CHP paradoksu: Halkın partisi olmak ya da olmamak

“Türk siyasetinin en eski ve köklü partilerinden biri olan CHP’de son günlerde yaşanan olaylar nasıl yorumlanmalıdır?” sorusundan ziyade “CHP ne olmalıdır?” sorusu Türk siyasetinin ve demokrasisinin geleceği açısından önemlidir. CHP’nin yeni süreçte halkın talepleri karşısında nasıl bir pozisyon belirleyeceği, Ankaralılık kodlarını terk edip etmeyeceği, partinin geleceğini de belirleyecek temel hususlar olacaktır.

 

İnkılâpların temel taşıyıcısı ve savunucusu olan CHP, totaliter kimliğini hiçbir zaman üzerinden atamamış, ismiyle müsemma olamayarak daima ideolojik yapısını devam ettirmiş, halka rağmencilerin üssü haline gelmiş, milletten kopuk yaşamıştır. Son gelişmeler, partinin bu yapısından vazgeçme, millete yakın olma, milletin değerleriyle barışma çabası olarak değerlendirilebilir mi? Söz konusu CHP olunca, bu soruyu kolaylıkla cevaplandırmak mümkün değildir. Her ne kadar, Yeni Şafak’tan Mazhar Bağlı, Kılıçdaroğlu’nun halka yakın durma, halktan gözükme, hak ve özgürlükler yönünde çaba göstermesinin bir retorikten ibaret olduğunu, geçmişte bu görevi Hilmi Uran’ın üstlendiğini, Hilmi Uran’ın da sık sık Anadolu’ya seyahatler düzenleyerek tek parti uygulamalarından mağdur olan insanlarla sohbet ettiğini, durumun vehametini göremediklerinden ötürü onlardan özür dilediğini, yapılan haksızlıklardan haberdar olamadıklarını, özgürlüklerin önünün açılacağına dair sözler verdiğini; ama bunların hiçbir zaman yerine getirilmediğini ifade etse de, durum bugün için çok farklıdır. Bugün çağdaş bir demokrasiye geçişin sancıları görülen Türkiye’de CHP’nin tek parti zihniyeti ve Kemalizm’e yaslanan ilkeleriyle ayakta durmasının imkânsızlığı herkes tarafından anlaşılmıştır. Bir yol ayrımına gelen CHP, ya milletin yanında yer alacak ya da Ankaralı kalarak millet nezdinde mahkûmiyetini sürdürecektir.

Bu hususta, Bediüzzaman’ın Hilmi Uran’a yazdığı mektup; tarihin yıpranmış sayfalarında kalmış bir hatıradan ziyade, bütün zamanları kapsayacak şekilde, CHP’nin ne olması gerektiğiyle ilgilenen, Muhafazakâr kesimin de CHP’ye bakışının nasıl olması gerektiğini şekillendiren bir mektup olarak bundan sonraki süreçte hem bizi hem de muhatabını yönlendirebilir. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanında meb’us olarak bulunan ve çeşitli hükümetlerde Bayındırlık, Adalet ve İçişleri Bakanlığı yapmış olan Hilmi Uran’a CHP Genel Sekreteri olduğu dönemde Bediüzzaman tarafından yazılan mektup ilkesel yönleriyle siyaset kurumu için de önemli dersler içermektedir.

Bediüzzaman mektubunda özetle şunları zikretmektedir: Türk milleti, kahramanlığıyla İslâm birliğini muhafaza ederek bütün İslâm âlemini sevindirmiştir. Dini reddeden bir medeniyet anlayışı bırakılıp iman ve Kur’ân hakikatlerine sahip çıkılmazsa, bu yönde adımlar atılmazsa, Türk milletine karşı bir düşmanlık hissi oluşacak, İslâm âlemi bölünme ve parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

Mektubunda milletin—imansızlık, sefahet, istibdat, anarşi vb.—farklı alanlardan gelen tehlikelere karşı dayanabilme-kendini koruyabilme yollarından söz eden Bediüzzaman, bu hususta Kur’ân’a bağlılığın önemini vurgular. Türkiye’yi İslâm âleminin merkezi olarak gören Bediüzzaman, İslâm âlemi ile irtibatın kesilmemesinin, mukaddesata sahip çıkılmanın da önemine değinerek milletin manevî değerleriyle uyuşmayan inkılâp kusurlarının onu yapan üç-dört kişiye verilmesini, dinî ananeye sahip çıkılmasını, tahrip olan manevî değerlerin tamirine çalışılmasını ister. Bediüzzaman’a göre bu tavır, hem işlenen kusurlar için kefaret olacaktır hem de hizmetlerinden dolayı bu kimselerin milliyetperver ve hamiyetperver adıyla anılmalarına yol açacaktır. Hilmi Uran’a ölüm hakikatini de hatırlatarak günlük siyasetin ve dünyevî meşgalelerin faydasızlığını hissettiren Bediüzzaman, Risâle-i Nurların dikkate alınmasını tavsiye ederek mektubunu sonlandırır.

Bugün yaşananları bu minvalde değerlendirmek gerekir. Bu değişim hangi kaygıyla olursa olsun, genel gidişatın Bediüzzaman’ın tavsiyelerine uymaya doğru CHP’yi sürüklediğini, CHP’nin demokrasi lehinde değiştiğini, değişmek zorunda olduğunu görmek gerekir.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Ben bir Chp’liyim ve Chp’nin halkın partisi olmaktan çıktığını düşünüyorum.
    Her geçen gün daha dibe batmaktadırlar. Üzücü ama gerçek şudur ki daha adam akıllı bir sol parti olamayacakları şimdiden bellidir. Kemal Kılıçdaroğlu geldi diye sevindik ama zihniyet değişmemiş LİDER değişse ne olacak ! Chp’den ne köy olur ne kasaba bundan sonra.
    Yeni bir sol parti aramanın zamanı geldi sanırım.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*