İstibdat (2)

Abdurrahman el-Kevâkibî (1854-1902) 19. yüzyılın sonlarında yazmış olduğu “Tabâ’ı el-İstibdâd ve Mesârî el-İsti’bâd” adlı eserinde, insanoğlunun başına gelmiş en büyük felâket olarak istibdadı gösterir.

130 sayfalık küçük bir kitapta istibdadın çeşitlerini, ortaya çıkış sebeplerini ve bu şiddetli hastalıkla mücâdele yöntemlerini işleyen el-Kevâkibî istibdadı şöyle tanımlıyor:

“İstibdat: Bir kişinin kendi görüşüyle gurur duyup nasihatı kabul etmemesi veya ortak hak ve hukuk konusunda başına buyruk olmasıdır. İstibdat kelimesi ortaya atıldığında, özellikle diktatör hükümetler kastedilir. Çünkü diktatör hükümetlerin verdiği zararlar sebebiyle, insan en fazla acı çeken canlı durumuna düşmüştür.

“Nefsin akla hükmetmesi, babanın, üstadın, kocanın, reislerin, bazı dinlerin, bazı şirketlerin ve bazı sınıfların tahakkümüne gelince; bunlar, izâfî veya mecâzî istibdat olarak vasıflandırılır.

İstibdadın siyaset terminolojisindeki mânâsı ise, bir kişinin veya grubun milletin hak ve hukuku üzerinde milletten korkmadan keyfine göre hareket etmesidir.

“Bu terimsel mânâ üzerine birçok kelime türemiştir. Ve bu kelimeler istibdat makamında kullanılmaktadır.

“İstibdat makamında kullanılan kelimeler: İsti’bâd (köleleştirmek), İsti’sâf (zulmetmek, yoldan saptırmak), Tasallut ( hüküm altına almak)

“Zıt manâda mukabil kelimeler: Müsâvat (Eşitlik), Hiss-i müşterek (ortak duygu, ortak hareket), Tekâfü ( Eşitlik), Sulta amme (Halkın hükmü).

“Müstebit ( Diktatör): Cebbâr (Zorba), Tâğıye (Azgın), Hâkim bi emrihî (Kendi başına buyruk), Hâkim mutlak (mutlak hâkim).

“Diktatör rejimlere zıt mânâda: Adaletli, sorumlu, kayıtlı, yasal hükümetler.

“İstibdat altında olanlar: Esirler, küçük düşürülenler, talihsizler ve ot gibi olanlar!

“Bunlara mukabil zıt kelimeler olarak: Hürler, boyun eğmeyenler, hayat sahipleri, izzetliler.

“Mukabil ve zıt kelimeler olarak istibdat bu şekilde tanımlanabilir.

“İstibdadın nitelikli tanımlamasına gelince; istibdat: fiilî veya idaresi kayıt altına alınmamış olan, halkın idaresinde kimseye hesap vermekten korkmayan mutlak hükümetlerin sıfatıdır.

“Ve yine istibdat, yasama yetkisini tamamen eline alan ve yürütme ve yargı organlarından bağımsız hareket eden anayasal hükümeti de kapsar.

“Çünkü sorumluluklar arasında bağlantı olmazsa istibdat kalkmaz. Yürütme yetkisi olanlar, yasamanın önünde, onlar da milletin önünde sorumlu olmalıdır. Millet ise, asıl mercinin kendisi olduğunu bilmeli, gözetleme ve hesaba çekme yetkisini kullanmalıdır.

“İstibdadın en şiddetli mertebeleri: Şeytandan Allah’a sığınıldığı gibi kaçınılması gereken ‘Mutlak ferdî hükümet,’ ‘Veliahd,’ ‘Hükmü veraset yoluyla ele geçiren,’ ‘Ordu komutanı’ ve ‘Dini otorite sahibi’dir.

“İstibdadın vasıfları azaldıkça şiddeti de azalır ve belirli bir zaman için seçilmiş sorumlu hükümette son bulur. Aynı şekilde, idare edilen halk adet olarak az olursa, taşınmaz emlâkla olan bağlantı ve gelir dağılımındaki farklılıklar da az olur.

“Halkın eğitim seviyesinin yükselmesi de istibdadı azaltır.” (s. 24)

Abdurrahman el-Kevâkibî güzel bir benzetme yaparak “Hak beşerin babası, hürriyet ise annesidir der. Ve müstebidi hak ve hürriyetin düşmanı, katili olarak görür. El-Kevâkibî’ye göre, müstebit, raiyetinin koyun, köpek, at gibi müteâlif hayvanlar gibi olmasını ister. Sahibi için yakaladığı avdan pay alan şahin gibi olmasını asla istemez.

Kitabın sonunda 25 madde olarak sıraladığı, “Ümmet veya halk nedir? Hükümet nedir? Yapısı nasıl olmalıdır? Vazifeleri nelerdir? Hakimiyet hukuku nedir? Halkın hükümete boyun eğmesi ne şekilde olabilir? Hükümet nasıl gözetlenebilir? Kamu hakları nedir? Hukuk eşitliği nedir? Kişisel haklar nedir? Görev dağılımı nasıl olur? Kamu güvenliği nasıl sağlanır? Adalet nasıl temin edilir? Hükümetin vicdanlara ve dini itikatlara hümetme yetkisi var mıdır? Kanunlar nasıl konulmalıdır? Kanun ve kanun kuvveti nedir? İstibdat nasıl kaldırılabilir?” gibi birçok soruya açıklık getiren el-Kevâkibî, son sualin tahlilini diğerlerine kıyasla daha uzun tutmuş.

Kevâkibî istibdatla mücadeleyi de üç madde halinde işlemiş:

1- Halkın çoğunluğu istibdadın acısını hissetmezse, o millet özgürlüğe lâyık değildir.

2- İstibdada karşı şiddete başvurulmaz. Zamanla, hikmet ve yumuşaklıkla mücadele edilir.

3- İstibdata karşı koymadan önce, istibdadın yerine konulacak hükmün hazırlanmış olması lâzımdır.

İstibdatla mücadelede gençlere büyük ümit bağlayan el-Kevâkibi onlara nasihat etmeyi de ihmal etmemiş. İşte o nasihatlar:

1- Hukuk, siyaset, ekonomi, felsefe; ülke coğrafyası ve tarihî, idarî ve askerî bilimler konusunda eğitim almalı ve bu dallardan birinde uzman olmalı.

2- Kavminin örf ve âdetlerini muhafaza etmeli.

3- Kişisel onuru korumak için halkın arasına çok fazla karışmamalı. Okul arkadaşlarıyla dahi gereğinden fazla samimî olmamalı ki, bir kişiye karşı kuvvetli bağla bağlanmış olmasın.

4- Hasetten kaçınmak için, ilmî meziyetlerini kendisinden ilmî olarak daha düşük olanların önünde saklamalı. Kendisinden üstün insanların önünde ise meziyetlerini ortaya koymalı.

5- Sıdk ve emanet gibi güzel ahlâkla tanınmaya gayret göstermeli.

6- Zayıflara şefkat göstermeli, din ve vatanını kıskanmalı.

7- Şerlerinden uzak kalmak için yeterli olacak miktarın dışında, mümkün olduğu nisbette müstebit ve adamlarının yanına yaklaşmaktan uzak kalmalı.

Gençlere verdiği bu nasihatlerin ardından, otuz yaşının üstünde olup yukarıda sayılan özelliklere sahip bulunan kişinin milletin güvenini sağlayacağını belirten el-Kevâkibi “Kişi elde etmiş olduğu milletin güveniyle orduların ve hazinelerin yapamadığını yapabilir. Özetle şunu söyleyebiliriz: Kim milletinin kalkınmasını istiyorsa; buna kendisini hazırlamalı, bu işe ne derecede hazır olduğunu ölçmeli, sonra da başarıyı elde etmek için Allah’a dayanmalı” diyor (s. 19-27)

İstibdat yazımızı “Ben ezelden beridir hür yaşadım; hür yaşarım” diyen hürriyet âşığı M. Akif’in mısralarıyla bitirelim:

Desen bin kere “insanım!” Kanan kim? Hem niçin kansın?

Hayır, hürriyetin, hakkın masun oldukça insansın.

Adam mısın; ebediyen cihanda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez

Adam değil misin, oğlum; gönüllüsün semere,

Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.”

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Kalemine, düsüncene ve de emegine saglik, cok güzel bir yazi olmus.

    Tesekkürler

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*