Risale-i Nur, Sahabe metoduyla hizmet ediyor

YAZARIMIZ Süleyman Kösmene, Risale-i Nur’un sahabe metoduyla hizmet ettiğini söyledi. Geçtiğimiz Cuma akşamı Kırşehir’de konuşan Kösmene, Risale-i Nur’un hizmet metodunu anlattı. Yeni Asya Kırşehir okuyucularından geniş bir katılımın gözlendiği seminerde Kösmene, Bediüzzaman’ın kökü Osmanlı’da, meyvesi Türkiye’de bir âlim olduğunu, saltanat, meşrûtiyet ve cumhuriyet dönemlerine şahit olduğunu, kendisinin üç döneme ayırdığı hayatı ile dine, imana ve Kur’ân’a hizmet ettiğini aktardı.

Kur’ân’ın son kitap, Hz. Muhammed’in (asm) son peygamber olduğunu vurgulayan Kösmene, ahir zamanda yaşadığımızı, zamanımızda bütün hücumların İslâm’ın doğru inancına, sağlam iman ve itikat esaslarına yapıldığını söyledi. Kösmene, fakat Risale-i Nur’un İslâm itikadını ve iman esaslarını delillerle ortaya koyan bir keşf-i kat’î ile ortaya çıktığını ve bu helâket ve felâket asrında Türk gençliğini imansızlık uçurumundan kurtardığını Tarihçe-i Hayat’tan okuduğu anekdotlarla açıkladı.

Kösmene, Kastamonu Lâhikasından okuduğu bir mektupla Risale-i Nur’un ferdiyet makamına sahip olduğunu, bu makam sahibinin doğrudan Resulullah’a (asm) bağlı olarak hizmetini sürdürdüğünü ifade ederek, şöyle devam etti:

“Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri çocukluğunda bir gün bir rüya-yı sadıkada kıyametin koptuğunu, kâinatın yeniden dirildiğini gördü. Kendisi Peygamber Efendimiz’i (asm) arıyor. Nihayet Sırat Köprüsünün başında Peygamber Efendimiz’i (asm) görebileceğini, çünkü herkesin oradan geçeceğini düşünüyor ve orada beklerken nihayet Peygamber Efendimiz’i (asm) görüyor ve kendisinden ilim istiyor. Hazret-i Peygamberden (asm) ilim talebinde bulunmasına karşılık, Hazret-i Resûl-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, ümmetinden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur’ân ilminin verileceğini müjdeliyor. Aynen bu hakîkat, hayatında tezahür etmiş; daha çocukluk çağında iken bir allame-i asır olarak tanınmış ve katiyen kimseye sual sormamış, fakat sorulan bütün suallere mutlaka cevap vermiştir. İşte Bediüzzaman’ın hayatında Risale-i Nur olarak meyve veren bu Kur’ân ilminin bir veraset-i Nübüvvet olduğunu, yani doğrudan Kur’ân’dan ve Peygamber Efendimiz’den (asm) gelen bir yüksek ilim olduğunu görüyoruz. İşte bu gün bu yüksek ilme bütün dünya barış için, huzur için, dünya ve ahiret saadeti için, muhtaçtır. Keza İslâm âlemi bu yüksek ilme, içinde bulunduğu kaostan ve şiddetten kurtulmak ve Kur’ân’ın aydınlığına çıkmak için muhtaçtır. Bediüzzaman’ın yüz yıl önce Şam’da verdiği hutbe henüz terütazedir. Bu hutbede İslâm âlemine gösterilen reçeteye İslâm âleminde bugün çok büyük ihtiyaç vardır.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*