Bediüzzaman’ın Meclis’te M. Kemal’le tartışması, neşrettiği “beyânnâme” ve “mektup” (1)

Said Nursî’nin “Bediüzzaman” unvânı…

“Hür Adam” filmi ile bir kez daha gündeme gelen Bediüzzaman’ın Ankara’ya dâveti, ilk Meclis’i ziyareti, Meclis’te on maddelik “beyannâme”yi neşri, bunun üzerine şâhidlerin ifâdesiyle M. Kemal’le sert tartışmaları ile ilgili medyada geniş tartışmalar devam ediyor.

Nihâyet bir gazetede, Bediüzzaman’ın Ankara’da bulunduğu bir sırada milletvekillerine dağıttığı sözkonusu “beyannâme”nin sâdece başındaki hitabın ve sonundaki imza kısmının değiştirilerek “M. Kemal’e hitaben yazdığı” ileri sürülen “orijinali”nin Çankaya Arşivinde bulunduğu iddia edilen “mektup”la ilgili değerlendirmeden önce, mevzu ile alâkalı diğer iddialar meyânında evvela Said Nursî’nin “Bediüzzaman” unvânı geliyor.
Bazı maksatlı yayınlarla, “Bediüzzaman” unvânının kimlerce ve nasıl verildiği sorusuyla, bu unvânın sanki Nur Talebeleri tarafından verildiği isnadında bulunuluyor.

Oysa “zamanın hârikası” ve “çağın eşsiz güzelliği” anlamına gelen bu unvânı, öncelikle devrinin ilim adamları ve ilmî müesseseleri tarafından verilir.

Fevkalâde hareketli tahsil hayatında ve sonrasında devrin ulemasıyla çeşitli zeminlerde yaptığı hararetli ilmî münâzaralarla ilim dünyasının takdirini kazanan, dinî ilimlerdeki ve muhtelif fenlerdeki tetkiklerle müsbet ilimleri mezcettiren geniş birikimi ve ilmî üstünlüğünü ispat eden ilmî şahsiyetiyle “Bediüzzaman” ünvânını hak ettiği görülür…

DEVRİN ULEMASININ TAKDİRİYLE

Bu ilmî vukûfiyetinden dolayı daha gençliğinde “Said-i Meşhur” sıfatıyla tanınır. 1892’de Siirt’te medresesine gittiği ve ders aldığı Molla Fethullah Efendi, genç Said’in günde bir-iki saat çalışıp ezberlediği başta İbnü’s Sübkî’nin dört mezhebin fıkıh usûlünü anlatan Cem’ül Cevâmi kitabı olmak üzere, diğer medrese kitaplarından imtihan etmesi ve sorduğu bütün sorulara eksiksiz cevap vermesi üzerine, “Bizim medreseye gâyet zekî bir talebe geldi. Her ne sual ettimse, duraklamadan cevap verdi; bu yaşta zekâsına, ilmine, fazlına hayran kaldım” diyerek “Zekâ ve hıfzın (ezberin) ifrat derecesiyle bir kimsede toplanması nâdirattandır” hayretiyle hayranlığını ifâde eder.

“Bediüzzaman-ı Hemâdanî”ye benzetip il olarak “Bediüzzamanlık” ünvânını verir; “Bediüzzaman” diye hitap etmeye başlar. Bilâhare Said Nursî de 1946 yılında Emirdağı’nda talebesi Re’fet Bey’e yazdığı mektupta bu hâdiseyi hatırlatır. (Abdulkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursî Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c.1, 109-110); Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 65,66)

Said Nursî’nin “Bediüzzaman’lığı” sâdece Şarktaki medrese çevreleriyle ve yagın bir biçimde halkın arasında kalmaz, Osmanlı ilim dünyasında da bu unvânla tanınır ve bilinir.
Mesela, İkinci Meşrûtiyet ve Hürriyetin ilânı esnasında Osmanlı’daki gelişmeleri yakından tâkib etmek ve devrin ilmî, fikrî ve siyasî akımlarını incelemek için İstanbul’a gelen Mısır’ın meşhur âlimlerinden Ezher Üniversitesi reisi Şeyh Bahid Efendi de ilmî şöhretini duyduğu Said Nursî’yle ilmî sohbetlerde bulunur; aldığı veciz ve net cevaplar karşısında, “Ancak Bediüzzaman bu beyânda bulunur” diye “Bedüzzaman” unvânını takdir eder…
Şam ve Bağdat’taki önde gelen alimlerin “İşârâtü’l-İ’caz gayet harika ve emsalsiz bir tefsirdir” diye takdirlerinin yanı sıra, dönemin ilim, şeriat ve Kur’ân cihetinde müdakkik ve söz sahibi büyük alimlerinden İstanbul’da Fetva Emîni Ali Rıza Efendi’nin dostlarına müteaddit defalar, “Bu İşârâtü’l-İ’caz, bin tefsir kuvvetinde ve kıymetindedir” beyânıyla, “Bediüzzaman’a kemal-i hürmetle selâm ederim. Bediüzzaman, şu zamanda, dîn-i İslâma en büyük hizmet eylediğini ve eserleri olan Risâle-i Nur’un tam doğru olduğunu katiyen tasdik ederim. Cenâb-ı Hak onu muvaffak eylesin” beyânı ve duâsı, muhtelif isimlere dayanarak kaynaklarda yer almakta…

OSMANLI RESMÎ YAZIŞMALARINDA

Keza Osmanlı resmî devlet belgelerinde birçok yerde Said Nursî’nin isminin önüne “Bediüzzaman” unvânı yazılır.
Birinci Dünya Savaşında Gönüllü Alay Kumandanı olarak Ruslarla ve Ermenilerle savaşırken esir düştüğü Van’dan Sibirya’daki Kosturma’ya götürülmek üzere diğer esirlerle bekletildiği Tiflis’te bulunduğu sırada, Bitlis Vali vekili Memduh Bey tarafından (9 Ağustos 1332) 22 Ağustos 1916’da “Bab ı Âli Dahiliye Nezâreti (İşçileri Bakanlığı) Şifre Kalemi”ne telgrafla gönderilen ve (10 Ağustos 1332) 23 Ağustos 1916’da “nezâret kalemi”ne ulaşan yazıda, “Tiflis’te bulunan Bediüzzaman Said i Kürdî’ye para gönderilmesi” istenir.

Ardından (28 Ağustos 1332) 1 Eylül 1916 tarihli Dahiliye Nezareti’nin cevabında “Hilâl i Ahmer (Kızılay) vasıtasıyla 60 liranın mûmaileyh Bediüzzaman’a irsali”nin Nâzır Beyefendi (Tâlât Paşa) tarafından emr ü tensib buyrulduğu” bildirilir. Peşinden Dahiliye Nazırı Tâlât Bey’in Dahiliye Nezâreti Kalem i Mahsusu (özel kalemi) kanalıyla Hilâl i Ahmer’e gönderilen 59/3 sayılı ve (7 Eylül 1332) 20 Eylül 1916 tarihli tezkere ile Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Reisi Besim Ömer Paşa’nın Tâlât Paşa’nın emirnâmesine üç gün sonra verdiği cevapta da Said Nursî için “Bediüzzaman” unvânı kaydedilir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde “DH KMS,1334 Za 26,No:41/ 36; “Bediüzzaman Said Nursî, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Abdülkadir Badıllı, İstanbul- Nisan 1998, Cilt 1, shf. 408-410)

Yine esâretten firar edip Petesburg’a uğrayarak Varşova ve Viyana’dan sonra “esir subay” olarak tren yoluyla Sofya üzerinden İstanbul’a gelen Said Nursî’nin “esâretten avdetini (dönüşünü) İstanbul gazeteleri “Bediüzzaman” unvânıyla duyurur.

8 Temmuz 1918 tarihli Tanin gazetesinin, “Kürdistan ulemâsından olup, talebeleriyle beraber Kafkas cephesinde muharebeye iştirak eylemiş ve Ruslara esir düşmüş olan Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi âhiren şehrimize muvasalat eylemiştir (ulaşmıştır)” haberi bunun bâriz belgesi.

ŞEYHÜLİSLÂMLIĞIN “MAHREÇ PÂYESİ”NDE

Keza Ordu Kumandanı Enver Paşa’nın Said Nursî’yi ordu kontenjanından Osmanlının en yüksek ilmî müessesi olan Dar’ül Hikmet’ül İslâmiye azâsı olarak seçilmesi talebi ve yine Enver Paşa’nın takdirâtıyla kendisine Osmanlı’nın Şeyhülislâmdan sonra en yüksek ilmî pâyesi olan “mahreç pâyesi”nin verilmesine dair resmî devlet yazışmalarında da hep “Bediüzzaman” lâkabı zikredilir.

 “Âtıfetlû Efendim Hazretleri!” başlığıyla, Şeyh’ül İslâm Musa Kâzım Efendi’nin Said Nursî’ye “Mahreç Pâyesi” verilmesi için hazırlayıp Padişah Mehmed Vahdettin’e sunduğu (18 Zilkade 1336) 26 Ağustos 1334 tarihli tezkerede “Bitlis’te Ruslarla vukua gelen muhârerata (savaşa) iştirak edip esir düşmüş; ve bu kere avdet eylemiş olan Bediüzzaman Said Kürdî’nin aşâirin (aşiretlerin) harbe sevki hususundaki mesâi-î hâmiyetmendânesine (hâmiyetlicesine mesâisine) ve müşâhid olan hidemât-ı bergüzide-i vatanpervânesine (seçkin vatanperverâne hizmetine) binâen bir rütbe-i ilmiye ile taltifi Harbiye Nezâret-i Celîlesinden (Millî Savunma Bakanlığı – Genel Kurmay Başkanlığı’ndan) iş’ar olunmuş (bildirilmiş) ve âhiren Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye azâlığına tayin olunarak tanzim edilen irâde-i seniye layhası leffen (yazılı mütalâa ile ekte) arz ve takdim edilmiştir” denilir.

Sultan Vahdeddin’in, Bediüzzaman’a “mahreç pâyesi” verilmesi hakkındaki aynı tarihli “Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye azâsından Bediüzzaman Said Efendiye mahreç pâyesi tevcih olunmuştur. Bu irâde-i seniyyenin icrâsına Meşihat memurdur”  diye yazılan “irâde-i seniyye” evrakında da kendi el yazısı geçmektedir. (Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 196,197)

Başbakanlık Osmanlı Arşivi neşriyatından “Arşiv Belgelerine Göre Kafkasya’da Ve Anadolu’da Ermeni Mezâlimi” kitabının 86., 97. ve 98. sayfalarında Said Nursî’nin talebeleri ve emrindeki milislerle Ruslara ve Ermenilere karşı yaptığı cansiperâne mücadele de şahidlerin ifâdesiyle “Bediüzzaman” unvânıyla anlatılır. (Mufassal Tarihçe-i Hayatı, 394)

VE MECLİS ZABITLARINDA…

Gerçek şu ki Said Nursî’nin daha Osmanlı döneminde yazdığı makalelerin önemli bir kısmı “Bediüzzaman” imzasıyla gazetelerde yer alır. Örneğin 19 Kasım 1908 tarihli Şurây-ı Ümmet Gazetesi 46. nüshasında neşredilen “Hamidiye Alaylarına Dair Beyân-ı Hakikat” başlıklı makalesinin altında “Bediüzzaman” imzası var.
Ayrıca 1912’de ikinci tab’ı “Arabî Hutbe-i Şâmiye” eserinin ikinci zeyli olarak İstanbul Matba-i Ebuzziya’da bastırılan ve bilâhare 1920’de Evkâf-ı İslâmiye matbaasında basılan Sünûhat kitabının sonuna ilâve edilen “Devâ’ül Ye’s” kitabına, ayrıca, dönemin çeşitli matbaalarında basılan, “Hutbe-i Şâmiye”,  “İşârât”, “Rumuz”, “Hakikat Çekirdekleri”, “Nokta”, “Lemaat”, “Tulûat” gibi Türkçe ve Arapça eserlerinin üzerinde müellif olarak “Bediüzzaman” ya  da “Bediüzzaman Said Nursî” imzası var.

 Yine Osmanlı devletinin kendisine verdiği hüviyet cüzdanındaki “isim ve unvân” bölümünde, “Bediüzzaman Said Efendi” yazılır.

Bunun gibi “Eski Said” dediği Osmanlı’nın son döneminde te’lif ettiği “Muhâkemat”, “Münâzarât” ve “Sünûhat” gibi eserlerinin hem Türkçe asıllı Osmanlıca ve hem yeni yazı Türkçe baskıları “Bediüzzaman Said Nursî” imzasıyla yayınlanmış. Keza Said Nursî’nin hayatına dair bütün tarihçelerde, mahkeme müdafaalarında, iddianâmelerde, resmî ve gayr-ı resmî belgelerin önemli bir yekûnunda “Bediüzzaman” ismi açıkça zikredilmiş.
Ve çoğu İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’dan olan eski mücâhid arkadaşlarının ısrarlı dâvetleri sonucu Ankara’ya gelip ziyâret ettiği Büyük Millet Meclisi’nin Zabıt Ceridesinin c: 24, sahife: 457 ve Rumi 9 Teşrin i Sani 1338 Milâdî 22 Kasım 1922 tarihli “yevmiye tutanağı”nda milletvekillerinin Meclis Başkanlığı’na sunduğu “beyân-ı hoşâmedi (hoşgeldin merâsimi)” teklifinde de Said Nursî’nin ismi “Bediüzzaman” unvânıyla yazılır.

“Ulemâdan Bediüzzaman Said Efendi Hazretleri’ne beyân ı hoşâmedi” başlığıyla “Riyâset i Celîleye, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına” başlığıyla verilen takrirde (önergede) “Vilâyât ı Şarkiye ulemâ i benâmından (nâmlı, tanınmış âlimlerinden) olup, Anadolu gazilerini ve Meclis i Âli’yi (Büyük Millet Meclisi’ni) ziyaret etmek üzere, İstanbul’dan buraya gelerek, samiin (dinleyici) locasında bulunan Bediüzzaman Molla Said Efendi Hazretleri’ne hoşâmedi edilmesini teklif eyleriz” denilir.

Özetle, hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî evrak ve belgelerinde Said Nursî’ye verilen “Bediüzzaman” unvânı resmen belirtilir…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*