Herşeyi okumak

İlk emir “Oku!” idi.
Ve her şey ondan sonra bilinmeye başladı.
Hem de satır satır, hece hece…
Kâinatın sırları bir bir açılmaya başladı.

O sadece bir kitap okuma anlamında değildi.

 

Bilmek idi, anlamak idi.
Bediüzzaman Hazretleri bunun çok canlı hallerini yaşamıştı.
Ve onu satırlara yansıttı.
Satırlar risâle oldu, kelimeler yol işaretleri…
O da mesajını “Oku!” emrinden almıştı.
Her müceddidin rehberi Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) idi.
Bediüzzaman “Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tâlimiyle anladım ki…” diyordu.
Bir İstanbul seyahati esnasında bir tavus kuşunu yirmi dakika seyredip, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerini o güzel yaratıkta seyrederken; onu da bir başkası izlemişti.
Acaba neden?
“Bir tavus kuşu yirmi dakika izlenebilir mi?”
Evet izlenir.
Meşhur bir kaide vardır:
“Köre ne, görene” derler.
Görmek başkadır, okumak başkadır.
Her şey okunabilir.
Hayatın her alanı okunacak kelimeler ile doludur.
Tefekkür yolunun basamakları bunda saklıdır.
İbret ve dersler çıkarırız.
Bir karıncadan, bir sinekten, bir böcekten, çağlayan bir ırmaktan, beklemediğimiz bir musîbetten, dostlardan gördüğümüz vefasızlıktan…
Bunlar hafızalarda yerini alırken, ahiret hayatımıza da yansır.
Orada sünbüllenirler.
“Burada Elhamdülillah dersin, orada Elhamdülillah yersin” gibi.
Kimse şairin bu sözüne kulak asmaz o zaman:
“Hem okudum, hem yazdım, yalan dünya senden bezdim”
Böyle demeden, okumak ve dünyanın da hiçbir yalanı olmadığını idrak edebilmektir mesele.
Hayatın şakası yoktur.
Her an ve her saniye….
Bizim defterimiz, daima hayat hallerimizi yazıyor.
Siz ister okuyunuz, ister okumayınız.
Sizi daima okuyan ve yazan Biri hep vardır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*