Nur mektupları

alt

Risale-i Nurların ilk telif yıllarında Nur talebelerinin Üstadlarıyla karşılıklı yazdıkları mektuplar, o zamanın manevi hissiyatını, diriliş heyecanını, hizmet ölçülerini, sadakatin, teslimiyetin ve samimiyetin derecelerini göstermektedir.

O yıllardaki baskılar ve zulümlerle Kur’ân harflerini okumanın, yazmanın, matbaada basmanın; velhasıl iman hizmetinin yasak olduğu karanlık bir dönemde Nur talebelerinin yaptıkları fedakârlıklar, gösterdikleri kahramanlıklar lâhikalardaki mektuplardan rahatça anlaşılıyor.

Gayet nezaketli ve zarif hitaplarla başlayan mektuplar ilmi ve edebi ifadelerle hizmetin önemi, aksiyonu, çalışma gayreti, ölçüler, prensipler ve dikkatli olunması gereken hususlar anlatılmaktadır.

Kur’ân hakikatlerinin ilk telif edildiği zaman, Risale-i Nur’un yeni telif edilmiş nüshalarını ilk defa gören, okuyan ve yazan insanların sevinci, hayreti, heyecanı, yaşadığı ruhî değişikliğin manevî etkileri nur mektuplarında rahatça görülmektedir. Bir taraftan okuyan, bir taraftan yazıp çoğaltan talebeler, muhtaç insanlara ulaştırmanın şevk ve heyecanını yaşıyorlar.  Bu eserlerdeki ulvî hakikatlerin yükselerek bir volkan gibi nur saçan hayat iksiri olarak imana susamış gönüllere ulaştırılmasını hayatlarının gayesi edinmişlerdi.

Eli kalem tutan herkes, bu manevî seferberlikte yerini almış, nurları yazarak, çoğaltarak, torbalarla gizlice taşıyarak muhtaçlara ulaştırmıştırlar. Yasaklar, yokluklar, sıkıntılar içinde Isparta havalisinde (Bunlardan biri bin kalemle yazan Sav Köyü) yazılan altı yüz bin nur nüshaları sistemli ve düzenli bir şekilde Üstad tarafından tashih ve kontrol edilerek Anadolu’nun her köşesine ulaştırılmıştır.

Üstadına mektubunda: “İki gece birbiri üstüne gördüğüm iki rüya-i sadıkada, temelleri atılmakta olan büyük bir gülyağı fabrikasının kâtipliğine tayin edilmiş ve işe mübaşeret (başlama) etmiştim. Bu rüya tarihinden iki ay sonra risaleleri yazmaya başladım.”1 diyen talebesi Hüsrev, Risaleleri yazarken Gül Fabrikası sisteminin sahibi olarak yerini alacak ve nur kardeşleriyle bir fabrika kıymetinde ve külliyetinde seri, hızlı, güzel, umumî yazı ve neşir hizmetlerinde bulunacaktır. Ayrıca Üstadın tarifi ve arzusu üzerine ilk tevafuklu Kur’ân’ı yazmak da Gül Fabrika sahibine nasip olacaktır.

Nur Fabrikasının sahibi olarak da Hafız Ali, ekibiyle, sistemiyle ve hizmet düsturlarıyla, şevk dolu gayretleriyle, muhabbet ve ihlâsla nurları çoğaltılarak insanlara ulaştırılmasına vesile olmuştur.

Tevafuklar, kerametler, inayetlerle hizmet eden bu iki cereyan-ı nuraninin kemal-i ittihatta olduğunu Üstad şöyle ifade etmektedir: “Nur ve Gül Fabrikalarının hademe ve sahipleri, insanın başında iki göz gibidir; zahiren ikidir, fakat bir görürler.”2

Tarihin seyri içerisinde kültür hazinemiz olan Kur’ân harfleri değiştirilmiş, okumanın, yazmanın ve matbaalarda basmanın yasak olduğu; baskının, zulmün, hapsin ve her türlü şiddetin kol gezdiği karanlık bir devirde “Kalemleri birer elmas kılıç olan kardeşler” kuvvetli, ciddi, samimi, gayur, fedakâr birer nefer olarak vazife-i Kur’âniyeyi omuzlayarak manaya susamış gönüllere ulaştırılarak baskıya, zulme, tekniğe; hatta ölüme meydan okunmuştu.

Bu göz kamaştırıcı hizmet faaliyetleri, anadan, yardan, serden geçen yiğitlerin kahramanlık destanları, ibret verici hatıraları, ders verici fedakârlıkları nur mektuplarında anlatılmaktadır.

Geçmişte tevazu ve mahviyet içersinde fütursuz son derece istekle, neşeyle ve gayretle alın teri, göz nuru ile zorlukları başaran, gönülleri fetheden kahraman insanların destansı hizmetleri; günümüzde okuyan herkese, yaşadığımız kolaylıklar ve rahatlıklar asrında yeni ölçüler, ümitler ve heyecanlar vermektedir.

Risale-i Nurun her bir kitabını okurken, o zamanki nur talebelerinin duyduğu sevinci, heyecanı, hayreti ve hissiyatı yeniden yaşayabilmek, lâhutî zevkleri tadabilmek, keramet-i Kur’âniye ve inayet-i İlâhiye olduğunu görebilmek ve o zamanın sırlarına vakıf olabilmek için nur mektuplarının feyizli musluğundan kana kana içmeliyiz.

O zamanın efsane insanlarının, kâtiplerin, naşirlerin, sıdıkların, şakirtlerin, ümmî ihtiyarların, mübarekler heyetinin, Isparta Kahramanlarının ve nur postacılarının iç dünyalarında parlayan nurun, huzurun, huşunun sırlarına, cevherlerine vakıf olabiliriz. Belki de gelecek asırlara ışık tutacak eserlerdeki şifreler ve işaretler bu sırlarda gizli.

Dipnot:
1. Barla Lâhikası, 80. Mektup
2. Kastamonu Lâhikası, 16. Mektup

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*