Dünyevi ve uhrevi hedefler bir arada götürülebilir mi?

Aslî hedefi âhiret olan bir Müslümanın dünyevî gaye ve hedefleri olmayacak mı? Tabiî ki olacak. Hem de en güzeli, en iyisi olacak.

Peki, hem uhrevî hem de dünyevî hedefler bir arada nasıl götürülecek? İ’lâ-yı Kelimatullah yani Cenâb-ı Hakk’ın isminin yüceltilmesi, iyiliği emretme ve kötülükten men etme ile mükellef olan biz Müslümanlar, bu ulvî vazifeyi bu zamanda maddeten terakkî ederek icra edebiliriz. Çünkü i’lâ-i Kelimatullahın en büyük düşmanı olan cehalet ve fakirliği ancak fen, ilim ve san’at silahıyla yenebiliriz.

Evet, İslâm tarihine baktığımız zaman Müslümanların i’lâ-yı Kelimatullahı hakkıyla îfâ ettiği, fen, ilim ve san’atta çok ileride olduğu ve bütün medeniyetlere üstad olduğu dönemleri görebiliriz. Çünkü ilme çok önem veren ve sahabeleri de bu konuda teşvik eden Peygamber Efendimizin (asm) “İlim Çin’de de olsa gidip alınız”1 emrine imtisal ederek, ilme çok önem veren İslâm medeniyetlerinden nice âlim çıkmış, nice keşif ve îcadlar yapılmış ve bugünkü ilimlerin temelini oluşturan nice eseler kaleme alınmıştır.

Buna en güzel misal olarak İbni Sina’yı verebiliriz. 10 yaşında iken Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyip hâfız olan İbni Sina, sünnet-i seniyyeyi ihya etmeye çalışan bir âlimken, aynı zamanda tıp, psikoloji, ilaç bilimi, fizik, kimya ve felsefe alanında da bir bilim adamıdır. Dünyayı değiştiren 100 bilim adamı listesinde ilk sıralarda yer almıştır. Batı’da dört yüz yıl boyunca ders kitabı olarak kullanılan ve farklı dillere çevirisi yapılan “El-Kanun fi’t-Tıp”, metafizik konularını işlediği “Kitâbü’l-Necat” en önemli eserleridir. Batılılar tarafından “Avicenna” adıyla, modern tıbbın babası olarak tanınmıştır. Demek ki bir Müslüman isterse bir yandan hâfız ve âlim, diğer yandan dâhî ve bilim adamı olabiliyor.

Ne yazık ki son zamanlarda ise biz Müslümanlar, cehalet içinde olduğumuz ve gaflete daldığımız için dünyevî hedef ve gayelerden uzaklaşmış durumdayız. Şahsî menfaatlerimizi düşünüp günü kurtarmaya çalıyor, ileriyi düşünmüyoruz. Himmetimizi, millete değil kendimize sarf ediyoruz. Bu sebeple İslâm âlemi eski ihtişamlı günlerini arar olmuştur. Eğer özlem duyduğumuz ve iftihar ederek anlatmaya doyamadığımız o eski zamanları tekrar yaşamak istiyorsak, İbni Sina ve onun gibi âlimleri örmek alarak hem dünya hem de âhiret hedeflerimize emin adımlarla ilerlemeliyiz.

Hem Peygamber Efendimiz (asm) “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork”2

buyurmuşlardır. Bu hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere hiç ölmeyecekmişiz gibi bu dünya hayatına ve yarın ölecekmişiz gibi âhiret hayatına ciddî bir şekilde çalışmamız gerekiyor.

Rabbim bizleri hem uhrevî hem de dünyevî hedefine ulaşıp saadet-i dareyne mazhar olan kullarından eylesin. Âmin.

Dipnotlar:

1- Beyhâki

2- Münavi. Feyzü’l-Kadir, II/12

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*