Mahkemelerdeki Nurcular

Bir zamanlar Nur Talebesi olmak cesaret isterdi.

Bütün cesaretini ortaya koyamayan o dâvâda yürüyemez idi.

Bu haller ilk defa Bediüzzaman Hazretlerinin hayatında görülmüştü…

İlk defa jandarma nezaretinde Bitlis iline nefyinde, Toptaşı Tımarhanesi, 31 Mart hadisesinde, şimdiki İstanbul Üniversitesi, eskiden Harbiye Nezareti olarak kullanılan binada, Eskişehir Hapishanesi, sonra Denizli, daha sonra Afyon Hapishanesi vs…

1925 yılından, hayatının sonuna kadar devam eden mecburî ikametgâhlar…

Bu haller Nur Talebelerinin hayatlarında yaşayış biçimi haline geldi.

Hukuk tarihinde emsali görülmeyen hadiseler yaşandı.

Hükümeti ve devleti âlet edenler, Nurculara adeta kan kusturdular…

Aslında bu sayede, bilmeyerek kader-i İlâhînin tecellesine vesile oldular.

Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı.

Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce talebesi yetişti.

Korkmadılar ve yılmadılar.

Hapishaneler “Medrese-i Nuriye” haline geldi.

Nice azılı katiller, idamlık mahkûmlar, idam sehbasına gidenler, Nur Talebesi olarak son nefesini verdiler.

İlk bine yakın mahkemede hep Nurlar konuşuldu.

On bine yakın savcı ve hâkim bu dâvâlar ile haşir neşir oldu.

Onlar perde altındaki gizli kuvvete boyun eğmeyerek hakkın tecellisine hizmet ettiler.

Adliyeleri siyasete âlet etmediler.

İşte bu mahkemeliklerden biri de, merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey ile Kirazlı Mescid Sokağında beraber kalan “Baba Sadık” idi.

Defalarca karakol ve mahkemelerde Nur dâvâsından muhakeme oldular.

Baba Sadık, Çorum Kargı ilçesinde orman şefi gibi önemli bir görevde iken istifa ederek Risalelerin ilk basıldığı Ankara’ya Üstadın emri ile gelmişti.

Ankara’da ve İstanbul’daki karakol ve mahkemelerde Üstadı ve Nurları kahramanca müdafaa etti.

Daha sonra Çorum iline yerleşen Baba Sadık Ağabey, hizmetlerin inkişafı için bir ömür boyu mücadele etmiştir.

Yine böyle bir ihbar neticesinde bir akşam üzeri iki bekçi, evin kapısını çalarlar.

Kapıyı Baba Sadık açar:

“Buyurun Efendiler?”

Bekçilerden biri ukâla bir ses tonu ile:

“Sadık Büyükkaragöz sen misin?”

“Evet benim”

“Bizimle karakola kadar geleceksin”

“Ne için acaba?”

Yine ukâla bir tavır ile:

“Seni sorguya çekecek biz değiliz, üzerini giyin ve gel, o kadar.”

“Tamam biraz bekleyin”

Eve gelen Baba Sadık annesinin ve yenge hanımın ve de çocukların meraklı ve endişeli bakışlarına:

“Merak etmeyin, karakoldan çağırmışlar, gidip geleceğim. Gelemezsem dükkâna, kalfaya söyleyin söz verdiğimiz gömlekleri zamanında yetiştirsin.”

Yenge hanım ve annesi bu hallere alışıktır.

Gözyaşları içinde Baba Sadık’ı uğurlarlar.

Eskiden her karakolda jip veya taksi yoktu.

Zanlı, karakola elleri kelepçeli ve jandarmanın kolları arasında götürülürdü.

Komşular ve yolda Baba Sadık Beyi görenler içlerinden acıyanlar vardı bir de “Oh oldu, belâsını buldu, bir Nurculuk deyip tutturdular, İslâmiyet ve camiler varken bu da ne ise” diye hayıflanıyorlardı.

Baş komiser ve polisler bekledikleri zanlı Sadık Efendinin ifadesini almaya başladılar.

“Söyle bakalım, bu işlerle neden ilgileniyorsun?”

“Hangi işlerle?”

“İstanbuldan seni buraya kim gönderdi?”

“Kimse göndermedi, kendim geldim.”

“Senin memleketin Tosya değil mi?

“Evet Tosya.”

“Burada kimin var, neye geldin?”

”Her insanın her yerde kalma hürriyeti yok mu?”

“Var, ama senin durumun başka!”

“Nasıl başka imiş?”

“İstanbul’da Ziver adlı bir Nurcu ile beraber iken buraya seni o göndermiş.”

“Ne olmuş göndermiş ise?”

“Bak bize böyle diklenerek konuşma, sonun iyi olmaz”

“Sizin maksadınız nedir komiser bey?”

“Sen geldikten sonra Nurcular yoğun bir faaliyete geçtiler. Bunları sen organize ediyorsun. Bunları biz takip ediyoruz.”

“Bu faaliyetler suç değildir, biz hem kendi imanımızı hem de başkalarının imanını kurtarmak için çalışıyoruz. Başka bir gayemiz yoktur.”

“Bu işler size mi kaldı, memleketin cami ve hocaları var, sizin maksadınız başka?”

“Ne imiş maksadımız?”

“Halkı hükümet aleyhine kışkırtma.”

“Yok böyle bir maksadımız.”

“Peki şu ifadeni imzala.”

Baba Sadık ifadeyi imzaladıktan sonra, savcılığa sevk edilir.

Savcının huzurunda da aynı ifadeleri verir ve ağır ceza mahkemesine sevk edilir.

Ve yine cezaevi hayatı başlar.

Mahkeme günü beklenir.

Bu arada annesi, yenge hanım telâş ve endişe içindedir.

“Merak etme gelinim, bu Allah yolunun taşlı yollarıdır. Cennet ucuz değildir. Her şey Allah’ın takdiri iledir. Bazı insanlar vardır ki, onlar çile çeker, arkasından gelenler rahat eder.”

Bu sözlerden sonra yenge hanım sür’atle yatak odasındaki karyolaya yüz üstü kapaklanır ve hıçkıra hıçkıra gözyaşı döker.

Komşulardan yanına gitmek isteyen hanımlara da:

“Dokunmayın, ağlasın biraz rahatlar.”

Sonra ildeki Nurcular faaliyete geçerler, Bekir Berk Beye telefon ederler, o da vekâletname ister ve Bekir Bey mahkeme tarihinden bir gün önce Çorum’a gelir.

O akşam manifaturacı esnafından Hikmet Berker’in evinde bir araya gelirler.

Bu vesile ile Osmancık ve Kargı ilçesinden Nurcular da gelmişlerdir.

Dersler yapılır, muhabbetler edilir.

Her Nur Talebesi ve Baba Sadık Ağabeyin dostları ve komşuları mahkemeyi izlemek için gelirler.

Ve nihayet Ağır Ceza’da muhakeme başlar.

Savcı iddianamesini yapar.

Bekir Berk söz alır:

“Sayın savcı bey ve sayın hakimler! Sanık sandalyesinde oturan Sadık Büyükkaragöz kendi halinde, çevresine faydalı, Risale-i Nurları okuyup çevresindeki masum ve imana muhtaç insanlara Kur’ân hakikatlerini Allah rızası için anlatan bir insandır. Risale-i Nurlar ise defaatle beraat kararı verilen değerli eserlerdir. Bu bakımdan sanık Sadık Karagöz’ün tahliyesini talep ediyorum.”

Hâkim bey ise:

“Yıllarca bu devleti nur nur diye rahatsız ediyorsunuz. Nedir dâvânız, bu milletin diyaneti yok mu, vaizleri ve okulları yok mu, kendi kendinize güya din faaliyeti yapıyorsunuz. Milletin kafasını hurafe şeyler ile karıştırıyorsunuz. Bırakın bu işleri, işinize gücünüze bir bakın. Çoluk çocuğun akıllarını çeliyorsunuz. Devletin temel nizamlarını ihlâl ediyorsunuz. Bu devlet sizlere fırsat vermeyecektir.”

Daha sonra hâkim bey, Baba Sadık’a söz verir:

“Hâkim bey! Avukatımın ifade ettiklerine aynen iştirak ediyorum. Biz kimseden korkmuyoruz. Yaptığımız hizmet bir iman mücadelesidir. Siyaset yapmak, devletin temel nizamlarını tahrip etmek gibi bir maksadımız yoktur. Şuraya bir darağacı kurun, oraya vaaz kürsüsüne çıkar gibi çıkmazsam en nâmert insanım. Biz kimseden korkmuyoruz. Sizin yüksek adalet duygunuza inanıyorum ve beraatımı talep ediyorum.”

Hâkimler heyeti yaptıkları görüşmede ittifak ile Baba Sadık’ın beraatine karar verirler.

Bütün Nur Talebeleri sevinç içinde kucaklaşır ve dershanede son bir dersten sonra herkes mahalline döner.

Baba Sadık evine döner, ilk önce annesinin elini öper, sonra candan bir kucaklar. Çocuklar babalarına sarılır, yenge hanım sevinç içinde kocasını karşılar.

Annesi:

“Bak kızım sana ne dedim? Allah doğruların yardımcısıdır, şükürler olsun.”

Buna benzer haller yıllar boyu devam etti, sonunda Nurlar ve Nurcular serbest kaldı, bu defa başka engeller yollarına çıkarıldı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*