Medreselerin ıslâhında Medresetü’z-Zehra

Tarih boyunca eğitimde büyük reformlar, savaş, kriz gibi olağanüstü hallerin ardından yapılmıştır. Bu yenilikçi tavır, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde de ortaya konmaya çalışıldı. Fakat Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle, yapılmaya çalışılan ıslâh ve reform çalışmaları hükümsüz kalmıştır.

Van’da temeli atılan ve I. Dünya Savaşı sebebiyle geri kalan, Bediüzzaman Said Nursî’nin Medresetü’z-Zehra projesi ise, bu ıslâh çalışmalarının arasında, eğitime yüz yıl sonra bile ışık tutabilecek modelde bir örnektir.

Medreseler tarihine genel bir bakış

Ders okutulan yer anlamına gelen medreselerin ilk olarak ne zaman kurulduğu tam olarak aydınlığa kavuşmamıştır1. İslâm dünyasındaki medreseler arasında hem yapı, hem de eğitim, metot ve müfredatları açısından çok büyük benzerlikler bulunmaktadır. Bunun sebebi ise, medreselerin kuruluş amaçlarının dinî eğitim olmasıdır. Ancak daha sonra İslâm bilimlerinin yanında lisanî ve müsbet ilimlerin de bulunmasıyla sistemli birer eğitim-öğretim kurumları hâline gelmiştir. Medreseler, Selçuklularla birlikte üniversiter bir kimlik kazanmışlardır. (1040-1063) 2

Osmanlı’da son dönem medrese ıslâhı çalışmaları ve Medresetü’z-Zehra

XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı medreselerinde, müsbet ilimlerin ikinci planda kalmasıyla ve buna binâen lisanî ilimlerin öğretiminin de zayıflamasıyla birlikte medreseler giderek genel eğitim veren kurumlar olmaktan çıkmıştır. II. Abdulhamid’den sonra Şeyhülislâm Mustafa Hayri Efendi zamanında ciddî olarak ıslâhat yapmak istendi. Medresetü’l-Kudat, Medresetü’l-vâizîn, Medresetü’l-mutehassısîn gibi çeşitli medreseler kuruldu. Ancak I. Dünya Savaşı ve arkasından imparatorluğun tasfiyesi sebebiyle bu okullar uzun süreli olmadı.3 Bediüzzaman’ın Medresetü’z-Zehra namıyla, ilk olarak Bitlis, Van veya Diyarbakır’da kurmak istediği üniversitenin de amacı, Kürt ve Türk ulemasının geleceğini sağlamlaştırma ve eğitim-öğretimi doğuya medrese kapısı ile sokmak, seçme kabiliyetini ve irade yetisinin güzelliklerini göstermek ve ondan faydalanılmasını sağlamaktı.4 O dönemde kurulan çeşitli medreseler gibi Medresetü’z-Zehra’nın da temeli Van’da atılmış, Sultan Reşad, yapımı için 19.000 altın vermiş fakat bu ıslâh hareketi de I. Dünya savaşı münasebeti ile geri kalmıştır. Bundan sekiz-dokuz yıl sonra Bediüzzaman Said Nursî, Ankara’ya gitmiş ve 200 milletvekilinden 163’ünün imzasıyla 150.000 banknot verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak medreselerin kapatılmasıyla bu hüküm geçersiz kalmıştır.5 3.3.1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu maddelerine göre Maarif vekâletine (Eğitim Bakanlığı) devredilen medreselerin, Maarif Vekili Vasıf Bey tarafından kapatılması üzerine, bu kanun maddelerinde medreselerin kapatılmasıyla alâkalı açık bir hükmün bulunmadığına dair çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Ancak 4. Maddede İmam–Hatiplerin veya İlahiyat Fakültelerinin açılmasıyla din eğitimi için yeni öğretim kurumlarının açılması veya din eğitimi için yeni öğretim kurumlarının açılmasının hükme bağlanması, aynı amaca yönelik öğretim veren medreselerin işlevsiz kaldıklarını dolaylı yönden göstermektedir. Yani din eğitimi veren yeni kurumların açılması ile medreselerin kapatılması yolu, Maarif Vekâleti tarafından seçilmiştir 6.

Medresetü’z-Zehra’nın sekiz şartı ve eğitimdeki yeri

Bediüzzaman Said Nursî’nin ıslâh modelinde Medresetü’z-Zehra’nın sekiz şartı bulunmaktadır.

1- Bu yeni üniversiteye, alışılmış, benimsenmiş, cazibesi olan bir isim olarak “Medrese” adının verilmesi gerekmektedir.

2- Fen ilimleriyle din ilimleri birlikte, birbiri içine alınıp okutulmalıdır. Lisanlar Arapça (bilim dili olarak) vacip, Türkçe (resmî dil olarak) lâzım, Kürtçe (mahallî dil olarak) caiz olarak ayarlanmalıdır.

3- İki taraflı, yani hem fen ilimlerini, hem de din ilimlerini bilen, ayrıca hem Türkçe’yi, hem de mahallî dil olan Kürtçe’yi konuşabilen müderrislerin eğitimde yer alması gerekmektedir.

4- Kürtlerin istidatlarıyla da meşveret edilmeli, onların çocuksu ve basit olan mizaçları dikkate alınmalı. Çünkü çok elbise var ki, bir endama birisi güzel gelirken bir diğerine çirkin gelebilir. Çocukların talimi ya cebren ya da arzularını, isteklerini okşamak ile olur.

5- Taksimü’l-a’mâl kaidesini tamamıyla uygulamalı ki, bölümler birbiri içine girebilsin ve çıkabilsin; ayrıca bölümlerden uzman kişiler çıkabilsin.

6- Bir iş sahası bulmak ve devam eden talebelerin, ilim öğrenen kişilerin ilerlemesini sağlamak ve de resmî yüksek okullara denk tutmak, sınavlarını da onlarınki gibi netice verici kılmak, neticesiz bırakmamak.

7- Öğretmen okulunu, geçici olarak şu üniversitede merkez yapmak, dâhil etmektir. Tâ ki ilim ve düzen ondan buna geçsin; fazilet ve diyanet de, sonra, bundan ona geçsin. Karşılıklı değişim ile iki kanatlı olup hem dünyaya, hem ahirete bakan zülcenâheyn olsun.

8- Şark vilayetlerinde değişmeyen bir âdet olan bireysel öğrenme yöntemini, halka ve daire şeklinde gruplar olarak yenilemek.7

Bu yapı içerisinde Bediüzzaman Said Nursî, fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okutulması düşüncesiyle, günümüzdeki sarmal programlama yaklaşımı ile okutulmasını ele almıştır. Bu yaklaşımda doğrusal bir sıra izlenmez. Daha önce öğrenilmiş olan konular tekrar edilebilir. Bu tekrarlar konuyu sadece hatırlatmaktan çok, kapsamını da genişletmelidir. Müfredat muhtevası bu tip yaklaşımla hazırlanmış programlar daha esnektirler. Ancak öğrenilecek konular ve öğrenme süresi kontrollüdür. Her konu arasında bir ardışıklık söz konusudur.8

“Onların çocuksu ve basit olan mizaçları dikkate alınmalı, çünkü çok elbise var, bir endama birisi güzel gelirken bir diğerine çirkin gelebilir” kaidesiyle Bediüzzaman Said Nursî, günümüzdeki çoklu zekâ kuramına da değinmektedir. Huy ve mizaçların farklı olmasıyla birlikte kişiliğin ve zekânın da farklılığı sonucunda, çeşitlendirilmiş eğitim ortamlarının oluşturulmasından bahsetmiştir. İlk olarak Gardner, insanın çoklu zekâya sahip olduğunu, zekânın tek boyutlu olmadığını, tersine çok boyutlu olduğunu öne sürmüştür. Bunun üzerine, dilbilimsel zekâ, mantıksal zekâ, görsel zekâ, ritmik zekâ, bedensel zekâ, bireyler arası zekâ, bireysel zekâ olmak üzere yedi tip zekâdan söz etmiştir. 9

Bediüzzaman Said Nursî, birbirine yakın ihtisas dalları arasındaki kopukluğu giderip ilmî dayanışma ve yardımlaşma mânâsındaki işbirliğini tavsiye etmektedir. Dinî ilimleri ele alacak olursak; “Hadis”, “Fıkıh”, “Tefsir”, “Kelâm”, “Tasavvuf” gibi İslâmî ilimler veya tıp sahasındaki “Dâhiliye”, “Kalp-Damar” gibi ihtisaslar tamamen birbirinden kopuk olmamalı. Bu dallardan her biri elbette ayrı ihtisas gerektirmektedir, ancak en azından yakın ihtisas dalları arasında ortak noktalardan, kesişme noktalarından hareketle işbirliği ve dayanışma sağlanmalı, fikir alış verişi yapılmalıdır.

8. maddedeki tek başına öğrenme konusunu iki yönden ele alabiliriz. İlk olarak, “Medrese” – “Tekke” – “Mektep” üçlüsü arasındaki ilmî ihtilâftır. Medreseler sadece din ilimlerini ders veren müesseseler iken; “Tekkeler” tasavvuf ve tarikat ehlinin merkezi olup müsbet ilimleri de, medrese ilmini de barındırmazlardı. “Mektepler” ise Batı tarzı bir eğitim verip sadece müsbet ilimleri okutan bir yapıya sahipti.10 İkinci olarak bugün eğitim-öğretimde yaygın olarak kullanılan “İşbirliğine Dayalı Öğrenme” metoduna da değinmiştir. İşbirliğine dayalı öğrenme, talebelerin gruplar halinde bir problemi çözmek ya da bir görevi yerine getirmek üzere ortak amaç uğruna birlikte çalışma yoluyla bir konuyu öğrenme yaklaşımıdır .11 Osmanlı dönemi medreselerde yaygın bir şekilde uygulanan “Takrir” (sunuş yoluyla öğretme) metoduydu.12 Davranışların ezberden söyleme, yazma, tanıma ve hatırlama gibi ilkelere sahip olan bir stratejidir.13 Sadece öğretmenin merkezde olduğu bu yönteme nazaran, Bediüzzaman Said Nursî Medresetü’z-Zehra modelinde Doğu vilayetlerindeki bireysel öğrenme metotlarının yerine, daireler, halkalar gibi gruplar halinde yapılan “İşbirliğine Dayalı Öğrenme” metodunu koymuştur.

Sonuç

Günümüzdeki modern okullarımızda yapmaya çalıştığımız geleneksel yöntemlerden çıkma çabasını ve 2000’li yıllarda temelini atmaya çalıştığımız yapılandırıcı yaklaşımın tohumlarını, Bediüzzaman Said Nursî 1913’te yapımına başlanan, ancak geri kalan Medresetü’z-Zehra’da uygulamak istemiştir. Bu tarz metotlar ve stratejilerle bizi yaklaşık yüz yıl ileriye taşıyabilecek bu projeyi, hem Kürt, hem de Türk ulemasının istikbali için eserlerinde belirtmiştir. O yıllarda Bitlis, Van, Diyarbakır gibi pek çok vilayette bu proje hakkında halka bilgi vermiş ve umumundan hakikatine dair tasdik almış, bu konuda halkın tercümanı olmuştur.

Takrir yöntemi tarzındaki geleneksel eğitim metotları ve ilim açısından, Doğu vilayetlerindeki lisanî sıkıntıların giderilmesi için, Medresetü’z-Zehra sağlam bir temeldir. Aynı zamanda, eğitim politikasına aykırı, ayrı iki tip insan yetişmesine sebep olan günümüzdeki ilim yuvalarının, mektepler ile medrese tarzında eğitim veren dinî ilim yuvalarının, iç içe olduğu bir pilot uygulama olarak Medresetü’z-Zehra yaklaşımı, hâlâ yüz yıl öncesinden günümüze bakıp ıslâh çabalarını sürdürmektedir.

Dipnotlar:

1) Bozkurt, Nebi, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Mescid Maddesi, Ankara 2003, s. 323–324. 2) Türk Düşünce Tarihi, 2001 AKM Yayın: 259. 3) İpşirli, Mehmet, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Mescid Maddesi, Ankara 2003. 4) Nursî, Bediüzzaman Said, Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, 1991. 5) Nursî, Bediüzzaman Said, Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, 2007. 6) Taşdemirci, Prof. Dr. Ersoy, Osmanlı İmparatorluğunda Medreselerin Bozulmaları, Medreseleri Islâh Etme Teşebbüsleri ve Kapatılmaları, “Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi”, Sayı: 4, Kayseri 1990. 7) Canan, Prof. Dr. İbrahim: Bediüzzaman’ın Fikri Programı Üzerine Bir Analiz, Nesil Yayınları, 2008, s. 129-131. 8) Demirel, Prof. Dr. Özcan: Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Program Geliştirme, Pagem Akademi Yayınları, 2008, s. 127. 9) Sönmez, Prof. Dr. Veysel: Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı, Anı Yayınları, 13. Baskı, Ankara 2007, s. 360. 10) Canan, Prof. Dr. İbrahim: Bediüzzaman’ın Fikri Programı Üzerine Bir Analiz, Nesil Yayınları, 2008, s. 112-113. 11) Demirel, Prof. Dr. Özcan: Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Program Geliştirme, Pagem Akademi Yayınları, 2008, s. 217. 12) İpşirli, Mehmet, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Mescid Maddesi, Ankara 2003, s. 328. 13) Sönmez, Prof. Dr. Veysel: Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı, Anı Yayınları, 13. Baskı, Ankara 2007, s.209

İSHAK ERSİN KIRAÇ

Eğitimci akademisyen

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*