Risale-i Nur Eğitim Merkezinde gençlerle yaptığımız “Beyanat ve Tenvirler” derslerinde, işlenen konularla ilgili olarak, yeri geldikçe “araştırma ödevleri” veriyoruz.
Bunlardan biri de “salâhat ve maharet” bahsinde yapıldı. Malûm, o konuda Üstad diyor ki:
“Hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan fezail-i İslâmiye (İslamın faziletleri) ile mütezeyyin olmazsa (süslenmezse), ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve sanat başka olduğu için, fâsık (günahkâr) bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte, şimdi salâhat (dindarlık) ve mahareti (hüner ve ustalığı), tâbir-i âharla (başka bir deyişle) fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem edenler (şahsında bir araya getirenler) vezaife kifayet etmezler (yapılması gereken vazifelerin ifası için yeterli sayıda değil). Öyleyse, ya maharettir veya salâhattir. Sanatta maharet ise müreccahtır (tercih edilir).” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 236)
Üstad, “Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar, nasıl olur?” şeklindeki bir suali de “Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi. Zira meşrutiyet (demokrasi) hakimiyet-i millettir; hükümet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değiller, belki ücretli hizmetkârdırlar” diyerek cevaplandırıyor (Age, s. 254).
Bu konuyu araştıran Talha Fırat, İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren, sadece ticaret ve zanaatte değil, devlet bürokrasisinde de gayrimüslimlerin istihdam edildiği bilgisine ulaştı.
Hz. Ömer (ra) devrinde bu kişilerden, daha çok öğretmen olarak yararlanılmaktaymış. Meselâ Halifenin uğradığı suikasta da adı karışan kişi, Medine’de öğretmenlik yapan bir Hıristiyanmış.
Keza yine aynı dönemde İslam devleti içerisinde özellikle kalemiyede veya divan teşkilatlarında gayrimüslimlerin de çalıştırıldığı bilinmekte.
Aynı şekilde, önde gelen sahabelerden, Kufe valisi Hz. Ebû Musa el Eşarî’nin (ra) kâtibi ile yine aynı şehirde valilik yapan—Hz. Osman’ın (ra) kardeşi—Hz. Velid b. Ukbe’nin (ra) hapishane sorumlusu Hıristiyanmış. Rivayetlere göre Ebu Musa’nın Müslüman olmayan bir şahsı devlet göre-vinde çalıştırdığına dair şikâyetlerden bunalan Hz. Ömer, kendisine bu hususu sormuş. Ebu Musa “Ben bu insanların dinine değil, işine para ödüyorum” diyerek fikrini beyan edince, bu cevabı takdirle karşılayan Hz. Ömer, valiye durumu değiştirecek yeni bir talimatta bulunmamış.
Bunlar, meşrutiyet ve cumhuriyet tahlillerini yaparken hem teori, hem de uygulama yönünden Asr-ı Saadeti de referans gösteren Üstadın, bu konuda da aynı yolu takip ettiğinin örnekleri.
***
İbrahim Güneş’e rahmet
40 yıllık Yeni Asya emektarlarından bir isimsiz kahraman daha bu dünyadaki hizmetini tamamlayıp terhis belgesini alarak berzahtaki Cennet menziline intikal etti. Yıllarca Bolu Temsilciliğimizi üstlenmiş olan İbrahim Güneş’i rahmetle anıyor; ailesine, hizmet arkadaşlarına ve bütün Yeni Asya camiasına taziyetlerimizi sunuyoruz.
Benzer konuda makaleler:
- Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir
- Hâkim, şahıs değil, efkâr-ı âmme olmalı
- Millet hâkim, hükûmet hizmetkâr olmalı
- Yöneticiler efendi değil, hizmetçidir
- Said Nursî, Ermeni ve Yahudilere nasıl bakıyor?
- Herkesin hukuku mahfuz kalsın
- Nurs’ta Nur’un bayramı
- Demokratlık ve meşveret
- Kaymakam hamileydi, yangın kulesine çıkamadı
- Herkesin hukuku mahfuz kalsın
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun