Çile mesleğinde sadakat yolculuğu

Image
Dünya durdukça var olacak olan, her geçen gün dünyanın bütün coğrafyalarında kök salıp sünbüllenen, Nur dâvâsı diye isim yapan, tâbir-i diğerle “çile mesleği” olan bir kudsî dâvâdan bahsediyoruz.
Onu dünyaya hediye eden asrın manevî doktoru Bediüzzaman Hazretleri, çocukluğundan beri hep bedenî ve ruhî çilelerle iç içe yaşamış ve kaderin fetvasıyla hayatını son nefese kadar böyle sürdürmüştü.
Sağlam iradesi, geniş ufku, inanılması güç enerjisi, çok aşırı insan sevgisi, bilgi, ilgi ve kararlılığı karşısında bütün olumsuzluklar adeta eriyor ve müsbete dönüyordu. Gözünü kan bürüyüp, hislerine ve nefsine teslim olmuşlardan başka, bütün makul düşünce sahipleri üzerinde müthiş bir müsbet tesir bırakıyordu.

Onun çilesi, yetimlik ve öksüzlükle başlamıştı. Sonra dokuz yaşından ölünceye kadar devam eden gurbetler başladı. Kararlı duruşu ve üstün zekâsının karşılığı olarak “medreselerden” dışlandı.
Harbin en dehşetli anlarını bütün acılarıyla ve zorluklarıyla çekti. Dünyanın en soğuk coğrafyasında “esarete” ve “sürgüne” lâyık görüldü.
Sükûnet için çekildiği dağlardan zorla indirildi. Öz vatanında kısa bir seyahat hürriyeti bile âdeta onun için çok lükstü. Hayatına kast edecek yirmiden fazla zehirlenmeye maruz kalmıştı.
Resmî ideolojinin müsaadesi dışında görüşmesi veya kendisiyle görüşülmesi söz konusu değildi. Dünya tarihinin utanç tablolarından biri olarak; okumak ve yazmak onun için yasaklanmıştı.
İsyan etmesiyle imha edilmesi, yapılacak inanılmaz baskılarla hayatına kendisinin kast etmesi için akıl almaz tuzaklar kurulmuştu.
Adalet, demokrasi, insan hakkı, inanç hürriyeti ve vicdan muhasebesi onun için kalın duvarlar arkasına hapsedilmiş, vicdanlar onun için mühürlenmeye çalışılmıştı.
Hakaret ve iftiralar, Peygamberimizin (asm) yolunda olanlara yapılanların hemen hemen aynısı olarak ona tatbik edilmişti.
Her türlü mahrumiyetler onun için hazırlanmış ve meydan almıştı.
Bütün bunlara rağmen; Molla Resuller, Molla Hamidler, Ali Çavuşlar Erek Dağında onun için çilehaneyi tercih etmişti. Çünkü o, onlarla hemhâl olmuştu. Molla Resul su ve odun taşırken: “Benim himmetim bırakmıyor kardeşim” diyordu.
Bayram Yüksel, günün onca yorgunluğundan sonra bir testi su için tam iki saat Çam Dağı yolunda çileyi göğüsleyerek vefayı ve irfanı göstermişti.
Zübeyir Gündüzalp bu çileye talip olmak için bir çırpıda mesleği bırakmıştı.
Tahirî Mutlu, o çileyle yoğrulmak için vatanını terk etmişti.
Hüsrev Altınbaşak, o çileyle barışmak ve karışmak için eşi dostu terk etmişti
Mustafa Sungur, çileyi kendine arkadaş seçip, yâri, evlâd-ı iyali ve mesleği terk etmişti.
Hulusi Bey, o tatlı çileler için yüksek makamlara ve saltanata arkasını dönmüş, Kur’ân güneşine yönelmişti.
Mehmed Feyzi, çileyi manevî saltanata tercih etmişti.
Hafız Ali, o çile için hayatını ortaya koymuş ve zindanları tercih etmişti.
Çekilen o çilelerdir ki; şimdilerde sıcak mekânlarda sohbet imkânlarını bulduk.
O çilelerdendir ki; Nurları dünyaya yaymaya başladık.
O çilelerdendir ki; hayatımızı hayatı verene biraz olsun vermeye razı olduk.
O çilelerdendir ki; bizi biz yapan değerlerimizi unutmadık, yeniden tanıdık.
O çilelerdendir ki; benliğimizle ve kimliğimizle buluştuk.
Şimdi bize düşen, karşımıza çıkacak olan tatlı çileleri ve imtihanları sabır ve sadakatle kabullenmek ve istikametle dâvâya sahip çıkmaktır.

 

{mosmodule module=imza-eren}Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*