Hayat Gülistan Olsa

Image
Çiçekler arasında gül’e duyduğumuz sevginin yeri bir başkadır. Her insanın kalbinde hiç solmayan bir gül vardır. Gül, sevgiliye benzetildiğinden Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimiz (asm) ile özdeşleştirilmiştir. Güllerin efendisi sevgili Peygamberimize (a.s.m) duyduğumuz muhabbeti en çok gül ile ifade ederiz. “Gül Muhammed teridir” diyen Yunus Emre’den, “Terlese güller olurdu her teri” diyen Süleyman Çelebi’ye kadar pek çok şair ve yazar buna katılır.

Güller baharda açar ve gösterileri yazın sonuna kadar devam eder. Öyleyse gül sergileri toplanıp gitmeden, henüz daha vakit varken, bol bol güllerle hasbihal etmeli, tefekkür ile temaşa etmeli ki, yüzümüzde güller açsın. Gül bize Güllerin Sultanını anlatsın. Kokladığımızda Onun (asm) kokusunu bir nebze de olsa hatırlatmaya çalışsın.
Gülün anlattığı ve hatırlattığı o kadar çok şey vardır ki, yüzyıllardır hikâyelere, şiirlere, şarkılara, ilâhilere, manilere konu olmaktadır. İlâhi aşkın yanında fani aşkların ve âşıkların da dilidir gül. Dilin söyleyemediğini bir gül söyleyiverir. Sadece aşkın değil, dostluğun, kardeşliğin, barışın, muhabbetin tercümanı da güldür.
Kanuni zamanında yaşamış Gülbaba adında bir derviş varmış. Sarığına daima bir gül takarmış. İnsanlara olan muhabbetini sarığındaki gül ile ifade ettiğinden ona Gülbaba demişler. Sevginin gül ile ifade edilmesi, gül sunmak, gül vermek, hiç değilse bir gülümsemek ne güzel.

“Gül alırlar, gül satarlar,
Gülden terazi tutarlar,
Gülü gül ile tartarlar,
Çarşı pazarı güldür gül.”

Ümmî Sinan’ın bu mısraları da bizi muhabbetin zirvelerde yaşandığı zamanlara sürüklüyor. Allah namına sevmek, Allah namına almak ve vermek, her işimizde, çarşıda, pazarda, her yerde ölçünün muhabbet olması ne güzel. “Zaman çok değişti, hiçbir şey eskisi gibi değil, her yerde, her zaman ölçümüzün muhabbet olması mümkün mü” diye bir soru içinizden geçebilir. Bir parça haklı olabilirsiniz de. Zira öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, komşu komşuyu tanımıyor. Aynı asansördeki komşuların birisi asansörün aynasında saçlarını düzeltmekle meşgulken, diğeri telefonu ile oynuyor. Âdeta birbirlerini görmemek ve selâmlaşmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Aşklar ise çoktan tarihe gömülmüş. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem ve daha niceleri yalan olmuş. Aşk değerini bulamadığı ve kıymet verilmediği için gittikçe uzaklaşırken, yerini şimdiki sahte Leylaların ve Mecnunların adına aşk dedikleri geçici maceralara terk etmiş. O olmadı bir başkası, o da olmadı bir diğeri, oyalanıp duruyorlar. Hiçbirinde hakikî aşkı bulamıyorlar.

Ancak zamanımıza böyle olumsuz yanından bakmamak gerekir. Bizim vazifemiz her zaman güzellikleri görmek, güzellikleri yaşamak, güzellikleri anlatmak olmalıdır.
Gül ve nur kahramanı rahmetli Zübeyir Ağabey mektubunda demiyor mu, “Vazifen, dikenler arasında güller toplayacaksın, elin açıktır ısıracak, ayağın çıplaktır batacak ve sen buna sevineceksin.”
Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, zaman ne kadar kötü olursa olsun bizim görevimiz güzel olanı aramak ve bulmak olmalıdır. Gül toplamak, gül vermek, gülüvermek, gül yetiştirmek, gülden bahsetmek olmalıdır. Bunu başarabilirsek, gittiğimiz her yere saçtığımız gülümsemelerle gül tohumları atmış oluruz.
Gül eken gül toplar. Gül toplayan gül kokar. Böylece her yerde bayram şenliği yaşanır. İnsanlar birbirine muhabbetle bakar. Kıymetini bilmediğimiz için bizden uzaklaşan değerlerimiz ise gelir yine gönül tahtımıza oturur. Aşk hakiki yerini bulur ve düğün olur, bayram olur. Gün olur, dört bir yanımız gül olur, gülistan olur. Bir gül goncası olan kâinat muhabbet ile yaşarken, muhabbetsiz nasıl yaşar insan?

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*