Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz

Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Ve muvaffakiyetinizi ve Nurlar’ın fevkalâde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Mevlid-i Şerifinizi ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Ve muvaffakiyetinizi ve Nurlar’ın fevkalâde tesirli intişarlarını sizlere müjde ediyoruz. Ve Nurcuları tebrik ediyoruz.

Emirdağ Lâhikası, 286. mektup, s. 404

 

VELÂDET-İ NEBEVÎ HENGÂMINDA VÜCUDA GELEN HARİKALAR

Üçüncü Kısım: İrhasattan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın velâdeti hengâmında vücuda gelen harikalardır ve hâdiselerdir.

O hâdiseler, onun velâdetiyle alâkadar bir surette vücuda gelmiş.

Hem bi’setten evvel bazı hâdiseler var ki doğrudan doğruya birer mu’cizesidir. Bunlar çoktur.

Numune olarak, meşhur olmuş ve eimme-i hadis kabul etmiş ve sıhhatleri tahakkuk etmiş birkaç numuneyi zikredeceğiz:

Birincisi: Velâdet-i Nebevî gecesinde, hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibni As’ın annesi, hem Abdurrahman ibni Avf’ın annesinin gördükleri azîm bir nurdur ki üçü de demişler: “Velâdeti anında biz öyle bir nur gördük ki o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı.”

İkincisi: O gece Kâbe’deki sanemlerin çoğu, baş aşağı düşmüş.

Üçüncüsü: Meşhur Kisranın eyvanı, yani saray-ı meşhuresi o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesinin düşmesidir.

Dördüncüsü: Sava’nın takdis edilen küçük denizinin o gecede yere batması ve İstahrâbâd’da bin senedir daima iş’al edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin ma’bud ittihaz ettikleri ateşin velâdet gecesinde sönmesi…

İşte şu üç dört hâdise işarettir ki o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men edecektir.

(……)

Elhâsıl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nübüvvetinden evvel nübüvvetini tasdik ettiren ve tasdik eden pek çok vakıalar, pek çok zatlar zâhir olmuşlar. Evet, dünyaya manen reis olacak (HÂŞİYE) ve dünyanın manevî şeklini değiştirecek ve dünyayı ahirete mezraa yapacak ve dünyanın mahlûkatının kıymetlerini ilân edecek ve cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fânî cin ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlâkını ve muammasını açacak ve Hâlık-ı Kâinatın makàsıdını bilecek ve bildirecek ve O Hâlıkı tanıyıp umuma tanıttıracak bir zat, elbette o daha gelmeden her şey, her nev’, her taife onun geleceğini sevecek ve bekleyecek ve hüsn-ü istikbal edecek ve alkışlayacak ve Hâlık’ı tarafından bildirilirse o da bildirecek. Nasıl ki sâbık İşaretlerde ve misallerde gördük ki her bir nev-i mahlûkat, onu hüsn-ü istikbal ediyor gibi mu’cizatını gösteriyorlar, mu’cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.

HÂŞİYE: Evet, Sultan-ı Levlâke Levlâk, öyle bir reistir ki bin üç yüz elli senedir saltanatı devam ediyor. Birinci asırdan sonra her bir asırda lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti vardır. Küre-i arzın yarısını bayrağı altına almış; ve tebaası kemâl-i teslimiyetle ona her gün salât ü selâm ile tecdid-i biat ederek emirlerine itaat ederler.

Mektubat, On Dokuzuncu Mektub, On Altıncı İşaret, s. 214-216

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*