Diliniz size değil, siz dilinize hâkim olmalısınız. Gıybetten, dedikodudan söz ediyoruz.
Gıybet, başkalarının arkasından, onların hoşlanmayacağı şeyleri konuşmak; insanların zaaf, kusur, yanlış ve kabahatlerini anlatmak, yaymaktır. Eğer anlatılanlar doğru ise, gıybet adını alır. Yalan ise, aynı zamanda iftiradır.Gıybet, yâni dedikodu; zâlimâne bir cinâyet, büyük bir günah, aile ve toplum hayatını zehirleyen bir hıyânettir.
Gıybet, İslâm âlimlerince, “Âciz ve korkak insanların, başkalarına karşı kullandıkları alçak bir silâh” olarak gösterilmiştir. Gıybet, düşmanlık duygusunu, hemcinslerine, yâni bir arada yaşamak zorunda olduğu insanlara karşı kullanan, kıskanç, tembel ve inatkâr insanların işidir.
Onun için mü’min akıl, kalb, vicdân, insanlık, fıtrat ve milliyetin kabul etmediği bu alçak silâha tevessül etmez. Kur’ân, gıybeti öylesine şiddetle men etmiştir ki, bu âyet karşısında vicdânlar titrer, tüyler diken diken olur:
“Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hucurât Sûresi: 12.)
Kur’ân’ın kullandığı, “ölü kardeşinin eti” tâbiri gerçekten düşündürücüdür. Evet, gıybet edilen adam, âdeta gıybet edilen insanların nazarında öldürülmüştür!
Şöyle düşünelim: Gıybetle, bir insanın bütün zaafları ortaya dökülmüştür. Uzun bir zaman içinde kendisinden sudûr olan eksik ve kusurları, sanki her zaman işlemiş gibi gösterilmiştir. Dinleyenler, o insanın aleyhinde şartlanmışlardır. Yani, gıybet edilene, gıybetçinin sıraladığı kötü sıfatlar penceresinden bakılmaktadır.
Gıybet edilen kişinin başına meselâ herhangi bir felâket, hastalık, musîbet geldiği zaman, gıybetini dinleyenlere müracaat ettiğini düşününüz. Kafalarda çizilen o kötü imaj, onu derhal reddettirir. Çünkü, daha önce, gıybetçinin sıraladığı hata, kusur ve zaaflarıyla şartlanmışlardır. O insan, artık toplum hayatında bir ölüdür! Böylece gıybet dayanışma, kaynaşma ve sosyal güvenceyi sağlayan unsurları da bir bir yok eder, bitirir.
Allah’ın Resûlü (asm), bu çirkin işin dehşetini gösterip, ümmetini bu hastalıktan men etmek için şunu anlatır:
“Mi’raca çıktığım gece, tırnaklarıyla yüzlerini tırmalayan bazı kimseler gördüm. Cebrâil’e, ‘Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. ‘Bunlar insanları gıybet edip gizli hallerini araştıranlardır’ diye cevap verdi.” (Ebû Davud, Edeb: 35.)
Şöyle söyleyen tiplerden de sakının: “Şu arkadaş var ya, ne dedikoducudur, ne dedikoducu bir bilsen; ona dikkat et; ben hiç dedikoduyu sevmem, o dedikoducuyu da!”
Şunlardan da: “Ben doğruyu söylüyorum. Yüzüne karşı da söylerim!”
İşte gıybet budur. Kişinin hoşlanmayacağı doğru şeyleri arkasından konuşmaktır. Eğer yalan söylese, iftira da etmiş olur.
Benzer konuda makaleler:
- Düşmanın alçak silahı: gıybet
- Gıybet, alçak bir silâhtır
- Gıybet toplum hayatını bozar
- Gıybet, büyük günah olduğu hâlde neden istimal ediyoruz?
- Günümüzün bir marazı: Gıybet!
- Günümüzün bir marazı: Gıybet!
- Gıybet neden çirkindir?
- Nasıl Olur da Sana Secde Etmez Bir İnsan
- Kişinin kendisine verdiği bir ceza: Gıybet
- Gıybet dolayısıyla helâllik istemek
İlk yorum yapan olun