Dün vefat eden yazarımız Ekrem Kılıç’ın eski bir yazısını rahmete vesile olması niyetiyle yayınlıyoruz.
İnsanların bütün duyguları ile maddiyâta yöneldikleri günümüzde, ilim sahibi olup da bu meziyetlerini Allahu Teâlâ’nın emirlerini yaymakta kullananlar için, izzet sıfatı çok mühimdir. Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Kur’ân ve iman hizmetinde bu husus temel taşlarından biridir. Eserlerde bu konu çok yerlerde işlenmiştir.
Misal olarak birkaç paragraf alalım:
“Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi; ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar. İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Binaenaleyh bunları fiilen tekzib lâzımdır.
İkincisi: Neşr-i hak için Enbiyaya ittiba’ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler, ”Muhakkak ki, benim ücretimi Allahu Teâlâ verecektir.” diyerek insanlardan istiğna göstermişlerdir.”
“İşte Risale-i Nur Külliyatı’nın mazhar olduğu İlâhî fütuhat, hep bu Enbiya mesleğinde sebat kahramanlığının şaheser misâli ve hârikulâde neticesidir. Ve bu sayede Üstad, izzet-i ilmiyesini, cihan-kıymet bir elmas gibi muhafaza eylemiştir.
Artık herkesin uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, servet ve daha nice bin şahsî ve maddî menfaatlerle aslâ alâkası olmayan bir insan, nasıl olur da gönüller fâtihi olmaz? İmanlı gönüller, nasıl onun feyiz ve nuru ile dolmaz?”
Geçmiş dönemlerde İslâm’a hizmet eden büyük insanların pek çoğunda bu sıfatı görürüz. Zamanın hükümdarlarından istiğna eden, devlet büyüklerinden uzakta kalmaya çalışan, zenginlerin hediyelerini reddeden maneviyat erleri dilden dile anlatıla gelmektedir.
Verilen maddî yardımları hizmetlerine harcayan din büyükleri bulunduğu gibi, nefislerine bir hisse çıkarmamak için herhangi bir yardımı kabul etmeyenlerin varlığını evliya men- kıbelerinde okuyoruz. Bu kabil insanların manevî makam, şöhret, mevkilerden de kaçtığına muttali oluyoruz.
Günümüzde daha bir ehemmiyet kazanmış olan “dinî hizmetlerde hiçbir menfaat gözetmemek düsturu”, bilhassa Risale-i Nur Talebelerinin üzerinde hassasiyetle durdukları bir husustur. Hz. Üstad’ın hayatının her safhasında titizlikle yaşadığı ve çevresindekilere de kuvvetle telkin ettiği hizmet-i imaniye ve Kur’âniyeye karşılık olarak maddî ve manevî bir çıkar beklememek hali, inşaallah, kıyamete kadar bu hizmetin hadimlerinde devam edecektir.
Elbette milyonlarca mensubu bulunan böyle küllî hareketlerde istisna teşkil edecek hadiselerin olması kaçınılmazdır. Çeşitli düşüncelerle cemaate dâhil olmuş kişiler, dünya imtihan meydanı olduğundan, yanlış hareketler yapabilirler. Ancak, bu gibi şahısların pek nadir olduğu ve büyük çoğunluğun içinde, azınlığın da azınlığını teşkil ettikleri bir gerçektir.
Cazibedar olan siyaset ve iş âleminde hesaplar hep menfaat üzerinde cereyan etmektedir. Böyle büyük yekûn teşkil eden fertlerin içinde bulunduğu kalabalıklar, siyaset ve ticaret için uygun hedeflerdir. Dolayısıyla ister baştan bilerek ve isteyerek, ister sonradan ortaya çıkan şartların sevkiyle ilmin izzetini dünyevî faydalara feda edenler çıkabilir. Bu gibi sapmalar her toplulukta olabilir.
Ayrıca insanların fıtratlarında yer alan öne çıkmak, yönetmek, görünmek, meşhur olmak, sözü dinlenmek, kendinden söz ettirmek gibi pek çok vasıf, kalabalıklar arasında daha çabuk serpilir ve gelişir. Bu halleri talep etmek de ilmin izzetini inciten manevî ücretlerdendir.
İman ve Kur’ân hizmeti dünyanın en büyük çıkarına da âlet ve feda edilemez. Aksi düşüncede olanlar hizmet niyetiyle, bilerek veya bilmeyerek, kudsî değerleri yıkmaktadırlar. Bu konuda herkesin kendisini inceden inceye hesaba çekmesi, nefsin ve şeytanın desise ve oyunlarına kanmaması gerekmektedir.
Eğer önüne geçemediği ve engel olamadığı maddî–manevî menfaat duygularını bertaraf edemiyorsa, hem dünya hem ahiretini lekedar edecek hareketleri cemaat namına yapmaktan sakınması ve içinde bulunduğu topluluktan maddî ve manevî olarak uzakta durması insanlık icabıdır.
Aksi takdirde, büyük bir sorumluluğu omuzlayarak hem kendisini, hem mensubu bulunduğu topluluğu töhmet altında bırakmak gibi bir sonuçla karşılaşacak olan böyle bir şahsı, bütün dünya saltanatı da kurtarmaya yetmeyecektir.
Yeni Asya, 9 Mart 2013
Benzer konuda makaleler:
- Manevi ve ulvi makamlar
- Muazzam bir düşünce sistemine kavuşmak
- Hizmetin hadimlerine rahat ve bıkkınlık yakışmaz
- Eğitim Bakanlığı ve manevî mesuliyet
- Dikkat, imtihan soruları değişmiş
- Risale- Nur okumalarında mehazın kudsiyeti
- Âh şu tüketen siyaset
- Şahs-ı manevî ve ihlâs
- Mersin Bediüzzaman’ı konuştu
- Risale-i Nur bu vatanı maddî-manevî belâlardan muhafazaya vesiledir
İlk yorum yapan olun