Müslüman olup Yusuf İslam ismini alan eski şarkıcı Cat Stevens, Müslüman oluşunun hikâyesini bir defa daha anlattı. Yusuf İslam “Denizde batıyorken ve neredeyse boğuluyorken tam olarak bunu yaptım. Allah’a en samimî halimle yalvardım. Çünkü o anda saklanacak biri yok, ruhum tamamen çıplak olarak Allah’a seslendim ve “Lütfen beni kurtar!” dedim.”
Daha çok sahne ismi Cat Stevens’la tanınan Yusuf İslam geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldi. Efsanevî san’atçı ‘Neden Hâlâ Gitar Taşıyorum’ adlı kitabının tanıtımı için buradaydı.
San’atçının TRT World’den Ömer Kablan’ın yaptığı ve TV’de yayınlanan röportajının tercümesini istifadenize sunuyoruz:
Yusuf, müzik dünyasının efsane isimlerindensin. Ve Türkiye’de şöyle bir deyiş var: ‘Zenginlik parayla değil, arkandan iyi konuşan insanların sayısıyla ölçülür.’ Bunu göz önünde bulundurarak cevaplayacak olursan, kendini zengin hissediyor musun?
Aslına bakarsan zenginden çok fakir hissediyorum. Çünkü kendime baktığımda zayıflıklarımı, acizliğimi görüyorum. Bu noktadan bakınca bana gösterilen sevgiye çok müteşekkirim. Ama kendime baktığım zaman, kendimi gözden geçirdiğim zaman zengin olan tek zatın Allah olduğunu biliyorum.
Yeni kitabın ‘Neden Hâlâ Gitar Taşıyorum’ Türkçeye çevrildi. Bu kitapla vermeye çalıştığın ana fikir nedir ve neden hâlâ gitar taşıyorsun?
Kitap, aslında genel olarak medya tarafından bulanıklaştırılan noktaları açığa kavuşturmak için, o boşlukları doldurmak için yapılmış bir girişim. Çünkü insanların detaylara inmeye vakti yok. Bilirsiniz, bir gazete okurken ya da haberleri izlerken o haberin sadece küçük bir kesitine şahit oluyoruz. Dolayısıyla ben yaşananların arka planıyla ilgili daha fazla detay vermek istedim. Kitap aynı zamanda çok kısa olarak ilk hayalimden de bahsediyor, temelde Amerikan rüyası dediğimiz şey. Bilirsiniz; zengin olmak, servet sahibi olmak, kız arkadaşlar, para, yakışıklı gözükmek vs. bütün bu şeyler. Bir şarkıcıydım ve bu, benim için istediğim bütün bu şeyleri başarmanın özetiydi. Ama bu durum sadece bir yıl sürdü ve o bir yılın sonunda hastanedeydim. Bu adeta kaderdi. “Dur!” dedi. Bu noktada hayatın gerçekten çok kırılgan olduğunu fark ettim. Ve daha fazla öğrenmek istedim. Çünkü güvende değildim. Öldükten sonra ne olacaktı? Kitabımda bu tarz sorularla birlikte, hakikati bulma yolculuğuma nasıl başladığımı anlattım. Hakikat nedir? Öldükten sonra neler olur? Bildiğiniz gibi bu soru, bütün insanların çözmesi gereken büyük bir soru. Kitap aynı zamanda Budizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinleri araştırma sürecimden de bahsediyor. Ama Kur’ân’ı elime aldığım an, tam anlamıyla olgunlaştığım andı, ruhsal anlamda olgunlaşmış. Çünkü bütün inanç parçalarına sahiptim. Bu inançların çoğu mantıklı, ilham verici ve kulağa güzel gelen şeyler söylüyordu. Ama İslâm bütün parçaları bir araya getirdi.
Şu an Müslümanların ince elekten geçirildiği, yoğun bir şekilde araştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Sen san’atın, yanlış anlaşılmalarla mücadele noktasında iyileştirici bir rol oynayabileceğini ve köprüler kurmaya yardım edeceğini söylüyorsun. Bu konuyu biraz daha açabilir misin?
San’atın, kalplerimiz ve ruhlarımızdan geçenleri göstermek gibi bir özelliği var. Bence san’atsal olarak kendini ifade etmek, en tabiî ve içsel güdülerimizden birisi. Çocuklar yapar bunu, bilirsiniz çok tabiî olarak. San’atçı ise bunu daha yüksek bir seviyeye taşır. Müzik dünyasını bırakmamın sebebi İslâm’ı öğrenmek, hayatımın amacını yerine getirerek hayatlanmaktı. Gitarı tekrar elime aldığımda 11 Eylül hadisesi yaşanmıştı, Bosna’da resmen soykırım vardı ve kimse bir şey yapmıyordu. Bütün bunları görmek benim için dünyayı sarsacak kuvvetteydi ve adeta bir mesaj gibiydi. Ve hadiseler kötüleştikçe kötüleşmeye başladı. “Daha ne kadar kötü olabilir ki?” dedim. Sonra fark ettim ki özellikle Bosna hadisesinde, insanların hiçbir şeyi kalmadığı an tam da şarkı söylemen gereken andır. Üzgün olduğunda, her şey aleyhindeyken… Bu, kendi duygularını başkalarınınkiyle bağlamak için ilham verici bir andır. Bence tekrardan köprüler kurmam gerektiğini fark etmeye başladığım an buydu.
Başlangıçta mutaassıp bir kesimin sözlerini dinliyordum. Evet, müziği nasıl kullanacağım hakkında bazı tereddütlerim oldu. Çünkü müzik işi oldukça yozlaşmış ve dejenere olmuş durumda. Onun için İslâm’a geçtiğim ilk yıllarda müzikten uzaklaşmam çok normaldi. Müziğe geri dönmek ise tekrardan rock and roll’cu olacağım anlamına gelmiyordu. Zaten bu hiçbir zaman benim müziğim olmamıştı. Ve geri dönersem pek çok insanın tekrar dinlemeye başlayacağını biliyordum. Şu an eğer konserlerimden birine giderseniz, meselâ Almanya’ya. İri yapılı, kocaman sakallı adamları ağlarken görebilirsin. İşte benim için bu çok değerli.
Yusuf, birçok kez ölümden döndün ve bu senin hayatının gidişatını etkiledi. Senin değişiminin bir yönünü de bu kazalar oluşturuyor. Aslında kendi ruhsal yolculuğunda doğru yolu bulman neredeyse ölümle sonuçlanacak deneyimler yaşamanı gerektirdi. Bu hikâye sen yüzerken başlıyor. O gün neler yaşadığını anlatabilir misin?
O gün Kaliforniya Sahili, Pasifik Okyanusu’nda yaşadığım şey aslında Kur’ân’da tasvir ediliyor: “Hâlbuki onları (dağlar büyüklüğünde) gölgelikler gibi dalgalar kapladığı zaman, dinde O’na (karşı) ihlâslı (samîmî) kimseler olarak Allah’a yalvarırlar.” (Lokman Sûresi 32. Âyet) İşte ben o an denizde batıyorken ve neredeyse boğuluyorken tam olarak bunu yaptım. Allah’a en samimî halimle yalvardım. Çünkü o anda saklanacak biri yok, ruhum tamamen çıplak olarak Allah’a seslendim ve “Lütfen beni kurtar!” dedim. İşte o zaman bir dalga geldi ve beni ileriye doğru sürükledi. Bence kaç kere ölümden kurtulduğumuzu bilmiyoruz. Allah bizleri dilediği sürece hayatta tutandır. Peygamberimiz (asm) “Ölümü sıkça hatırlayın” demiş. Çünkü zamanınızın ne zaman dolacağını asla bilemezsiniz. Ölümün bir gerçek olduğunu bildiğin zaman da hayatını düzeltmeli ve dünyadan ayrılmadan önce doğru şeyleri yaptığından emin olmalısın.
Yusuf, benim şahit olduğum kadarıyla bazı ünlüler ölümsüzlük istiyor. Senin ölüm kavramıyla ilişkin nedir?
Galiba hepimiz aynı korkuyu taşıyoruz. İşte ölümden sonra ne olduğunu öğrenmek benim için bu yüzden önemliydi. Biz gaybı göremiyoruz. Ama peygamberler var ve onlar; Hz. İbrahim, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Muhammed (asm) hepsi aynı şeyi söyleyerek insanlığı uyardı. Ortada iki yol var. İnsanlar korkuyla yönlendirilebilir ya da arzuyla. Rabiatül Adeviyye’nin dediği gibi: “Allah’ım eğer Cehennemden korktuğum için Sana ibadet ediyorsam beni Cehenneme at. Eğer Cennet için Sana ibadet ediyorsam, bana Cennet’i nasip etme. Ama eğer ibadet edilmeye lâyık olduğun için Sana ibadet ediyorsam bu benim ibadetimdir.” Bu gerçekten çok güzel bir söz. Allah’ın, merhametlilerin en merhametlisi olduğunu ve başka yerlere bakmaya gerek kalmadığını hatırlatıyor. Korku ise, doğru yolda olduğumuzdan emin olman için var.
Güzel mesaj vermek için yeniden san’ata döndüm
Aslında güzel haberler var, ama medya onlara odaklanmıyor. Benim yeniden canlanmamın bir parçası da san’ata tekrardan dönmem. Bu sadece san’at uğruna yapılmış bir şey değil, güzel bir mesaj vermek için yapılmış bir dönüş.Umuyorum ki arkamda iyi şeyler bıraktım / bırakabilirim. Okullarımız var, merkezlerimiz var, şarkılarımız, kelimelerimiz var ve umarım benim bir zamanlar bulunduğum aynı karanlık noktalarda olanlara yardım edecek fikirlerimiz var. Onlara, ulaşabilecekleri bir ışık olduğunu söyleyen fikirlerimiz. Hakikat orada, sadece ona ulaşmaya çalışmak gerekiyor.
Kitabınızda 1977 Aralık ayında soğuk bir kış gününden bahsettiğiniz bir bölüm var. Bir Londra camisine yürüyerek inancını toplum içinde ilân ettiğin gün, bize o günü anlatabilir misin?
23 Aralık Cuma günüydü. Bütün Müslümanlar Cuma namazı için camiye gidiyordu ve ben çok korkmuştum. Daha önce hiçbir Müslümana yaklaşmamıştım ve tam olarak bir camide bulunmamıştım. Dolayısıyla Cuma namazı bitene kadar bekledim. Daha sonra herkes dağıldı ve kalabalık azaldıktan sonra içeri girdim, imamı gördüm ve Müslüman olmak istediğimi söyledim. Galiba İkindi vaktiydi. Çünkü kış günü olduğu için öğleden sonra ikindi namazına kadar olan vakit kısaydı. Namaza katıldım ve birlikte bir odaya geçtik. Basitçe bana “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in (asm) O’nun kulu ve elçisi olduğuna” şahitlik etmemi söyledi. Ve bu kadar. Artık Müslümandım.
Duygusal olarak ani bir değişim yaşadın mı? Tam o an neler hissettin?
O an adeta uçuyordum. Ruhum yükseliyordu adeta. Dünyaya hizmet etme esaretinden kurtulmuştum, artık Allah’ın -dünyayı ve diğer her şeyi kontrol eden zatın- hizmetçisiydim. Bu sebeple çok çok özgür hissediyordum.
Bazıları Allah’ı, çocuğunun gözlerine baktığında bazıları ise namaz kılarken hissettiklerini söylerler. Sen kendi hayatında Allah’ı nerde hissedersin?
Bilirsiniz mealen şöyle bir hadis vardır: “Bütün insanlar günah işler, fakat günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.” Ve yine “Kulun tövbe etmesinden dolayı Allah’ın duyduğu memnuniyet, birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” Bazen yanlış şeyler yaptığında ve Allah’a yöneldiğinde, o an Allah’a en yakın olduğun andır.
Sen ihtida ettikten sonra dünya Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgaline, Filistinlilerin tek başlarına bırakılmasına, İran Devrimi’ne, Bosna Savaşı’na ve 11 Eylül olaylarına şahitlik etti. Bu olaylar karşısında kendini bir şeyler söylemek zorunda hissettin mi?
Evet, çünkü farklı bir konumdaydım. Etrafta ünlü Müslümanlar yoktu pek. Ve ne zaman zor bir soru olsa gelip bana soruyorlardı. “Şunun hakkında ne düşünüyorsun, bunun hakkında ne düşünüyorsun?” Benim ise bu konularla, meselâ İran Devrimiyle hiçbir alâkam yoktu. Sonuçta ben başlatmadım. Peki ne yapacaktım? İnancımı anlatmaya çalışıyorum, ama bunu dinlemek istemiyorlar. Onlar kaç kişinin öldürüldüğüyle ve akan kanla ilgileniyorlar. Medyanın kana karşı dehşet bir susuzluğu var. Ve İngilizcede dedikleri gibi “If it bleeds, it leads” yani “Eğer kan varsa, etkilidir.” Dolayısıyla, aslında güzel haberler var, ama medya onlara odaklanmıyor. Benim yeniden canlanmamın bir parçası da san’ata tekrardan dönmem. Bu sadece san’at uğruna yapılmış bir şey değil, güzel bir mesaj vermek için yapılmış bir dönüş.
“Neden hâlâ gitar taşıyorum” adlı kitabında aldığın kararlarda aktif olmaktan bahsediyorsun. Bunu hayatının her yönünde uyguluyor musun?
Eğer Kur’ân’a ve sünnete bakarsam hayatımdaki bütün problemlere çözüm bulabilirim. Ama bu çözümleri entelektüel bir mantık düzleminde uygulamak gerekir. Çünkü Peygamberimizin (asm) yaşadığı dönemden çok farklı bir dönemde yaşıyoruz. Bu İslâm’ın uygulanamaz olduğu anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Zamanımıza ve şartlarımıza uygun bir yorumlamaya ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor.
Kitabında müziğinden bahsederken, barış ve çözümlerin ancak iç gözlem yoluyla teşvik edilebileceğini söylüyorsun. Bunu biraz daha açar mısın?
Ghandi’nin dediği gibi “Değişimin kendisi ol.” Kur’ân’da da geçiyor “İnsanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah onların genel durumunu değiştirmez.”1 Dolayısıyla değişim yapmak, değişimin ta kendisi olmak bizim elimizde. Bu ileriye ve geriye giden bir müzakere süreci gibidir. Gençken kalbin var, aklın ve fikirlerin var. Eğer dikkatli olmazsan yolunu kaybedebilirsin. Ve durumun değişir. Aynı şey yetişkin olunca da geçerli. Bir şeyler kötüyken eğer kalbini, aklını ve bilgini kullanır, rehberi takip edersen hayatın değişebilir. Her şey değişmekle ilgili, imtihan edilmek ve bu imtihana verdiğimiz cevapla ilgili. İşte “seçme özgürlüğü” dediğimiz şey bu. Nelere şahit olacağımıza ve neler olacağına Allah karar veriyor elbette ki, ama maruz kaldığımız imtihana nasıl karşılık vereceğimiz bize kalmış.
Senin için Yusuf İslam/Cat Stevens’ın mirası nedir?
Bence ne veriyorsan o senin mirasındır. Yanında götüreceğin şeyler ise fiillerin ve niyetlerindir. Umuyorum ki arkamda iyi şeyler bıraktım / bırakabilirim. Okullarımız var, merkezlerimiz var, şarkılarımız, kelimelerimiz var ve umarım benim bir zamanlar bulunduğum aynı karanlık noktalarda olanlara yardım edecek fikirlerimiz var. Onlara, ulaşabilecekleri bir ışık olduğunu söyleyen fikirlerimiz. Hakikat orada, sadece ona ulaşmaya çalışmak gerekiyor.
Evet, gerçekten “It’s a wild world”2. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Tercüme: Emine Sultan Çakır
Benzer konuda makaleler:
- Küçük Müslüman
- Hz. Yusuf Peygamber ve ekonomik kriz yönetimi
- Dünyanın en büyük Kur’ân’ını yazıyor
- Risâle-i Nur’u nasıl tanıdım?
- Son pişmanlık fayda etmez!
- Uyanışlar
- Tuzağa düşme(me)k!
- Düşünceler fikir, fikirler gerçek olur – 2
- İnsan olabilmek
- Mânâ ve işarî tefsirin Kur’ânî delilleri
“Asrın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’ların medyadaki katıksız dili olmaya özen gösteren Yeni Asya, sağduyulu çizgisinden ödün vermeden ‘doğrunun yanında haklının sesi’ olarak milletimizin gönlünde taht kurmuş bir misyon gazetesidir.”
İlk yorum yapan olun