
Bunu “dünyalık”a dönüştüren vaizler bile var. Yanlış anlaşılmasın, kimsenin “kazancında” gözümüz yok.
Ancak “din” konusunda kendini otorite ilan eden kişilerin bir taraftan devletten maaş alıp diğer taraftan ekranlara çıkıp bu işi kazanca dönüştürmesini “şık” bulmuyorum.
Bazı yorumcular program başına binlerce lira cebe indirirken, bazıları da para almıyormuş.
Hatta, televizyon programlarından şöhret olan kimi isimler, belediyelerin düzenlediği etkinliklerde uçuk tarifeler talep ediyor… Ki bunlardan birinin talep ettiği fiatı kulaklarımla duydum, küçük dilimi yutacaktım.
İsim vermeyelim… En yüksek tarife şimdilik 20 bin YTL’de… İlave olarak sahur programları için 500 bin YTL… Ekstrasını da söyleyelim hocamızın: tatil beldelerindeki özel kuruluşların, belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının programlarına da 5 bin YTL’ye çıktığı belirtiliyor… Şimdiden siyasete atılacağı sinyalleri de cabası.
Bir televizyon kanalıyla anlaşma yapan birisi vardı ki, o habersiz, haber “o”nsuz yapamıyor. Yine adını vermeyelim “o” da 10 bin YTL’ye bir aylık anlaşma yapmış. Ancak dili fazla uzun olduğu için anlaşması bir konuşmasından dolayı tek taraflı feshedildi.
Gelelim meselenin özüne.
Kuşkusuz sözümüz gerçek din adamlarına değil. Onların o pâk ve mübarek ellerinden öpüyoruz.
Sözümüz bu hakiki kahramanları gölgede bırakan “ekran vaizleri”ne. Ekranlarda mukaddes dinimiz konusunda ileri geri konuşup, hem milleti aşağılıyorlar, hem de kafalarındaki “yanlış din”i bu millete empoze etmeye çalışıyorlar. Bunlar bilerek bir kısım medyaya malzeme veriyor. Sonra dönüp “İşte bizim milletimiz cahil” diyerek kendilerinin ne kadar “allâme”(!) olduğunu cümle aleme gösteriyorlar.
Ekran malzeme sever. Din konusunda ahkam kesenler “malzeme”nin ta kendisidir. Çünkü, manevi duyguların köpürtülerek anlatılması tiraja yani ratinge dönüşür. Sonra bunların özel hayatları “magazin” programına bile konu olabiliyor. Yani kamera gördü mü dayanamayanlar gün gelir öyle “madara” olur… Ki, bir daha ekrana çıkmamak için köşe bucak kaçar.
Bize düşen, bu ahir zamanda sabretmek ve bu çetin sınavda sebeb-i ibret olanlara bakıp onlar gibi olmamak.
Oruç, ibadetin en görünmez cüz’ü… Onu görünür kılmak için kendini helak edenler hakkında hayır duada bulunmak… Evvela, kendi nefsimize yüklenen emaneti ıslah edip, teslim etmek olmalı. Vesselam!
GÜZEL SÖZ
“Şöhret, uzaktan güneş gibi parlak ve ısıtıcı; yaklaştınız mı bir dağ tepesi kadar soğuktur.”
Balzac
Benzer konuda makaleler:
- Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelişi konuşulacak
- Elveda bizden sana Şehr-i Rahmet elveda!
- Çocuğun masumiyetini yok ediyor
- Ankara’da Bediüzzaman anlatılacak
- “Ekran”laşan hayatımız
- Savaş Ay
- Büyülü kutularla köleleşen gözlerimiz…
- Üniversiteliler Bediüzzaman´ı andı
- Gebzeliler Bediüzzaman´a koştu
- Acun’un misyonu!

İlk yorum yapan olun