Su damlasındaki mucize bize Allah’ı gösterir

Herkese merhaba!

Bu yazıda yine bir önceki konularımızdan biri olan “Su” bahsi üzerinden akıl yürütmeye devam edeceğiz.
Allâh, değişik aşamalardan sonra, şu şirin küre-i arzda, hayatın oluşması ve devamı için, bütün şartları da beraberinde olmak üzere hazır hale getirdi.Yaşama lazım olan Toprak, Su, Hava ve Harareti yarattı.Ve insanları, bütün varlıklara tahakküm edebilmesi için, olağanüstü hissiyat, lâtife ve yeteneklerle donattı.
Ve insan, fiziki ve bedeni olarak mahlukatın en zayıfı iken Allâh, lutfuyla insanı bu duygular sayesinde ufukları alabildiğine geniş, nihayetsız bir makama yüceltti.
Ve bilge insan, bu makamda yükselmenin ve yüksek bir derece ihraz etmenin öncelikli şartı, kendi öz benliğini ve mahiyetini idrak etmesine bağlı olduğunu ifade etmiş ve şöyle demiştir; “Ey kendini insan bilen insan! kendini oku…Yoksa hayvan ve camid (cansız) hükmünde insan olmak ihtimali var! ” (1)
Elbette ki, okumanın en değerlisi, şu büyük kâinat kitabının adeta küçük bir numunesi olan insanın, kendi kitabını, yani kendini okuyabilmesidır. Bunun da ilk şartı ve esası; ilimdir, marifettir, tefekkürdür ve şuurdur.
Allâh-u Teâlâ, insanları kendisini bulacak ve inanacak kabiliyette yaratmıştır. Haliyle, bu inanç ve iman onun fıtratında mevcuttur.Yerde ve göklerde her ne var ise, insanı Allâh’a götürüp  kavuşturarak yol işaretleri ile doludur. Bu yolda trafik kurallarına uyulursa şayet, maksad ittihaz edilen istikamete ve selâmete mutlaka ulaşılacaktır. Bu Allah’ın, insanlara bila şüphe koyduğu kesin va’didır.
Allâh, bakılıp da görülebilen her şeye tefekkür ve ilimle bakılmasını emreder. Bu hususta şu uyarıyı yapmıştır, “De ki: Göklerde ve yerde neler var, baksanıza! ” (2)
Bir hadis-i kudside Allah Teâla şöyle ferman etmiş; “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmeyi ve tanınmayı istedim. Mahlukatı yarattım, ta ki onlarda manevi cemâlimi, güzelliğimi göreyim.”
Evrendeki bütün varlıkları, atomlardan Güneş’lere, galaksilerden yıldızlara, gezegenlerden çiçeklere, sinek, böcek, ineklere kadar, her şeyi çok anlamlı mektuplar ve esmasına parlak aynalar suretinde yaratan yüce Allâh, onlarla hem sonsuz cemâl ve güzelliğini, bizzat kendi nazariyla görmek istemiş, hem de âkıl, idrak ve şuur sahibi olarak, yarattığı mahlukatın ve insanların nazariyla da görmek murad etmiştır.
Yine bu hakikata işaret olarak, Bediüzzaman da şöyle ifade etmiştır. “Nihatsız kemâlde bir cemâl ve nihatsız cemâlde olan bir kemâl elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi, en esaslı bir kaidedır. İşte esaslı bu kaideye binaendır ki, bu büyük kâinat kitabının nakkaş-ı ezelisi, bu kâinatla ve bu kâinatın her bir sahifesiyle ve her bir satırıyla, hatta harfleri ve noktalariyla, kendini tanıttırmak ve kemalâtını bildirmek ve cemalini (güzelliğini) göstermek ve kendini sevdirmek için, en küçüğunden en büyüğüne kadar, her bir mevcûdun muteaddid lisanlariyla cemâl-i kemâlini ve kemâli cemalini tanıttırıyor ve sevdiriyor.” (3)
İşte konumuz olan bir ‘su’ damlasına marifetle ve şuurla bakıldığı zaman, Allâh’ın cemâli ve kemâliyle beraber, ezeli nakkaşını da müşahede edebiliriz.
Son baharda, yaprakları solup dökülmüş ve akabinde gelen kışın şiddetli soğuğuyla beraber tamamen kurumuş olan tabiat (doğa), baharın yağmurlarıyla nasıl canlandığını, yeşile boyandığını zevkle ve hayretle müşahede ediyoruz.
Çok eski yıllarda bir “Hayat” dergisi vardı.Orada, “Uludağ’da, yeşil renginin değişik tonlarda, 4000 bin çeşidinin tesbit edildiğini” okuduğumu hatırlıyorum. Doğadaki diğer renkleri de bunlara ilave edersek, varın oluşan manzarayı siz tasavvur ediniz.
İşte burada doğa, yüz binlerce renkleriyle Allâh’ın, ilim, ma’rifet, hayat ve kudret iplikleriyle, ama muazzam bir program ve mükemmel bir ölçü ve son derece nizamî hesaplarla, inceden inceye dokunmuş bir kumaş, bir atkı, bir halı gibi, ibret alınsın ve mutlulukla seyredilsin diye gözlerimizin önüne serilmiştir.
Ve Allâh, “Biz, ölü olan toprağa yağmurla hayat verdik ve ondan tane çıkardık ve nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve çok pınarlar akıttık, ta ki onların meyvelerinden, danelerinden yesinler. Halâ şükretmiyecekler mi?” (4) buyurarak suyla, yağmurla canlanan doğaya ve sonsuz nimetlerle donattığı sofralara nazarlarımızı celbeder.
Yüce Allâh katında san’atça, küçük ile büyüğün farkı yoktur. Bazen olur ki, küçük olan büyüğünden daha san’atlıdır. Pire’nin midesini kim tanzim etmiş ise, deveyi de o tanzim etmiştir. Sivri sineğin gözündeki harika san’at, fil’de bulunan san’attan daha ileridir. Atomu kim yaratmış ise, Güneş sistemini de o yaratmıştır. Zira atom çekirdeğinin etrafında, ona bağlı nötron ve elektronlar nasıl dönüyorsa; aynen onun gibi, Güneş’ın de kendine bağlı uyduları ve gezegenleri vardır, etrafında sistematik olarak gezerler. Ha atom, ha Güneş, karşımızda yek diğerinden farksız, eksiksiz iki mükemmel düzen ve sistem.
Yine bir “Damla su” deryalardan, çağlayanlardan daha geri değildir. Su damlası okyanusların, denizlerin, deryaların adeta küçücük bir örneği ve numunesi hükmündedir.
Bakınız! gerek doğada ve gerekse evrende muvazeneli bu muhteşem sistemlerle ilgili olarak, Albert Einstein ne diyor: “Doğa olayları istatistiksel değildir. Çünkü Tanrı zar atarak iş görmez.” Einstein bu ifadeleriyle Allâh’ın işi şansa ve tesadüfe bırakmadığını, ince hesaplarla ve matematiksel kurallarla evreni ve varlıkları yarattığını nazara vermiştir.
Yağmurun oluşması, bir sır ve muamma iken sonradan hava radarlarının keşfedilmesi ile, yağmurun geçirmiş olduğu evreler belirlenmiş oldu. Önce ısınıp buharlaşan su, rüzgar vasıtasiyla havalara çıkar. Ardından bu tanecikler birleşip bulutlar meydana gelir. Ve yağmur dediğimiz tane (habbe) cikler haline gelir.
İşte Kur’an’da yağmurun oluşumu ile ilgili aktarılanlar tam da bu süreçlerden bahseder. Havadaki bu toz zerrelerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Gittikçe yoğunlaşan bu su damlacıkları, yağmur damlalarına dönüşür. Kur’an’da, bu aşamalar doğru bir sıralamayla anlatılmıştır.
İlgili âyette: “Görmedin mı ki, Allâh bulutları (gökte yürütmekte) sürmekte, sonra aralarını birleştirmek, sonra da onları üst üste yığmaktadır. Böylece yağmurun, bunların arasından akıp çıktığını görürsün.Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutları) indiriverir.” (5)
Allah’ın “Her şeyi çift çift yarattığı” ile alâkalı yazdığım makalede, buradaki “her şey” ibaresine bulutları da katarak, artı (+)  yüklü bulut ile eksi (–) yüklü bulutların bir araya gelerek, bir nev’i birleşerek döllenmenin hasıl olduğunu, şimşeğin de bu izdivacın adeta bir işaret fişeği olduğunu izah etmiştim. Yine yağan yağmurun da bu birleşmenin semeresi yani meyvesi olduğunu nazara vermiştim. Ki, âyetin ifade ettiği manaya da tam uygun düşmektedir.
Bu mu’cizevî olayı, o kadar basit ifadelerle izah etmek elbette ki kolay değildır. Oysa bu yağmur olayının meydana gelmesinin mahiyeti iç yüzü, bayağı düşündürücüdür. Bir sefer gökten gelen yağmur damlacıkları; rüzgar ne kadar şiddetli olursa olsun, birbirleriyle çarpışmamakta ve birleşmemektedir.
Yagmurun tane tane yer yüzüne inmesi bütün canlıların menfaatinedır. Eğer bu yağmur, kar ve dolu’nun habbeleri (taneleri), damlaları, birleşıp kocaman kitleler halinde yer yüzüne inseydi, büyük felâketlere, zararlara yol açacaktı.
Gökten gelen yağmur, dolu ve kar parçaları küçüklüğüne göre toprağa inmesi de, yer çekim gücüne göre yavaşlamaktadır.Yani bunlar ağırlaştıkça, yere iniş hızı da o denli artmaktadır. Elbette ki, gökten düşen bir çakıl taşı ile, bir uçak arasında çok fark olcaktır.
Yağan kar kristallerinin her biri, diğer taneciklerden tamamen ayrı desen ve milimetrik ölçülü nakışlarla süslenmiş olmaları, son zamanlarda keşfedilen ayrı bir mu’cizevî hakikattir. Kar’ın bu değişik ve gayet nizamî farklı şekilleri, Dünya’nın var oluşundan bu yana hep aynı minval üzere devam edegelmiştır.
Vilâyetlerimizin birinde, vakt-i zamanında bir halı fabrikasını ziyaret etmiştim. Yetkili birinin refakatinde fabrikanın içinde dolaşıp bilgiler almıştım.O fabrikada kocaman bir dokuma tezgahı vardı. O tezgahın bir tarafında değişik renklerden, dizili devasa iplik makaraları mevcut idi. Bilgisayarlardan milimetrik ince hesaplarla ayarlanmış şekilde, o iplikler halı zeminine akıyor ve kendilerine ait özel noktalara yerleşerek, o halıya renk katıyorlardı. Şu fabrika ve bu tezgah bir fabrikatörü ve düzenli, dizilmiş o iplikler ile o muntazam standart renkli, nakışlı halılar, şüphesiz bir mühendisi gösterdiği gibi, o halı tezgahından kat be kat daha üstün ve daha düzenli, gökten inen, birbiriyle eşit ölçülerde o yağmur taneleri de, bize son derece şefkatli olan, Rahmet-i İlâhiye’yi göstermez mi?
Ve şu ayette, Allâh Su’yun değişik hallere evrilmesi üzerine yemin ederek inanmaya ve düşünmeye bizleri davet eder: “Yemin olsun ki, onu (su’yu) aralarında düşünüp, öğüt alsınlar diye, evirip çevirmekteyiz.” (6)
Su’ya dair Kur’an’da zikri geçen ve çok da hoşuma giden, şu âyeti de nakletmeden geçemiyeceğım: “O (cc) gökten su indirendir. İşte biz, her çeşit bitkiyi onunla bitirdik (yeşerttik) o bitkiden de, kendisinde üst üste binmiş taneler, bitireceğimiz yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinın meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (7) buyurulmuştur.
Yontulmuş basit bir taş için bile, “Yontma taş devri medeniyetine aittır.” Denilmiyor mu?
Kim top, tüfek, bomba gibi bir silahın tesadüfen meydana geldiğini ve barut, kapsül ve tetiğinin rastgele çekilip ateşlendiğini iddia edebilir ki?
Başımızdaki bu cismani gözler, Allâh’ı görmeye yetmez ama, neye baksa, orada Allâh’ın Esma ve sıfatlarını yansıtan ışıklarını ve tecellilerini görebilir.
Uyku taklidi yapıp gözlerini kapatanlar veya gözleri bağlı olanlar veya görmek istemeyenler, gündüzlerini gece yaparlar.
Önemine binaen, hayat kaynağımız olan “Su” bahsi üzerine mütâlâamıza devam edeceğiz.

Her arayan bulamamıştır ama,
Bulanlar hep arayanlar olmuştur.

Kendini arayan ve bulanlardan olmanız temennisiyle;
Sonsuz selâm ve sevgilerimle…

Dipnotlar

(1) Sözler. S.687
(2) Yunus: /101
(3) Lem’alar s. 306.
(4) Yasin 36/33.4.5
(5) Nur 24/43
(6) Furkan 25/53
(7) En’am 6/99

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*