Almanyalı ve dünyanın büyük dahilerinden, inançlı bir ilim adamı olan Einstein şöyle diyor:
“İki şey var: Birisi, kâinatın sonsuzluğu. Buna inanıyorum. İkincisi, cehaletin sonsuzluğu.”
Allah’ın ilmi ile bütün insanlığın ilmini mukayese ederken de, “Allah’ın ilmi ‘okyanus’ ise, insanlığın ilmi de okyanus kıyısında duran bir insanın, elindeki iğneyi okyanusa batırdığında iğnede kalan ıslaklık kadardır” diye müthiş bir kıyaslama yapıyor.
Bu ifadeler, Allah’ın verdiği aklı, onun yolunda sarf etmenin büyük bir nimet olduğunu gösteren harika ifadeler.
Cehaletin tehlikesine işaret eden mükemmel tesbitler.
Cehalet, insanlığın oldum olası en büyük düşmanıdır.
Dünya tarihi, iyilerle kötülerin birlikte yaşadığı çok farklı ve çarpıcı şahıs, millet, olay ve mekânların şahitleri ve kayıtlarıyla doludur.
Tevekkeli değil, akıl, iman, adalet, cesaret ve kahramanlık yolunda olduğu kadar, cehalet, küfür, inat, zulüm, istibdat ve korkaklık sahalarında da dünya çapında “meşhurlar!” az değildir.
Peygamberler başta olmak üzere, onların yolunda giden Habiller, Veysel Karânîler, Gavs-ı Âzamlar, Mevlânâlar, Fatihler, Yunuslar, Bediüzzamanlar, vb. iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun temsilcileri ve varisleridir.
Kabiller, Nemrutlar, Firavunlar, Ebûcehiller, Neronlar, Stalinler, Leninler, vb. olanlar da kötülüğün, pisliğin, zulmün, karanlığın temsilcileridir.
Her iki grup ve güruhun soylarını ve yollarını devam ettirenler de elbette vardır.
Ama Allah’a binlerce şükür olsun ki, ekseriyet-i mutlaka ile bu dünyada “galibiyet”, yine hayır ve hasenât yolundan ve izinden gidenlerde, “hak ve hakikati” takip edenlerde olagelmiştir.
“İmtihan dünyası” olması hasebiyle, “kaderin cilvesi” olarak hayır ve hak üzerinde olanlar çok çeşitli sıkıntı, belâ, musibet, iftira ve hakaretlere maruz kalmışlar, ama sabır ve tahammülle, sadakat ve metanetle bu badireleri atlatarak hem dünya, hem de ahiret hayatlarını kurtarmayı becerebilmişlerdir.
Boş konuşan, esip savuran, bağırıp gürleyen nice “cahil” ve “nadanlara” karşı ehl-i imanın imtihanı devam ediyor. Şirazeden çıkma noktasına gelmiş bu dünya ve hayat şartlarında cehalete rağmen, ilim ve fennin ışığında, iman, akıl, kalp, ruh, mantık dengesinin rehberliğinde sebat ve metanetle birbirimize sarılarak, yardım ederek, dayanışma ve kardeşlik içerisinde, istikamet üzerine, inandığımız manevî değerlerden hiç taviz vermeden yolumuza devam etmek zorundayız.
“Cahil cesaretli olur!” gerçeğini de göz önünde bulundurarak, Kur’ân ve sünnet ışığında, materyalist felsefenin tesirine kapılmadan “iman dâvâsındaki” samimiyet ve hasbîlik dâvâsını gelecek kuşaklara örnek ve emanet bırakma yükümlülüğümüz devam ediyor.
Asrın en büyük hastalığı olan “cehalet” ve küfrün sığlığına bulaşmadan, “Nurun Hakikatlerini” ilkönce kendi nefsimizde yaşamak, daha sonra da en dar çerçeveden başlayarak muhtaç olanlara iletmek en büyük emelimiz, mesaimiz, gayretimiz ve dâvâmız olmalıdır.
Muhyiddin ibni Arabî’nin “Hastalık gibi şeyler ârizîdir, gelir geçer; fakat ‘cehalet’ Allah’ın bir gazabıdır” dediği gibi “cehalet” gazabından nefislerimizi ve nesillerimizi kurtarmak en büyük “cihaddır.”
Gazaptan uzak, rahmete yakın gün, ay ve yıllarda yürümek dilek ve temennisiyle…
Benzer konuda makaleler:
- Bilmek cehaleti giderir mi?
- Cehalet ağanın oğlu, zaruret efendi
- Zamana düşen parıltı
- Cehalete karşı eğitim cihadı
- Adalet olmadan eğitim olmaz
- Gelin yeniden biat edelim
- Emevî Camii’nde…
- Bilmek
- Pembe
- Körü körüne taklit
İlk yorum yapan olun