“Osmanlı gibi olmaya çalışın”

Günümüzün popüler felsefecilerinden biri kabul edilen Slavoj Zizek, kendi ifadesiyle “Şimdi korkunç birşey söyleyeceğim” diyerek bazı düşüncelerini sıralamış.

Konferanslar vermek için Türkiye’ye gelen Sloven felsefeci, kendisini Marksist olarak tanımlıyor. Leninist söylemleri ve radikal teori soslu görüşleri dolayısıyla “Batı’daki en tehlikeli felsefeci” ilân edilen Zizek, buna rağmen Amerikan televizyon programlarına katılmaktan da vazgeçmiyormuş. Türkiye’ye gelmeden önce memleketi Slovenya’nın başşehri Ljubljana’da Hürriyet muhabirinin sorularını cevaplandıran Slavoj Zizek, dikkat çekici şeyler söylemiş.

Slavoj Zizek, Osmanlı’ya olan sempatisini şöyle anlatmış: “Türkiye’ye bir sempatim var, bu gerçek. Tabiî benim çocuk olduğum yıllarda Balkanlarda Osmanlılarla ilgili anlatılanları düşünün. Aslında ilkokuldayken kötü adamlara sempati beslemek neredeyse otomatik bir reflekstir. Gerçekten tarih okumaya başladığım ileri yaşlarda şunu gördüm; sizi (Osmanlı’yı) harap eden aslında biz Slavlar olmuşuz. Osmanlı’nın çöküşü 17. yüzyıldaki savaşlarla başlar ki, bu dönem Balkanlardan gelen yöneticilerin sistemi ele geçirmesiyle paraleldir. Meselâ Sokullu Mehmet Paşa, ailesinin bütün fertlerini Balkanlardan getirip sisteme sokmuştur, yolsuzluklar da beraberinde gelmiştir. Şaka yapmıyorum. Osmanlı’yı bitiren, çok fazla açık ve toleranslı bir rejim olmasıdır. Ben bu toleransı takdir ettiğimi söylemeye çalışıyorum.” (Konuşan: Cansu Çamlıbel, Hürriyet, 27 Ocak 2012)

Bu yorumu dolayısıyla bazı entelektüeller tarafından ‘paralandığını’ da kabul eden Zizek, şöyle devam etmiş: “Aslında biraz da yeni-Osmanlıcı söylem tarafından manipüle edilmiş olabilirim. Söylemeye çalıştığım şuydu; eğer yeni-Osmanlıcılık eski imparatorlukta olduğu gibi farklı toplulukları kucaklamaksa (Kürtleri ve Ermenileri), o zaman Osmanlı gibi olmaya çalışın. Yani, etnik kimlik üzerine kurulmamış bir modeli övmeye çalışıyordum.”
“Türkiye’de yaşananlar çok ilgimi çekiyor” şeklinde konuşan Slovanyalı felsefeci, “Bazı paradoksal durumlar da var aslında. Yanlışsam beni düzeltin, AB üyeliğini isteyenler neo-liberal İslâmcılar, şüpheyle yaklaşanlar daha ulusalcı bir çizgi izleyen Kemalistler değil mi?” diye sormuş.

Soykırım iddialarını da yorumlayan Zizek, bu konuda da farklı konuşmuş: “Ben aslında Ermenilere yapılanın büyük endüstriyel bir planlamanın sonucu ortaya çıkan bir etnik temizlik kampanyası olduğunu da düşünmüyorum. Tamam belki bir şekilde planlıydı, ama herkesin vahşilikte birbirinden geri kalmadığı dönemlerden bahsediyoruz. Özür dileyecekseniz de unutmayın özrü Avrupalılardan dilemeyeceksiniz. Avustralyalılar da Aborjinlerden özür diledi sonunda. Ama siz de özür dilerken Avrupa’nın tuzağına düşmeyin, onlara benzemek için yaptığınızı söyleyin, onları da suçlayarak yapın bu işi. Bu şekilde bir özürden Türkiye’nin kaybedeceği birşey yok. Zaten ancak gerçekte güçlü olanlar hatalarını kabul edebilir.”

“Kürtlerin siyasî taleplerine sempatiniz yok mu?” sorusuna da Zizek şöyle cevap vermiş: “Ben bugün Osmanlıvari bir çözümü tek çıkar yol olarak görüyorum. Acaba çok kültürlü bir yapı için Osmanlı modeli bugün işe yarar mı diye sorguluyorum işte. Tabiî bu toplulukların birbirine karşı tolerans içinde yaşadığı bir model için devletin yasal çerçevesi yetmez. Bizlerin de minimum bir dizi kültür normlarını benimsemiş olmamız gerekiyor. (…) Şimdi çok korkunç birşey söyleyeceğim ve yeni-Osmanlıcılar bunun için muhtemelen beni çok sevecek. Uzun vadede bütün diğer ülkelerdeki Kürtler, Türkiye’nin altında birleşse mükemmel olmaz mı? (…) Şimdi bana bunun yapılamaz olduğunu söyleyeceksiniz. Peki o zaman bu iş nereye gidecek?”
“Çok korkunç birşey söyleyen” felsefeci Slavoj Zizek’e kulak vermekte fayda var. Hakikaten, “Bu iş nereye gidecek?”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*