Bediüzzaman Süphan Dağı eteklerinde

Çocukluk yıllarımızın ekseriyeti, yaz aylarında Van Gölü kıyısında bulunan köyümüzden ayrılarak, ailemizle birlikte Süphan Dağı eteklerindeki yaylalarımızda geçmiştir.

Süphan Dağı’nın eteklerinde  kurulan yaylalarımızın etrafında bulunan derelerden akan suların, etraftaki geniş arazilerin ve bunların süslediği “eşcar ve nebatatın” yanısıra, dere ve vadilerle birlikte Süphan Dağı’nın haşmet içinde, koyun ve kuzu güderken günlerimiz o manaları solumakla geçiyordu. Üstadımızın Birinci Cihan Harbi’nde talebeleriyle birlikte Pasinler’de düşmanla çarpıştığı mekânlar, Süphan Dağı etekleridir.

SÜPHAN DAĞI’NIN ÖZELLİKLERİ

Süphan Dağı yurdumuzun ikinci en yüksek dağı olup, deniz seviyesinden yüksekliği 4434 metredir. Van Gölünün kuzeyinde olan Süphan Dağı, Patnos ve Adilcevaz dolaylarında yükselmektedir. Süphan Dağı Patnos, Malazgirt, Ahlat ve Adilcevaz sınırları içinde yer almaktadır.

Bütün dağlarda aynı mana ve husûsiyetlerin bulunduğunu belirten Bediüzzaman Hazretleri, bu hususiyetleri şöyle nazara verir: “Hem nasıl ki, dağların yüzünde ve karnındaki masnûlar, zeminin her tarafında, herbir nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gàyet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sâir nevler ile beraber karışık iken karıştırmaksızın îcadları, Senin rubûbiyetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen kudretinin azametine delâlet eder.” (Münacaat)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Birinci Dünya Harbi’nde Kafkas cephesinde ve Süphan Dağı eteklerinde Rus ve Ermeni çetelerine karşı savaştığına dair uzun yıllar önce, bizzat birkaç görgü şahidiyle görüşmemiz olmuştu. Bediüzzaman’ın o mekânlarda savaştığına şahit olanlardan birisi de, Ahlat’lı İsmail Hakkı Arslan, bir diğeri ise Tatvan’a bağlı Reşadiye nahiyesinin Bölüh Köyü’nden Abdullah Sağcı’dır. Her ikisi ile görüşmemiz sonucu anlattıkları oldukça manidardı. Bir diğer şahit ise, Erzurum eski  birinci meclis milletvekili olan Salih Yeşil’dir. Yıllar sonra Üstad’ı Emirdağ’da ziyaret eden bu zatın, Lâhikalarda da beyanları mevcuttur.

Yeşiloğlu Salih olarak da bilinen bu zatın harbin o dehşetle zamanlarında Süphan Dağı eteklerinde cereyan eden çarpışmalarda, er olarak savaşa katılmış. Yeşil Salih, Bediüzzaman Hazretleri’nin o harbte kahramanca savaştığını anlatanlardandır. Yeşiloğlu Salih’in bir mektubu şöyledir:

“Muhterem din kardeşim, Kırk gündür yatakta sizinle meşgulüm. Hayal ve mesmuuma nazaran, huzurunuzun muhtel olduğuna zahibim. … Tahminen on gün kadar evvelsi, sokaklarda “Halis Afyon tereyağım var” diyen birisini pencereden yanıma çağırıp biraz yağ aldım. Maksadım sizi sormaktı. Afyon’dan Emirdağı kazasına sürüldüğünüzü, ahalinin sizinle görüşmesinin yasak olduğunu duyunca çok müteessir oldum.”

“Muhterem din kardeşim, Bu mektubu size yazan, otuz bir sene evvelsi sizinle Erzurum’un Esad Paşa Medresesi’nde, Umumî Harpte Kafkas’ın karlı dağlarında ve yirmi dört sene evvel de mebusluğum hengâmında Van Valisi Haydar Bey dostunuzla Millet Meclisi salonunda görüşen Erzurum’un esbak mebuslarından Yeşil oğlu Mehmed Salih.”

Bediüzzaman bu mektubu okuyunca çok duygulanır. Eski bir dostu tarafından en sıkıntılı dönemde hatırlanması bir vefadarlık timsalidir. Bu zat birinci meclisin Erzurum milletvekillerindendir. Bediüzzaman Hazretleri Pasinler Cephesi’nde Süphan Dağı eteklerinde düşmanla savaşırken, Yeşiloğlu Salih Bey de o yıllarda asker olduğu için harbe iştirak etmiştir.

KÂTİP MOLLA HABİP

Bediüzzaman’ın harp arkadaşı ve talebesi olmasının yanı sıra Rus Harbi cephesinde onun kâtibi olan Molla Habib’in aslen Doğubayazıtlı olduğu söylenir.

Nur’un ilk kâtibi senasına da mazhar olan Molla Habib’e harp esnasında İşâratü’l İcaz eserini yazdıran Bediüzzaman, o hal ve vaziyetleri şu ifadelerle anlatır:

“Harp içinde, avcı hattında düşmanın top gülleleri arasında Kur’ân-ı Hakîmin tek bir âyetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine ‘Defteri çıkar!’ diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur’ân’ın bir harfinin, bir nüktesini; düşmanın güllelerine karşı terk etmemiş; ruhunun kurtulmasına tercih etmiş.” (Son Şahitler, c. 1, s. 102)

Bu vesilelerle, Üstadımızı bir defa daha rahmet yad ediyoruz.

Bediüzzaman Hazretlerinin Süphan Dağı eteklerinde düşmanla çarpıştığına dair ayrı bir tesbit de şöyledir:

“Üstad’ı ilk olarak l332’de Sübhan Dağı’nda görmüştüm. o zaman ben muallim mektebi talebesiydim. 1332’nin 24 Temmuz’unda idi. ben 18 yaşındaydım, beni askere almışlardı. O zaman şarkta Üstadı görmüştüm. O zaman Üstad milis teşkilâtı başkumandanıydı. Devamlı at üzerinde dolaşır, orduya cesaret verirdi. (Sinan Omur hatıraları)

KEÇE KÜLÂHLILAR

Bediüzzaman’ın milis kuvvetlerine “Keçe Külâhlılar” derlerdi.

Ruslar, ‘Keçe Külâhlılar geliyor!” diye duydukları zamanlar, nereye kaçacaklarını şaşırır ve bilemezlerdi. Düşmanlar, Keçe Külâhlılarla karşılaştıklarında neye uğradıklarını anlamazlardı. (Tarihçe-i Hayat)

Çocukluğumuzun geçtiği o mekânlarda, Üstadımızın kahramanlıklarını yad ederek,  Rabbimize şükür ve hamd ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*