En önemli şifa kaynağı:az yemek

‘Pandemi İmtihanında Sağlık’ paneli yapıldı:Şifa için az yemeyi hayatımıza yerleştirmeliyiz

‘Pandemi İmtihanında Sağlık’ panelinde, yeme içmenin ahiret hayatımızı da doğrudan etkilediği, maddi ve manevi hayatımız için az yemeği, açlığı, orucu hayatımıza yerleştirmemiz gerektiği vurgulandı.

Yeni Asya Kültür Eğitim ve Araştırma Vakfı Hanımları tarafından düzenlenen ‘Pandemi İmtihanında Sağlık’ paneli yoğun bir katılımla gerçekleşti. Uzun bir pandemi arasından sonra yeniden yüz yüze buluşmanın sevinci, muhabbet ve uhuvveti artırdı. Yeni Asya Vakfı’nda gerçekleştirilen panelde çocuklar vakfın bahçesinde düzenlenen etkinliklerle eğlenirken, birbirinden lezzetli ikramların bulunduğu kermes gözleri bayram ettirdi. Kur’an tilaveti ve açılış konuşmasının ardından başlayan programın panel yöneticiliğini yapan Dr. Dolunay Coşkun, ahirzamanda sağlık imtihanlarından geçeceğimize değinerek, panelin akışında bu imtihan sürecinde Kur’an Tefsiri Risale-i Nur eserlerinden istifade edilerek oluşturulmuş çalışmaların aktarılacağını kaydetti.

Uzman Dr.Dolunay Coşkun’un yönettiği panele konuşmacı olarak, Diyetetik ve Beslenme Uzmanı Nurefşan Bulut, Eczacı Betül Nur Manisalı Yaşar, Hemşire Ayşenur Özer, Dr. Eslem Tola ve İnt. Dr. Nuray Çiftkaya katıldı.

Açlıktan değil, alışkanlıkların terkinden ölüm var

Panelin ilk kısmında ilk sözü alan Uzman Diyetisyen Nurefşan Bulut konuşmasına, “Açlıktan bahsetmek için açlığı bilmek lazım” diyerek 48 saat içerisinde gerçek açlığın başladığını, 5 saat aralıklı beslenmenin ise altın kural olduğunu vurguladı. Son yıllarda hücreyi aç bırakma sistemiyle hastaların tedavi edildiğini anlatan Bulut, “İnsan açlığa, oruca alıştıktan sonra eskisinden daha da zinde hisseder. Yani enerjisiz kalmıyorsunuz aslında. Karaciğerin sağladığı enerjiyle daha enerjik hale geliyorsunuz. Üstadın da dediği gibi açlıktan değil, alışkanlıkların terkinden ölüm var. Biz Risale-i Nur’dan öğreniyoruz ki maddi her azanın bağlı olduğu manevi bir sistem var. Bu sistemin sağlığı ile ilişkili latifeler var ve bu latifelerin aktif kalması gerekiyor. Hadis-i şerif, ‘Kişi yemeyi içmeyi bıraktığında içine nur dolar’ buyuruyor. Ruh dairesine girmek, ibadetlerin sizin üzerinizdeki geçirgenliğini artırmak açlıkla mümkün” dedi.

Oruç mutlu ediyor

Bulut şöyle devam etti: “Cesedi ameliyat için uyutuyoruz, fakat ruhun ameliyatı uyandırmakla mümkün. İslam dini, hasta olan ruhlarımızın beslenmesi ve tedavisi için açlığı sadece Ramazan’da değil tüm sene için şart gösteriyor. Baktığımızda orucun maddesi açlıktır. Manası ise insanın yaratılış mahiyeti olan şükürle açılır. Demekki şükrü netice veren fiil açlıktır. Açlığın 4. ve 5. günlerinde mutluluk hormonu olan seretonin seviyelerinde önemli oranda artış tespit edilmiş ki bu oruç mutlu ediyor demek. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinde açlık ve oruç terbiyesinde medrese eğitiminde ön şart haline gelmiştir. Açlığın bir anahtar olarak kullanıldığı, nefsin ve bedenin terbiyesini amaçlayan bu sisteme riyazet adı verilir.

Panelde açılan Yeni Asya Neşriyat kitap standı yoğun ilgi gördü.

Dünya, hastalıkların tedavisinde orucu kullanıyor

Ramazan bir mü’min için anahtarını elde edip, açabileceği bir kapının bir yolun ismidir. Ramazan orucu, devamında gelecek olan sene için bir milattır, başlangıçtır. Nefis Ramazan-ı Şerifte oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Dünyada açlık tedavileri nasıl gerçekleşiyor? Avrupa’da oruç açlık tedavisinde aktif olarak kullanılıyor. Amerika ve Almanya’da, Avrupa’da açlıkla tedavi yapan oruç klinikleri var”

Hem maddi hem manevi tedavi

İkinci panelist, Uzman Eczacı Betül Nur Manisalı, “Az yemeği, açlığı, orucu hayatımıza yerleştirmemiz gerekiyor. Az çeşit yemeği oturtmamız, sadeleşmeye gitmemiz gerekiyor. Bedeni hem maddi hem manevi yönünden ele alıp tedavi etmeliyiz” diyerek İbn-i Sina’nın nefse ve mideye en yorucu hal taam taam üstüne yemektir’ sözüne atıfla, ülkemizce çok yaygın bir yeme şekli olan yemek üstüne yemeğin zararlarını aktardı. Manisalı şöyle konuştu: “Günümüzde sağlık uzmanlarının geldiği son nokta İslamiyetin gerektirdiği gibi bir beslenme stiliyle sağlıklı kalmak ve hastalıkları tedavi etmektir. Hacamat, sülük, akupunktur, aromaterapi gibi tedavi yöntemlerinden faydalanılarak bir protokol hazırlanmalıdır” dedi.

Çocuklar çeşitli etkinliklerle eğlenceli vakit geçirdi.

Uçucu yağların enerji frekansları

Yediğimiz yiyeceklerin mahiyetinden, enerji oranlarından bahseden Manisalı, “Sağlıklı, doğal, işlenmemiş yiyeceklerin enerji olarak daha parlak olduğu görülmüş. Dünyada enerjisi çok yüksek iki şey vardır; tabiat, bebek ve çocuklar. İşlenmiş market gdalarının Enerji frekansları ölçümünün sonucu ise sıfırdır” bilgisini paylaştı. Manisalı, tedavi eden uçucu yağların en yüksek enerji frekansına sahip olduğunu belirterek, bilinenin aksine kahvenin enerjiyi düşürdüğünü aktararak enerji için uçucu yağ kullanmanın öneminden bahsetti. Dünyada ölçülen en yüksek frekanslı şeyin ise gül olduğunun altını çizdi.

Yaratıcıyla bağımız şükürle sağlanıyor

Panelin ikinci kısmında sözü alan Hemşire Ayşenur Özer, “Şükür insanın varlığıyla yaşıt. Şükretmek kişinin var olmasıyla ilgili bir fiil. Varsak şükrederiz, şükretmemiz gerekir. Şükür fıtri bir gereklilik ve ihtiyaçtır. Amerikalı bir psikoloğun şu sözünü aktaran Manisalı, “Şükür insanı insanlaştıran hem insanlar içinde hem ilahi anlamda yükselten bir güçtür” Musibetlere karşı şükür tavsiyesi veren Üstad Bediüzzaman Said Nursi İşaratül İcaz eserinde bu konuyu şu şekilde ele almış, “Ey hikmet, bu gördüğün insanlar Sultan’ı Ezeli’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık alemine çıkarılan mahluklardır” Yaratıcıyla bağın şükürle sağlandığını anlatan Özer şunları kaydetti: “İlk doğduğumuzda acizlik hissiyle doğuyoruz, acizliğin neticesinde bir korku oluşuyor, bu korkudan sonra minnet edeceği, şefkat görmek istediği birisini arattırıyor. İnsan büyüdükçe de şükrüyle Rabbiyle bağlantıda kalıyor”

Şükür ilaç olsaydı, dünyanın en çok satan ilacı olurdu

“İnsanın şükür düzeyi arttıkça, planlama, kendini teselli etme, kabullenme, duygusal destek, çabalama gibi müsbet başa çıkma etkinlikleri artıyor” şeklinde konuşan Özer, sadece psikolojik rahatsızlıklarda değil, kronik, fiziksel rahatsızlıklarda da şükrün önemine değinerek, bilimsel olarak ifadesini aktardı: “Eğer şükran bir ilaç olsaydı vücudun bütün sistemlerinin sağlığını koruyan, dünyanın en çok satan ilacı olurdu” Özer yapılan araştırmaların şükreden insanların mutlu insanlar olduğunu, şükrün iyileşme gücünün olduğunu gösterdiğini söyledi, şükrün basitleştirilmemesi, aciz bir memnuniyet hali olarak görülmemesi gerektiğinin altını çizdi.

Endişe ve kaygıların en büyük ilacı Allah’a iman

Dr. Eslem Süeda Tola ise kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i şeheviyenin ifrat ve tefritte kullanımında neler olacağını anlattı, korkunun veriliş amacıyla kullanılmamasının bedensel ve psikolojik sonuçlarını paylaştı. Tola “Korku aslında hepimizin aşina olduğu, çok sık yaşadığımız bir zincirleme reaksiyonlar bütünü” dedi. Korkunun aslında sigorta mekanizması olduğunu kaydeden, Tola korkunun yanlış kullanımının kaygı bozukluğu, anksiyete gibi hastalıklara neden olacağını belirtti. Gereksiz endişe ve kaygıların en büyük ilacı, Allah’a ve ahirete imanı kavileştirmek ve Cenab-ı Hakkı tanımak olduğunu vurgulayarak, korkuda belirsizliğin önemine değinen Tola, bu dünyada bir misafir olan insanın hane sahibi olan Allah’ı tanımadan yaşamasının belirsiz ve korku dolu bir yaşam olduğunu vurguladı. Tevekkül edemeyen, teslim olamayan, yükünü gemisine bırakamayan insanın kaygılarla, endişelerle boğuştuğunun, çaresizlikler içinde kalmış olduğunun altını çizdi.

Zübeyir Gündüzalp’in müsbet telkini

Son panelist İnt. Dr. Nuray Çiftkaya ise konuşmasına imandan gelen ümidin sebebini sorgulayarak başladı. Zihnimizi daima müsbet düşüncelerle doldurmamız gerektiğinin altını çizen Çiftkaya, kalp rahatsızlığına rağmen hizmette sebatla koşturan Zübeyir Gündüzalp’in Bir Dava Adamından Notlar kitabında yer alan, her sabah 19 defa yüksek sesle yaptığı müsbet telkini şöyle aktardı: ‘Ben hasta değilim. Ben müferrahım. (ferah içindeyim) Ben münbasitim. Ben meserretliyim.(sevinçli, sürurlu) Ben sıhhat ve afiyete mazharım. Ben bedenen, ruhen, kalben, aklen ve zihnen kuvvetliyim. Bende tehavün(umursamazlık) ve tenbellik yoktur. Çiftkaya sözlerini şöyle tamamladı: “Müsbet fikirler, ümit bize hep sağlıklı kalmakta, şifa bulmakta, hastalık halini kabullenip rahatlamakta oldukça büyük etkiye sahip. Bizim ümidimizin en büyük kaynağı Cenab-ı Hakka iman etmek”

HABER – LÜFFİYE KEF ÖZDEMİR

Fotoğraflar: ŞURA NAMDAR, ÜMMÜ GÜLSÜM ATEŞ – Yeni Asya

Sezai Çakır – Ramazan Risalesi

EuroNur

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*