aktarılan pasajlardan birinde, şimdiye kadar üzerinde durulmayan, ama son derece önemli ve dikkat çekici bir nokta nazara veriliyordu:

    “Anlaşılıyor ki, bu bahar fırtınasında iki haricî, iki dahilî dört cereyan, her biri bir maksada göre ve Nurcuların şevkine ve sa´ylerine ilişmek ve yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek istemelerinden kuraklık başladı, inşaallah yakında ref´ olur.” (Emirdağ Lâhikası, 171. mektup, s. 395)

    Tabiat hadiselerinin de sosyal olaylar gibi tesadüfî olmadığını her fırsatta vurgulayıp aralarındaki ilişki ve irtibatlara dikkat çekerken, bu bağlantıların özellikle manevî ihtilâtlarına her fırsatta işaret eden Bediüzzaman, bu meyanda birçok lâhikasında dile getirdiği bir hakikati bu cümlenin yer aldığı mektupta da ifade ediyor:

    “Şimdiye kadar çok tecrübelerle, Risale-i Nur´un serbest intişarıyla belâların ref´i ve ona ilişmek ve susturulmakla belâların gelmesi sabit olmuş, hattâ mahkemede ispat edilmiş.” (a.g.e.)

    Bu tesbitten hemen sonra gelen ve yazının başında aktardığımız cümlede dikkat çekilen hususların bilhassa içinde bulunduğumuz şu kritik dönemde çok dikkatli tahlil edilmesi gerekiyor.

    Burada Üstad, ikisi haricî ve ikisi dahilî olmak üzere dört cereyanın, her birinin asıl maksatları farklı olmasına rağmen ortak bir hedef olarak Nurcuların şevkini kırıp hizmet için çalışmalarına sekte vurmak istediklerine dikkat çekiyor.

    Bunun için başvurdukları yöntem de ilginç:

    “Yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirmek.”

    Mektuptan anlaşıldığı kadarıyla, o zaman Nurcuların yüzlerini dünyaya ve siyasete çevirerek onların hizmetteki şevk ve gayretine ilişme taktiği hayli etkili olmuş ki, kuraklık başlamış.

    Çünkü Âl-i Beyt misyonunun takipçileri olarak en önemli gayeleri insanların imanını ve ebedî hayatını kurtarmak olan, tamamen uhrevî amaçlı bir hizmete odaklanmaları ve ne olursa olsun bu hedeften sapmamaları gereken Nur talebeleri eğer nazarlarını dünyaya ve siyasete çevirir ve bu sebeple hizmetteki şevkleri kaybolur, gayretleri azalırsa, rahmeti celb eden en önemli sebeplerden biri ortadan kalkacağı için kuraklık başlar.

    Emirdağ´da, muhtemelen 1940´lı yılların ikinci yarısında yaşanan bir kuraklık olayı üzerine yazılan bu mektuptaki tesbit ve uyarının ışığında bugünkü durumumuzu gözden geçirecek olursak acaba nasıl bir manzara ile karşılaşırız?

    Son yıllarda şiddetini daha arttırarak umumî bir âfet görüntüsü veren kuraklık musibetinde, Nur talebeleri olarak bizlerin, çok sinsi yöntemlerle derunî âlemimize ve harîm-i ismetimize nüfuz etmeye başlayan dünyevîleşme tuzağından etkilenmemizin payını acaba sorguluyor muyuz?

    Üstadın o mektubunda dünya ve siyaseti birlikte zikretmesi de manidar. Demek ki, nazarları uhrevî hedeflerden uzaklaştırıp dünyaya çeviren sebeplerin başında siyasetin aldatıcı cazibesi geliyor. Bugünkü tabloya bu açıdan baktığımızda ise, bilhassa iktidar siyasetinin cazibesine kapılarak, büyük ihtimalle farkında bile olmadan yüzünü dünyaya çevirme eğiliminin, şimdiye kadar görülmemiş boyutlara ulaştığını görüyoruz.

    “Yüzünü dünyaya çevirmek” denildiğinde de, rahatla yaşayıp hayatın keyfini çıkarmak, dünya nimetlerinden daha fazla pay almak, zenginleşmek, iktidar gücünü paylaşmak… gibi her nefse her zaman cazip gelen tuzaklar önümüze çıkıyor.

    Ardından da, farkına varılıp zamanında frene basılmadığı takdirde insanı çok farklı uçurumlara sürükleyebilecek bir sath-ı mailde, iktidar çekişmeleri; nimet-ganimet paylaşımı kavgaları; lüks, israf, şatafat gaileleri beraberinde geliyor.

    Yaşadığımız kuraklık felâketinin manevî sebeplerini yine Risale-i Nur´daki diğer izahlar çerçevesinde araştırırken, işin bu boyutunu özellikle mercek altına alıp kendimizi gözden geçirmemiz ve hesaba çekmemiz gerekmiyor mu?

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*