Kaya Organ Ağabey

Zaman hızla akıp giderken, sevdiklerimizi ve saydıklarımızı da alıp gider.

Kaya Organ Ağabey… Yıllar yılı görüşüp-tanıştığımız nûranî bir simadır.

Karadeniz havalisinin insanı cevval ve hareketlidir.

Kaya Ağabey öyle bir meşrebe sahip idi…

On iki yılı aşkın bir zamandır Yeni Asya Gazetesi’nin bölge temsilciliği görevini ifa ettiğimiz yıllarda, Şeref Çetintaş Ağabey ile Fatsa’ya ilk uğradığımız ağabeylerden biriydi. Günün yirmi dört saatinde kapısını çalabileceğimiz bir mekândı evi. Aile efradı ile hizmetlere gönül vermiş bir nuranî sima idi. Evi müstakildi. Alt katını işyeri olarak kullanıyordu. Kader Pastahanesi işletmecisi Ömer Ağabey ile kapı bir komşu sayılırdı. Karşılıklı iyi bir tanışıklıkları vardı.

İslâm Yaşar Beyefendi kardeşim ile, Bediüzzaman Beşlemesi’ni kaleme aldığı yıllarda, kendisine uğramış, işyerinde muhabbet ediyorduk. O esnada bir tavuk, masanın üzerine çıkıp bize ve Kaya Ağabeye bir baktı ve ben dedim ki:

“Bak Kaya Ağabey! Bu tavuk diyor ki: Ey ev sahibi, bu misafirlerin uzak yollardan gelmişler, karınları açtır, ben kendimi feda ediyorum. Beni kes ve bu misafirlerin karınlarını doyur!” diyor.

Tabi bu lâtife, oradakiler tarafından tebessümle karşılanmıştı.

Hoş sohbet bir meşrebi vardı. Fakat fani Dünyanın meşgaleleri hepimizi rencide ettiği gibi onu da rencide ediyordu.

Derslere devamlılığı mükemmeldi. Gazetenin toplantılarına eski yıllarda Ordu namına o katılırdı.

Karadeniz insanının haleti ruhiyesi ve şivesi kendisini hemen belli ederdi. İnsanın kederlerini dağıtan bir meşrebe sahipti. Yıllar böylece gelip-geçiyordu.

İslâm Yaşar ile gezdiğimiz sırada bizim ile beraber Trabzon’a kadar iştirak etti. Bu havalideki Nur hizmetinde bulunan ağabeyleri yakından tanıdığı için bizlere yardımcı olmuştu. Ailece gidip rahatlık ile misafir olduğumuz bir ağabeyimiz idi.

Son olarak,Yüksel Toker Ağabeyimiz ile bir Doğu gezisinden sonra uğramıştık kendisine…

Oldukça rahatsızdı. Ama bu heyecanından bir şey kaybetmemişti. Sohbetlerde ve tatlı musahabelerde bulunduk kendisi ile. Sonra hatıra fotoğrafı çekinmiştik.

İşte hayat böyledir…

Gazetedeki vefat haberini okuduğum zaman yıllardır hasbihal ettiğimiz bu ağabeyimizin o tatlı halleri hatırıma geldi…

Önemli olan yaşadığımız değil, neler yapabildiğimizdir. Kimlere sıkıntı verdik, kimlerin hakkına tecavüz ettik, kimler ile beraber olduk?

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani Dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”

İşte bütün mesele budur.

Öyle insanlar vardır ki ne kendisine ne de çevresine rahat yüzü göstermemiştir. Ama, Kaya Ağabey gibi, hayatını hizmete ve Nurlara harcamış bahtiyarlar için durum öyle değildir.

“Kimin himmeti milleti ise o tek başına küçük bir millettir, kimin himmeti nefsi ise o bir hiçtir.”

Böyle diyor du Bediüzzaman…

Himmetini sadece kendisine hasreden insanlar unutulup gittiler. Ama, bütün himmetini ahirete vesile yapanlar kazandılar.

İşte Bediüzzaman….

Kıyamete kadar saltanatı maneviyesi bâki kalacak. Zalimler ve fâsıkların yaptıkları ise lânetler ile anılacaktır.

Güle güle Kaya Ağabey. Makamın cennet olsun inşallah. Çocuklarına, bizde hakkı olan yengemize ve Nur dostlarımıza taziyetlerimi iletiyorum.

Ölümün bir son olmadığını bilerek, idam olmadığını bilerek, bir terhis tezkeresi olduğunu bilerek, ebedî bir ayrılık olmadığını bilerek. Yüzde doksan dokuz ahbabın mekânı olduğunu anlayarak. Bütün hastalıkların ve acıların sonlandığı bir saadet diyarı olduğunu anlayarak…

Bütün Peygamberlerin ve iki cihanın serveri olan Peygamberimize (asm) kavuşmaya vesile olduğunu anlayarak…

Amel defterimizin kapanmadığını idrak ederek…

Bu manaları anlayarak Bediüzzaman Said Nursî Haftası Faaliyetleri ile teselli buluyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*