Nurculuğun Avrupa serencamı

Fotoğraf: Abdullah Efe
Avrupa’da hizmetlerin başlaması noktasında şahıslar bazında ilk akla gelen isim, 1934 Konya doğumlu Muhsin Alev Ağabeydir. Diğer adıyla Muhsin Elkonevi.

1954 yılında Berlin’e gelip yerleştikten sonra orada kaldı. Daha sonra Üstad da onun orada kalıp hizmet etmesini istemiştir. Zamanla Berlin’de Almanların da dahil olduğu bir cemaat meydana geldi ve bir matbaa kuruldu.

Bu teşebbüs bir çekirdek hükmüne geçti, zamanla neşvünema buldu, dal budak saldı..

1960’dan sonra Avrupa’ya işçi göçü başladı. Haliyle Nur dairesinde hizmetleri sebkat etmiş ağabeyler ve bazı son şahitler de bu kervana katıldılar.

Nur hizmetlerinde şahıslar dönemi, zamanla yerini şahs-ı manevîlere bıraktı. Dernekler, cemaatler, medreseler olarak hizmetler gelişip genişledi.

Bugün Yeni Asya ekolü olarak Avrupa’ya yayılmış dershaneler ve vakıflar, meşveretlerle hizmetlerini yürütüyorlar.

Müslüman olan yabancılara gelince; bu hususta Risale-i Nur açısından bir sırren tenevveret var gibi. Çünkü bizzat şahit olduklarımız oldukça azdır. Lâkin geçtiğimiz yıllarda basında yer alan, Papalık makamının bir araştırmasına göre Avrupa’da Risale-i Nur yoluyla İslâm’ı seçenler % 35 oranında.

Avrupa’da yaşayan Müslümanların durumuna gelince; üzücü olanı şudur ki; Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, burada olmanın kendilerine yüklediği misyonu hakkıyla idrak edememişler ve üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getiremiyorlar, denilebilir. Bilhassa bu hususta da onlara yardımcı olmak lâzım. Bu da Risale-i Nur’daki “doğru İslâmiyet” tarifiyle olur. Bu da, onları Yeni Asya Neşriyatı’yla buluşturmakla olur.

Gelelim dünyada Yeni Asya meselesine.. Aslında dünyaca Yeni Asya demek daha yerinde olur. Çünkü Yeni Asya’nın 21.02.1970 tarihli ilk sayısında merhum Mustafa Polat’ın kaleminden başyazıda açıkça bu ifade ediliyor ve 51 yıldan beridir buna sadık kalınıyor. Sanki bugün yazılmış gibi.

İşte o makaleden bir kaç cümle:

“Cumhuriyetin beşiği Asr-ı Saadet, demokrasinin beşiği de Asya’dır. İslâm demokrasisinin en muhteşem, en heybetli, en âdil, en faziletli idaresine Asya sahne olmuş, Asya’nın evlâdı olan Türk milleti de bu kıt’a üzerinde Müslüman olmuş, bu kıt’a üzerinde İslâmın bayraktarlığını yapmıştır.”

“Asya; hak, adâlet ve fazilet mektebidir. İnsanlığın terbiyegâhı olmuştur. İnsanlığın kıblesi de Asya üzerindedir. Asya bugün geri kalmışsa, fazilet ve adâlet yerine, zulüm ve şerre sahne olmuşsa, bu; sînesinde barındırdığı cevherin işletilememesi yüzünden olmuştur.”

“Asya insanı, Avrupalıların esareti altına girmişse, bu; İslâmın emrettiği şûrâyı, meşvereti, istişareyi terk etmesinden olmuştur.

Evet, “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır.” Onun bahtını, talihini açacak, onu geliştirip inkişaf ettirecek istibdat değil, diktatörlük değil, tahakküm değil; şûrâdır, meşverettir, cumhuriyettir. Yeni Asya, işte bu mâdeni işletmek, bu cevheri yeniden ortaya çıkarmak için gazetemize isim olmuştur.”

Sözün tam burasında Üstadımızın bize nasıl hitap ettiğine bakalım:

“Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin katî buldukları bir hakikate dayanmaya pekçok muhtaç bulunan avâm-ı ehl-i iman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz diye kuvve-i mâneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.”1

İşte Yeni Asya bu hakikati ve bu duruşu basın yoluyla basın dünyasında sergiliyor.

Dipnot:

1- Şuâlar; On Üçüncü Şuâ, s. 284.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*