Çevremizi saran dünyalık fikir çemberlerini aralayarak o fikirlere dahi ahiretin varlığını ve lüzumunu ihsas etmeliyiz. En azından bu yolda bir gayret ve azimetin içinde olmalıyız.
Herkesin vurdumduymazlığı herkesle bağlı kalmalı, umuma bir düstur gibi sirayet etmemelidir. Kendi gayretlerimizle başaracağımız işler evvelâ nefsimizi alâkadar ettiği için, önce bu alanda olmalıdır. Nefis mücadelesinin başkalarına kıyasla olmayacağını evvelâ kendimiz bilmeli ve nefsin hoşuna gitmeyen en küçük bir işte dahi Allah için muvaffak olma gayretinde olmalıyız…
En çok ses boş kaplardan çıkar… Bizi başkaları dolduramaz… Doldursa bile malâyaniyat ve nefsî fikirlerden hali olamaz. Gayret okumada, öğrenmede, araştırmada ve kendimizi yetiştirmede olmalıdır. Bizim açımızdan ve âlem açısından bundan daha büyük başarılacak bir iş ve fiil olamaz… Nefsin yerlerde süründüğü bir ortamda, doğru ve güzel ameller, fikirler daima yükseklerin yükseğindedir… Ve bizi yükselten mertebededir…
Biz kendimizin savcısı ve hakimi olursak, nefis ve enaniyetimiz de bizim mahkûmumuz ve esirimiz, kulumuz ve kölemiz olur… Kısaca üstüne bindiğimiz bir nefis ve enaniyet bizi başarıya ulaştırır. Üstümüze binen ve her türlü arzusunu bize taşıttıran nefis ve enaniyetin biz esiri oluruz ve hamalı sayılırız…Yeter ki Allah için O’nun yolunda başarmak arzusuna ve cehdine daima sahip olalım…
Kur’ân’ı, hadisleri, tefsirleri ve hadis şerhlerini okumak, kendimizi ve nefsimizi alt etmek, onu yenmek için okumak, bizlerin birinci gayesi olmalıdır. Başkalarının ağzından ve başkalarının anlamasından neyi ne kadar anlayacağımızı herkes kendisine göre az çok kestirebilir, tahmin edebilir. Bir bakıma basamakları çatı mesabesine çıkarmamalıyız. Yeter ki temel bizden olsun, duvarda gelir, çatıda imdada yetişir. Bismillah deyip okuma ve öğrenme temellerine hemen kendi elimizle ilk ve kıymetli harcı koyabilmeliyiz…
Bu yolda, okuma ve öğrenme yolunda, başkalarının bir mertebe ve mesafe aldırdıkları, başkaları bitince bitiverirler… Elbette ki muavenet, yardım, ama ilânihaye değil. Kendi ayakları üzerinde duramayan okumalar, öğrenmeler, ameller ve fiiller daima nefis ve şeytanın oyuncağı olmak durumundadırlar…
Sözün kısası; biz eğer nefis ve şeytanı alt edecek, mağlûp ve perişan edeceksek, evvelâ biz Kur’ân ve iman noktalarından var olmalıyız. Diri ve ayakta olmalıyız… Yoksa ölü ve varlığı olmayanların ne ahiret, ne de dünya hesabına bir başarı kazanmaları mümkün olmayacaktır.
Nefsimize ve şeytanımıza en büyük ders ve tokat Rabbimizin yolunda, sabırla istemek, işlemek ve emniyetle ilerlemektedir. Bu niyet ve amellerimizi Allah bizlere kolaylaştırsın ve yerine getirttirsin inşaallah…
Benzer konuda makaleler:
- Cinselliği doğru kullanmanın ve zinadan korunmanın yolları nelerdir?
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Risâle-i Nur’da nefsin dört hatvesi
- Nefis ile enâniyet arasında
- Nefis mü’min midir, kâfir midir?