Haftaya ‘sonu’ndan, yıla ‘yaz’dan başlayıp değerlendirmek

Hafta sonu” yani, yedi günlük zamanın baki kalan dilimi anlayışı.

“Yaz ayları” hasadı, rahatlığı, dinlenmeyi, tatili çağrıştıran on iki aylık zaman şeridinin yıl bazında öne çıkan bir parçası algısı.

Felsefenin tayin ve tesbit ettiği hızlı hayat şartları… Bu hayatın dünyevî kuvvetli cazibesi…Şartlandırılmış “sosyal hayatın” zaman şeridini bölen ve tesbitleyen, tatili ve eğlenceyi merkeze koyan “hafta sonu, yaz (tatil) ayları!” düşünce ve kavramları…

“Hafta sonu, yaz (tatili)” terminolojilerinin kafalardaki şartlanmışlıkları: Eğlence, istirahat, tatil, atalet, malayani şeyler, oyun, oynaş, dinlenme algısı…

Peki hayat denen büyük nimet bu mu? İnsanlık bu mu? Zaman bunun için mi insanlara bahşedilmiş bir nimettir?  

İmanlı hayat, gerçek hayat ve gerçek insanlık nedir?

İmanlı, akıllı ve muhakemeli insanlar için ahiret hayatına hazırlık yapılabilecek, değerlendirilebilecek en uygun zamanın; “hafta sonu” veya “yaz ayları (tatili)” olabileceğini hiç düşündük mü?

Hayat bir su gibi hızla akıp gidiyor. Bu hızlı akış içerisinde zamanı ve mekânları durdurmak mümkün olmadığına göre elde tek çare kalıyor: Bu büyük nimeti değerlendirmek.

Şu fani dünyada uhrevî meyvelere nail olmak ve baki bir eser bırakabilmek için “hafta sonları’’nı ve ‘’yaz aylarını” sonun başına alarak manevi hayatımıza gerekli olan depolamaya, çekirdeğe ve sümbülleşmeye dönüştürebiliriz!  

Nasıl mı? Nerede mi? Neyle mi? Kimlerle mi? Ne zaman mı?

Kur’ân’la, Cevşen’le, Risale-i Nur ve onu şerh / izah eden kitaplarla meşgul olarak… Mütalâalı, müzakereli derinlemesine okuyarak!

Bulunduğumuz her mekânda: Evlerimizde, piknik alanlarında, yazlıklarımızda, deniz kenarında, göl kenarında, dağlarda, bayırlarda, çadırlarda, sahralarda mümkün olan her yerde…

İlk önce kendimizden başlayarak. Sonra aile fertleriyle, mümkünse komşularla, akrabalarla, münasip olan dostlarla, talebelerle, her hal ve şartta rastladığımız, tevafuk ettiğimiz, muhatap olduğumuz her bir fertle.  Yabancılarla… Hâsıl-ı kelâm herkesle!

Makuliyete, ortamın şartlarına, mizaçlara saygı göstererek… Usûle aykırılık yapmadan, fıtrî kanunlara uyarak, içtimâî esasları zorlamadan, nazik, sabırlı, muhakemeli, hakkaniyetli ve metanetli davranarak…

Zaman dilimini de çok iyi ayarlayarak… Günün en sakin, en uygun, en verimli olabilecek saatlerinde, birlikte tesbit edilen zamanlarda… Meşveretle, adaletli ve makul davranarak…

Hafta sonlarını, yaz aylarını, bu yılın bu zaman dilimlerini manevî hayatın bir başlangıcı ve zembereği, deposu, hafızası ve meyvedar bir ambarı yapmaya dönüştürebiliriz. Başlangıçta birkaç dakika… Kısa fasılalarla… Zamanla birkaç saate çıkararak… Devamlı ve kararlı bir şekilde bu manevî tefekkür halkasını mekânların süsü ve nişanesine döndürebiliriz.

“Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem şuhûr-u selâsenin gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması, elbette bir derece neş’eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur size fütur vermesin. Çünkü o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bâhusus, siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz.

“Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenâb-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur.

“Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: (…) Yani, Semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.’’ (Barla Lâhikası, eski s. 143/4, yeni: 418, mektup no: 214) hakikatlerine masadak olabilir miyiz?

Manevî eksikliğimizi tesbit edip, hissedip, kendimizi takviye edebilir miyiz? İlham kaynağı mu’cizevî Kur’ân tefsirlerini; birlikte, mütalâalı, müzakereli, dikkatli ve derin okuyarak şahsî, ailevî, millet ve ümmet olarak o derin problemlerimize bir nebze olsun çareler üretebilir miyiz?

Bu tür faaliyet ve plânların kalp, ruh ve his dünyamızda çok farklı bir halet-i ruhiye, farklı bir enerji ve sinerji, farklı bir istek meydana getireceği aşikârdır.

Genelde bütün dünyada hafta sonları ve yaz ayları “dinlenme ve tatil” olarak telâkki edilir. Yani bir nevî istirahat, zaman öldürme, hatta—bağışlayın—tembellik olarak algılanıp uygulanır.

Risale-i Nur hareketi “ezber bozan, aksiyoner” bir hareket. Materyalizm ve dünyevîlikten gelen bütün “ülfet, alışkanlık ve tiryakiliği’’ reddeden, onun yerine ‘’İlâhîliği, müsbeti ve hakkın hükümlerini’’ âmir kılan bir dâvâ. İşte bütün bu menfîliklere karşı bu eserlere muhatap olanlar eşyayı ve olayları “hak” namına kullanmada ve yorumlamada vazifedardırlar. Yeni hafta sonlarını ve yaz aylarını iç dünyamızda nurlandırma “zembereğine” dönüştürme projesi hayatımıza yepyeni güzellikler katacaktır. Böylece “hafta sonları ve yaz ayları’’ bir nevî “güç motoru” haline gelebilecektir!

Yeni bir anlayışla bir “ezberi’’ daha bozabiliriz! Fırsatı hizmete dönüştürebiliriz!

İyi bir niyet ve güzel bir programla, “hakikat mesleğine” uygun olan, “hafta sonu / yaz ayları” gerçeğini hizmet faaliyetine dönüştürmeyi başarabiliriz inşaallah!

Bu tür faaliyetler ilk önce aile fertleriyle mini bir meşveretle taze olarak başlar. Sonra mahal, ilçe, il, bölge, ülke ve dünya ölçeğine kadar giden bir tatlı dalgalanmaya dönüşebilir. Daha etkili ve yoğun taşımayı gündemimize alabiliriz.

Böylece “hafta sonu ve yaz ayları” gerçeği manevî hayatımıza yeni bir enerji ve hareketlilik getirip, ömür dakikalarını sevap ve ibadete çevirme vesilesi olabilir.

Bu tür bir tatbikat; “taklitten” tahkike geçmenin çok faydalı bir yolu olabilir.

Dünyayı istilâ etme eğiliminde olan “materyalizmin” insanlığa getirdiği belâlardan kurtulma çaresi; manevî eğitimli insanların çokluğu ve manevî katkılarıdır. Bu tür hizmetlerle sağlanan manevî kazanımlar, arzın dengesini sağlamada hak namına bir nebze de olsa kaktı sağlamış olacaktır.

Kendimizden başlayıp, aile fertlerimiz, akraba, dost ve yakın çevremizle bütün insanlığa gidecek bu tür okuma ve dua faaliyetlerinin planlanıp tatbik edilmesi ve bütün imkân ve zamanımızı değerli aile fertleri, akraba, dost, dava adamı olan kardeşlerimizle birlikte sürekli ve etkili bir şekilde kullanmak niyet ve temennisiyle…

NOT: Geçmiş Leyle-i Beratınız ve gelecek olan; ayların sultanı “Şehr-i Ramazanınızı” şimdiden tebrik eder, bütün inananlara ve insanlığa huzur, barış ve saadet getirmesini Rabb-i Rahimden niyaz ederim.  N. E.  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*